Farabî’nin Medinetü’l-Fâzıla (Erdemli Şehir) kavramsallaştırması, ideal bir şehrin ancak erdemle şekillenebileceğini savunur. Ona göre şehir, insanın fıtrî kemâlat yolculuğunda önemli bir duraktır. Bir şehir adaleti, hikmeti ve ahlakı barındırıyorsa, gerçek anlamda medenidir.
İSLAM’DA BELEDİYECİLİĞİN TEMELLERİ: HZ. PEYGAMBER’İN MEDİNE’Sİ
İslam dünyasında şehir yönetiminin ilk örneği, Hz. Muhammed’in kurduğu Medine Şehir Devleti’dir. Medine Vesikası, farklı toplumsal gruplar arasında hukukî düzen kurarak modern anlamda yerel yönetimin ilk nüvesini oluşturmuştur.
Bu dönemde;
Pazar denetimi,
Temizlik ve sağlık hizmetleri,
Kamusal alan düzenlemeleri,
İmece yöntemiyle yol çalışmaları,
Sosyal adaletin gözetimi gibi hizmetler doğrudan Peygamber tarafından yürütülmüş ve sonrasında kurumsallaşmıştır.
HİSBE TEŞKİLATI: AHLÂKÎ VE SOSYAL DENETİMİN İSLAMİ ÇERÇEVESİ
Emevîler ve Abbâsîler döneminde gelişen hisbe teşkilatı, muhtesib adı verilen görevlilerle kamu düzenini sağlama görevini üstlenmiştir.
Muhtesibler:
Fiyat ve ölçü denetimi,
Kamu ahlakının korunması,
Yapı düzeni ve çevre temizliği,
Toplumsal huzurun tesisi gibi işlevlerle bugünkü belediyecilik hizmetlerinin birçok yönünü üstlenmişlerdir.
OSMANLI’DA ŞEHREMANETİ: MODERN BELEDİYECİLİĞE GEÇİŞ
Osmanlı’da şehir yönetimi başlangıçta kadılar aracılığıyla yürütülmüş, Tanzimat’tan sonra Şehremaneti kurularak modern belediyeciliğin temelleri atılmıştır. Ancak özünde İslam şehircilik anlayışının temel esasları, Osmanlı şehir planlamasında da etkisini sürdürmüştür.
İSLAM ŞEHİRCİLİK TEORİLERİNDE GÜNCEL YANSIMALAR
Günümüzde İslam şehircilik anlayışı, modern şehir planlamasına alternatif değil; onun derinliğini, insan merkezli ve değer odaklı yönünü besleyen bir zemin olarak görülmektedir. Ulusal tez merkezlerinde yapılan çalışmalarda bu anlayışın Doğu ve Güneydoğu şehirlerinde nasıl dönüşüm geçirdiği; akıllı şehir konseptiyle nasıl bütünleşebileceği tartışılmaktadır.
ŞEHRİ İNŞA ETMEK, MEDENİYETİ İNŞA ETMEKTİR
İslam şehircilik anlayışı, insanın iç âlemi ile dış dünyası arasında bir medeniyet köprüsü kurar. Bu anlayış, sadece bir yapı değil; bir hayat tarzı, bir ruh hâli, bir adalet düzeni inşa etmeyi hedefler. Türk düşünce geleneği de bu çerçevede, başka kültürleri dışlamadan ama kendi ilkesini kaybetmeden bir medeniyet vizyonu ortaya koymuştur.