Fikir
Giriş Tarihi : 14-09-2020 13:57   Güncelleme : 14-09-2020 13:57

Ankara Polatlı’da Yaşanan Kum Fırtınası Ve Gazap Üzümleri

John Steinback’in yazdığı “Gazap Üzümleri” isimli roman ile ilgili olarak internette dolaşan bilgi şöyledir: “1939 yılında yayınladığı romanında yazar, Amerika'da 1930'lu yılların ekonomik kriz dönemlerini, insanlığın dramını etkileyici bir dille anlatmaktadır.

Ankara Polatlı’da Yaşanan Kum Fırtınası  Ve Gazap Üzümleri

Joad ailesinin özelinden, genele yansıyan bakış açısıyla emekçi insanları konu alan kitap, dünyanın önde gelen ve en çok okunan klasiklerinden biridir”.

Kitabın biz Coğrafyacıları ilgilendiren yönü bambaşka olup romanın asıl konusu 1930’ların başlarında ABD’nin iç güney kısımlarında Büyük Ovalar çevresinde ard arda geçen yağışsız mevsimler sonucu ortaya çıkan kuraklık ve bunun sonucu ortaya çıkan göçtür.

Yaklaşık 1 milyon kilometrekare alanı etkileyen bu kuraklık, özellikle 1935 yılında en şiddetli dönemini yaşatmıştı. Kuraklık sonucu ekilen ekinler büyümemiş, fakat sürülen tarlalar toprağın kum ve toz haline gelmesine yardımcı olmuştu. Kurak geçen 2-3 yılın sonunda toprak artık ufalanmış ve küçük bir rüzgarla yer değiştirecek hale gelmişti. Kuraklık sonucu doğal bitki örtüsü de susuzluktan kuruyup toz haline gelmişti. Bitki örtüsünün yok olması erozyonu arttırmış, meraların kaybı hayvancılığın gerilemesine sebep olmuştu. 

İşte bu kurak yılların sonunda ortaya çıkan büyük fırtına esnasında toprak yerden kalkmış, (tıpkı bugün Ankara Polatlı’da gördüğümüz türden) büyük toz bulutları olarak havada asılı vaziyette yer değiştirmeye başlamıştı. Çıkan fırtınalar yüzeydeki verimli toprak tabakasını da süpürerek buraları da çöle çevirmişti. Dönemin tanıklarına göre havaya kalkan bu toz (toprak) bulutları yüzlerce km ötelerden görünebiliyordu. Bir süre sonra fırtınalar kesilip rüzgârın şiddetini kaybetmesi ile havadaki toz bulutları yer çekimi etkisiyle yere inmeye başlamış, çöktükleri yerde de 1,5-2 m kalınlığında bir toz tabakası oluşturmuştu. Bu toz tabakası adeta çöl kumları gibi yerleşmeleri, yolları, tarlaları örttü. Tarımla geçinen milyonlarca kişi bu kuraklık ve ardından gelen çölleşme ile her şeylerini kaybederek büyük çöküş yaşadılar. Zaten ekonomik buhrandan etkilenen halk bir de kuraklık, fırtına ve bunun sonucu ortaya çıkan tozun altında kalınca buradan Batıya (Kaliforniya’ya) doğru büyük bir göç başladı.

İşte John Steinback’in (ona Pulitzer ödülü getiren ve sonrasında filmi de çekilen) ünlü Gazap Üzümleri romanının konusu budur.

Şimdi Ankara Polatlı’da yaşananlar ile ABD’de 1930’larda gerçekleşen bu olayları ekte sunduğum birkaç fotoğraf eşliğinde izleyelim. Tabi ki ibret almak şartıyla.

İbret almazsak; bitki örtüsünü tahrip, ormansızlaşma, yanlış arazi kullanımı vb ihmalkârlıklar küresel iklim değişiklikleri ile bir araya geldiğinde bizim de benzer felaketler yaşamayacağımızın hiçbir garantisi yoktur. Herkesin malumudur ki ülkemizde bazen Urfa civarında güneyden gelen kum fırtınalarının etkisiyle benzer hava olayları görülmektedir. Fakat orada (Güneydoğu'da) daha çok Irak ve Suriye kaynaklı çöl kumlarının hareketi etkili iken, Polatlı'da görülen ABD'ye benzer bir durumdur. Yani tarım topraklarının toz halinde havaya kalkıp hareketi söz konusudur.

Burada çok önemli bir hususu hatırlatmak isterim. Bu olayların yaşanmasının ardından UNESCO dünyada kurak bölgeler ve kuraklıkla mücadele, kurak bölgelerde tarım nasıl yapılacak, bu bölgelerdeki insanların durumu ne olacak gibi sorunlara çözüm bulmak için bir komisyon kurdu. (Şu an tarihini, ayrıntısını ve süresini hatırlamıyorum, bakmam lazım)

Türkiye’den de Prof. Dr. Erol Tümertekin bu komisyonda yer aldı. Bu komisyonun yaptığı çalışmalarda kurak giden yıllar için tarlanın ekilmemesi, bu tür arazilerde özellikle buğdayın yetişmesi için gereken nemin biriktirilmesi, toprakta biriken neme göre ekim aralığının (nöbetinin) belirlenmesi gibi adına sonradan “dry farming” denilen “kuru tarım” metodu geliştirildi. Şimdi sıkı durun; ABD için yeni olan ve ilk kez karşılaştıkları bu problemin çözümü için ileri sürdükleri ve büyük buluş olarak sundukları “dry farming” metodu hiç te öyle yeni bir metot değildi. Bu felakete karşı buldukları çözüm onlar için “büyük buluş” olmakla birlikte, bu sistem bizde; İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde sıradan vatandaşlarımızın dahi binlerce yıldır atadan dededen görerek bilip uyguladığı bir yöntem olup adına da “NADAS” deniyordu.

Tabi ki şu anda bizim Ziraat Fakültelerimizde bu metot halen “dry farming” gibi cafcaflı bir adla mı okutuluyor, yoksa “nadas” diye mi, onu da Ziraatçı arkadaşlarımız cevaplasın.

Prof. Dr. Cevdet YILMAZ

Recep YAZGANRecep YAZGAN