PROPAGANDA ARAÇLARI VE TERÖR ÖRGÜTLERİ
Elbette dizi sektörü propaganda araçlarından biridir. Bu nedenle öncelikle propaganda ve araçları ile terör (örgütleri) arasındaki ilişkiye genel manada bakmak gerekmektedir.
İletişim teorisi ve propaganda teknikleri alanında yaptığı çalışmalar ile 20. yüzyılda propaganda konusunda önemli yayınlar ortaya koyan Amerikalı siyaset bilimci Harold Lasswell’e göre propaganda en genel tanımıyla insanların fikirlerini manipülasyon ile etkileme tekniğidir.
Doğal olarak propagandanın amaçlarına ulaşabilmesi adına araçlar/teknikler gerekmektedir.
Bu araçların propaganda yayımı hususunda geçmişten günümüze en yoğun ve etkin şekilde kullanılanlarını; slogan, gösteri, gazete, dergi, afiş, müzik, radyo, televizyon, internet, film, belgesel, dizi ve sosyal medya olarak sıralayabiliriz.
Bunların bir kısmı terör örgütleri tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. BM Uyuşturucu ve Suç Ofisinin yayımladığı raporlar incelendiğinde terör örgütlerinin yeni medya kullanımını finansman, eğitim, planlama, yürütme, siber saldırılar ve propaganda amaçlarıyla kullandığı anlaşılmaktadır.
Örneğin küresel çapta bir popülariteye sahip olan El-Kaide terör örgütünün lideri Usame bin Ladin’in ses kayıtlarının El Cezire televizyonunda yayımlanmasından bu yana gelişen ve küreselleşen teknolojiler kapsamında terör örgütleri de çeşitli medya araçlarını kullanarak farklı alanlarda faaliyetlerini duyurabilme imkanı elde etmiştir.
Yine örneğin bölgesel çapta faaliyet alanına sahip PKK’nın Suriye uzantısı YPG terör örgütü de kendisine uluslararası bir popülarite ve meşruiyet alanı inşa etmek adına yeni nesil dijital yayıncılık platformlarında yer bulmaya çalışmaktadır.
Bu kapsamda Batı ülkelerindeki dizilerde gerçekten tamamen farklı şekillerde yer alarak kendi değer ve ideolojisini insanlara çeşitli sosyal, kültürel ve toplumsal mesajlar altında yaymaya çalışmaktadır.
Günümüz dünyasında terör örgütleriyle mücadele sadece savaşın olduğu bölgelerde değil birden fazla alanda çok boyutlu olarak gerçekleştirilmektedir.
Televizyon ve internet dizilerinin çeşitli propaganda tekniklerini; terör örgütlerinin meşrulaştırılması adına kullanmalarından kaynaklı olarak diziler, günümüzde terör propagandası açısından dikkat edilmesi gereken bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Ek olarak dizilerin popülarite ve destekçi/taraftar kazanılması gibi hususlar bakımından da önemli ve etkin bir yol olması terör örgütleri için bir propaganda aracı olarak tercih edilmesini sağlayabilmektedir. Özellikle internet dizilerinin küresel boyutta izleyici kitlesine sahip olması, terör örgütlerinin bölgesel meşruiyet kazanabilmesinin ötesinde uluslararası kamuoyu tarafından destek görebilmesine de neden olabilmektedir.
Öte yandan dijitalleşme ile yeni nesil internet dizilerinin izlenme oranları ciddi şekilde artış göstermektedir. İzleyiciler özellikle küresel salgın sürecinin de etkisiyle akıllı cihazları (televizyon, bilgisayar, tablet ve telefon) üzerinden dizi, film ve belgesel seyretme alışkanlığı kazanmıştır. Günümüzde Netflix, Amazon Prime ve Disney+ gibi uluslararası yayın ve yapım şirketleri yüz milyonlarca izleyiciye ulaşmıştır.
Uluslararası yayın şirketlerinin yanı sıra Tabii, BluTV ve GAİN gibi Türk şirketleri de hem ulusal hem de uluslararası anlamda yayın yapmaktadır.
21. yüzyılın ilk çeyreğini tamamlamak üzere olduğumuz 2024’te örneğin yapım ve yayın şirketi Netflix’in dünya genelinde 270 milyon abonesinin olması –ki bu abone sayısı Türkiye’nin nüfusunun yaklaşık üç katına karşılık gelmekte– internet üzerinden yayın yapan platformda yer alan içeriklerin 10 milyonlarca abone tarafından tüketilmesi anlamına gelmektedir.
Terör örgütünün özellikle diziler üzerinden gerçekleştirdiği propaganda faaliyetindeki temel maksat; gerçekleştirdiği terör ve şiddet içerikli eylemlerini bir meşru zemine oturtarak küresel çapta destekçi kazanmaktır. Tüm bu nedenlerden ötürü de diziler terör örgütleri açısından çok önemli ve etki gücü yüksek bir araç niteliğindedir.
Batı dizi sektöründe YPG propagandası konusunda üç dizi dikkat çekmektedir:
• Gangs of London
• The Three-Body Problem
• Seal Team
Dışişleri Bakanı Fidan’ın ifadesiyle YPG meselesinde Türkiye’nin problemli olduğu ülkelerden olan İngiltere ve ABD menşeli yapım şirketlerinin ortak üretimi “Gangs of London” isimli aksiyon ve temalı dizide “2014 | Türkiye Kürdistan’ı” başlığı altında geçen bir sahne yer almaktadır. YPG mensubu bir kadın dizide “Türk askeri” olarak rol alan birliğe baskın gerçekleştirmekte ve söz konusu sahnede sözde Türk askerlerinin işkence yaptığı bir kişiyi kurtarmaktadır.
Ek olarak dünya tarihinin en eski askeri bandosu tarafından icra edilmiş ve üç kıtada ses getirmiş Mehter Marşı’na da aynı sahne içerisinde sözde Türk askerleri tarafından bir işkence aracı olarak yer verilmiştir. Psikiyatri uzmanları tarafından müzikten bağımsız bir insan psikolojisi olmadığı belirtilirken12 söz konusu sahnede yapımcıların Mehter Marşı’nı tercih etmesi kesinlikle tesadüf veya gelişigüzel bir tercih değildir. Aksine marşın özellikle seçilmiş olması, üstünde çok ince bir işçilikle durulmuş bir tercihtir. Mehter Marşı’nın içerik üreticileri tarafından işkence sahnesine yerleştirilmesi ile asırlarca topraklarına doğru gerçekleşen Osmanlı seferlerinde benzer besteler dinlenildiğinden ve müzik insan zihninde toplumsal
hafızasına etki ettiğinden izleyicinin algısal olarak geçmişe “tarihi düşman” Osmanlı’ya götürülmesi hedeflenmiştir. Böylelikle Türk askeri eski bir düşman ve bu düşmanı öldüren YPG’li de sözde “kahraman” olarak izleyicinin bilinçaltına yerleştirilmeye çalışılmıştır.
Benzer propaganda mantığı “The Three-Body Problem” adlı dizide de görülebilmektedir. Çinli yazar Liu Cixin tarafından kaleme alınan The Three-Body Problem isimli bilim kurgu romanını beyaz perdeye taşıyan ABD kökenli yapım şirketi Netflix yapımı dizinin sezon finalinde BM binasında geçen sahnede, bütün dünyanın kaderini ilgilendirilecek, önemli bir göreve seçilen üç kişi arasında Leyla Ariç isimli YPG’li bir terörist gösterilmektedir. Bahse konu sahnede terörist Leyla Ariç hakkında BM’de yapılan tanıtım konuşmasında açıkça “Bayan Ariç, Rakka’da DEAŞ’a karşı verdiği mücadele ile adını duyurdu”, “Asimetrik savaşlarda yer alma ve savaşları kazanma alanında olağanüstü bir tecrübeye sahip” ve “Leyla bir kahraman, insanlar duvarlarına onun posterini asıyor” ifadelerine yer verilmektedir. Ayrıca Leyla Ariç, BM’de PKK/YPG’li teröristlerle özdeşleşen bir kıyafetle sahneye çıkmaktadır.
“Seal Team” dizisinde de benzer bir propaganda taktiği söz konusudur. Amerikan Donanmasının en seçkin özel operasyon birimi olan “Navy Seal” biriminin “Bravo” ekibinin (birimin en iyi ekibi olarak ifade edilmekte) görevlerini ve kişisel yaşamlarını konu alan Amerikan askeri televizyon dizisi Seal Team’in altıncı sezonunda YPG, sezon boyunca işlenen dizi hikayesinin ana teması olarak sunulmaktadır. Dizide ABD’nin en seçkin askeri operasyon birliği ile YPG militanları rehine kurtarma operasyonu gibi çeşitli operasyonlar gerçekleştirmektedir. Buna ek olarak terör örgütü YPG’nin sadece kadınlardan oluşan birliği YPJ de dizide ön plana çıkarılmaktadır.
Seal Team dizisinde yer alan bir sahnede iki kadın teröristin “üniforma”larında (sol kollarında) YPG’nin kadın kolu olarak bilinen YPJ’nin arması bulunmaktadır.
Ayrıca aynı sahnenin arka planında PKK/PYD’nin sözde lideri terörist elebaşı Abdullah Öcalan’ın posteri de yer almaktadır. 1997’den beri ABD tarafından “Yabancı Terörist Organizasyonlar” listesinde olan PKK’nın13 sözde liderinin bir Amerikan dizisinde ABD’nin en elit birlikleri ile aynı sahnede yer alması açıklanması güç bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Buna ek olarak dizinin final sezonunun birden fazla bölümünde YPJ mensupları ile Amerikan askeri birlikleri müşterek harekatlar yapmış ve Suriye’de işgal ve terör eylemleri yürüten YPJ dizide öne çıkarılmış; gerçeklerin tam aksine Amerikan askerleri ve YPG mensuplarının bölge insanlarını kurtarmak için giriştikleri “mücadele” sezonun ana hikaye örgüsüne dahil edilerek işlenmiştir.
Bu üç propaganda örneği alt alta getirildiğinde manzara şöyle okunabilmektedir:
Ortada doğrudan propaganda unsurları var ve bunların içinde de yer yer subliminal mesajlar ile propagandanın duygulara örtük bir şekilde yerleştirilme çabası söz konusudur.
Duyu organlarımızla algıladığımız uyarıların yüzde 95’i bilinçaltında işlem gördüğü için aldığımız kararlar üzerinde etkili olduğu ifade edilmektedir.14 Bilinçaltı mesajlar; subliminal mesaj olarak da ifade edilmekle birlikte çeşitli teknikler ile günümüzde karşımıza çıkmaktadır.
Subliminal mesajlar göz tarafından tam görülemeyen görüntüler yahut net bir şekilde duyulamayan sesler aracılığıyla verilmektedir.
Bu kapsamda değerlendirildiğinde subliminal mesajları, fiziksel duyularımız ile bilinçli olarak farkına varamadığımız ve bilinçaltımız tarafından depolanan mesajlar olarak ifade edebilmekteyiz.
Subliminal teknoloji diziler, filmler, çizgi filmler, şarkılar, reklamlar ve sanal oyunlarda yasal olmayan bir şekilde bireylerin hassas noktasını (bilinçaltını) hedef almaktadır.
Seal Team dizisinde kadın teröristlerin arkasına gizlenmiş şekilde terörist Abdullah Öcalan’ın yerleştirilmesi subliminal mesaj örneği olarak ifade edilmektedir. İnsanların zihnine katil olarak kazınan –ki öyle de olan– Abdullah Öcalan’ı “kadın”, “özgürlük”, “bağımsızlık” ve “mücadele” kavramları ile yan yana getirmek suretiyle masumlaştırmaya çalışmak, insanların zihinleri ve vicdanlarını manipüle etme çabasından başka bir şey değildir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Batı medyası tarafından YPG terör örgütünün meşrulaştırılması adına “YPG eşittir kadın özgürlük savaşçısı” imajı izleyicilere yansıtılmak istenmektedir.
Bahse konu üç dizi incelendiğinde YPG terör örgütüne mensup karakterlerin özellikle kadınlardan seçilmesi de bu durumu doğrular niteliktedir.
Batılı yapım şirketlerinin özellikle “kadın” kimliğini öne çıkarmasının arka planında ise izleyicilerin yakın geçmişte özellikle Irak ve Suriye’de toprak işgal etmiş, işgal ettiği topraklarda başta kadınlar olmak üzere insanlara zulmetmiş ve dünyanın birçok noktasında çeşitli terör eylemleri yapmak suretiyle kamuoyunda korku iklimi oluşturmuş DEAŞ terör örgütüne karşı YPG’nin sözde “varoluş/bağımsızlık” mücadelesi veren bir oluşum şeklinde kamuoyunun karşısına çıkarılmaya çalışılması bulunmaktadır. İnsanların zihninde halen taze bir korku ve yara olarak duran DEAŞ’ın meydana getirdiği duygu tahribatından faydalanılmak istenildiği de anlaşılmaktadır.
21. yüzyılın başlarında internetin erişilebilirliğinin artmasıyla beraber 4. faza ulaştığı ifade edilen feminizmin küresel çapta yaygınlaşması ve böylelikle büyük ve etkin bir kitleye sahip olması; terör örgütü ve destekçilerini YPG militanlarının da sözde “kadın özgürlüğü mücadelesi” veren bir yapıda olduğu kimliğini inşa etme çabasına sokmuştur.
Bundan kaynaklı olarak bireylerin YPG terör örgütü hakkında sahip oldukları fikirleri değiştirilerek yeni fikirlerin oluşturulması istenmektedir. Ayrıca terör örgütü hakkında bilgi sahibi olmayan bireylerde de tamamen çarpıtılmış bir kanaatin oluşturulması hedeflenmektedir.
Demokrasilerin temel yapı taşlarından biri olan ifade özgürlüğü, bazı kritik durumlarda ulusal veya uluslararası düzenlemelerle sınırlandırılabilir bir özgürlük olarak ifade edilebilmektedir.
Başta Türkiye olmak üzere Avrupa hukuk sistemlerinde de terör propagandasının açıkça yasal düzenlemelerle cezalandırılması kabul edilmekte ve ceza yasalarında açıkça terörün yüceltilmesinin ve teröre teşvik eylemlerinin cezalandırıldığı altı ülke (Birleşik Krallık, Bulgaristan, Danimarka, Fransa, İspanya ve Macaristan) bulunmaktadır.17 Örneğin Türkiye’de Terörle Mücadele Kanunu kapsamında “Terör örgütlerinin; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren veya öven ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik eden bildiri veya açıklamalarını basanlar veya yayınlayanlar bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” maddesi ile aleni şekilde terör propagandası yapanlar hakkında hapis cezası öngörülmektedir.
İlgili kanunların genel kapsamda terör örgütlerinin gerçekleştirdikleri faaliyetlerin aleni şekilde paylaşımına ilişkin durumları içermesinden ötürü, diziler ile terör örgütlerinin meşrulaştırılmasına çalışılması gibi görece “gri” alanlarda alınması gereken önlemler hususunun üzerinde önemle durulması elzemdir.
Bahse konu dizilerin Türkiye’de yasaklanması bir çözüm yolu olarak akla gelse de böyle bir yasak, bu yayınları başka kanallar aracılığıyla izlemeye yönelik talebi artırabilir. Zira bireylerin “özgürlük”lerine müdahale edilmesi ve kendilerini kısıtlanmış hissetmeleri, bu “engel”i aşmak için farklı yollara başvurmalarına neden olabilmektedir. Bireyin düşünce, davranış ve eylemlerini özgürce gerçekleştirebilme yeteneğine karşı bir tehdit oluştuğunda ortaya çıkan tepkiyi inceleyen Psikolojik Reaktans Teorisi bir özgürlüğe yönelik tehdidin ya da özgürlük kaybının bireyi o özgürlüğü yeniden tesis etmeye motive ettiğini savunmaktadır.
Kaldı ki günümüzün dijital çağında çeşitli uygulamalar aracılığıyla internet kullanıcıları çok rahat bir şekilde bulundukları IP adreslerini/konumlarını değiştirmek suretiyle Türkiye’de yasaklı olan içeriklere ulaşabilmektedir.
ABD Savunma Bakanlığı sosyal ağları takip etmek ve yönlendirmek için 10 milyonlarca dolar bütçe ayırmaktadır. Bu kapsamda tehdit unsuru olarak ifade ettiği sosyal ağları kapatmak yerine “önlem alınması gereken alan” olarak değerlendirmekte ve bu kapsamda çeşitli yöntemler geliştirmektedir.
Tam bu noktada bu perspektifte ele alınan diziler ve “önlem alınması gereken” daha farklı yayınlar hakkında yasaklama uygulamak yerine şu adımların atılması daha faydalı olacaktır:
• Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve Radyo ve Televizyon Üst Kurumu (RTÜK) tarafından bir takip mekanizması hazırlanabilir. Bu kapsamda Türkiye’nin güvenliğine, sahip olduğu kültürel ve tarihi mirasa/değerlere kasıtlı olarak olumsuz yönde etki etmesi amacıyla üretilen dizi, film ve belgesel içerikleri tespit edilebilir. Bu içeriklerin yayımlandığı platformlar ile iletişime geçilerek başta ulusal olmak üzere uluslararası hukuk bakımından gerekli adımlar atılabilir.
• Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde kurulan Dezenformasyonla Mücadele Merkezi bahse konu yayınlar hakkında bir bülten çalışması yaparak söz konusu yayınların gerçekleştirdiği propaganda faaliyetlerini ifşa edebilir.
• Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili kurumları tarafından hazırlanan raporlar/bültenler, Türkiye’nin BM Daimi Temsilciliği tarafından terör örgütü propagandası yapıldığı gerekçesiyle BM bünyesindeki terör ile ilgili komitelere sunulabilir.
• Belki hepsinden önemli ve öncelikli olanı ise dünya çapında etkili olabilecek antiterör dizileri üzerinde çalışılması ve bu tarz diziler için özel bütçe ayrılmasının sağlanmasıdır.
Kaynak: setav.org - Hamza KIZILKAYA