Bazı sosyal medya kullanıcıları Eren Eğilmez’in yazısında subliminal mesajlar verdiğini iddia ederken söz konusu yazının hangi mahfllerden yazıldığı da merak konusu oldu.
İşte o yazı;
GERÇEK RADİKALİZMİN ZEMBEREĞİNDE SIKIŞAN SAHTE RADİKALLİK
Görünürdeki Radikalizmin Uyumlu Anatomisi
Tarih kimi dönemlerde belirli siyasal çıkışların “radikal”, “devrimci” ya da “yeni bir başlangıç” olarak sunulduğunu kaydeder. Oysa bu çıkışların çoğu, gerçekte dönemin egemen güç dengeleriyle kurulan yeni bir uyum biçimini temsil eder. Yüzeyde değişim iddiası taşıyan hareketlerin büyük kısmı, özünde yalnızca hegemonik düzenin güncellenmiş bir tercümesidir.
Gerçek radikalizm, dışarıdan radikal görünmek değil, mevcut güç mimarisiyle aynı hizaya girmemeyi göze almaktır. Fakat tarih boyunca “yenilikçi” ya da “değişimci” olarak sahneye çıkan birçok akım, değişimin kendisinden çok, değişen merkeze eklemlenmenin aracına dönüşmüştür. Yeni dönemin hâkim ilkeleriyle çatışmak yerine, onlara yerli bir meşruiyet dili kazandırmışlardır. Böylece görünürde bir kopuş, özde ise denge ve uyum mühendisliği yaşanmıştır.
Tarih bu geçişleri çoğu zaman “reform”, “devrim” veya “yeniden kuruluş” gibi adlarla süsler; fakat bunların büyük bölümü, egemenlik sisteminin biçimini değiştirip özünü koruyan uyum dönemleridir.
Gerçek kopuş —yani kurucu radikalizm— ancak mevcut düzenin sınırlarını aşabilen, yeni bir meşruiyet kaynağı kurabilen hareketlerde ortaya çıkar. Bu yüzden tarih sahnesinde en cüretli görünen her hareket gerçekten devrimci değildir; bazen en gür çıkan ses, yalnızca yeni statükonun yerli yankısıdır.
Bir Politik Döngü
Geçmişe bakıldığında, toplumsal tabanı en geniş olan politik eğilim hiçbir zaman en cüretli, en radikal olan olmamıştır. Aksine toplum daima ihtiyatlı olana, kendisine en az sorumluluk yükleyip en az bedel ödeteceğini düşündüğü, sözde “makul” ve “uyumlu” olana yönelmiştir.
Politik varoluş da aynı refleksi taşır: riskten kaçan, çatışmasız, en az maliyetli, en az bedel ödeten, çıkarlarını en az tehdit eden, sistemik güçlülük imajı en önde olanla uyumlu yolu tercih eder.
Ancak bu tarihin başka bir şaşmaz kaydı daha vardır: Her dönemde “uç”, “irrasyonel”, “azınlıkta” görülen hareket; en teşkilatlı, en hızlı büyüyen, en kararlı odak olmayı başarmış; sonunda da öncülüğü ele geçirip son sözü söylemiştir.
Bu neredeyse kadim bir döngüdür ve tekerrür etmesi her zaman mümkündür. Bu yüzden en güçlü seçeneğe yaslandığını sananlar, çoğu kez en zayıf sandıkları seçeneğin dişlileri arasında sıkışarak ezilmişlerdir.











































































































































































































