Çevik, “Aileyi, nesli ve devleti korumak milli güvenlik meselesidir. Bâtıllaşma ihanetinden kurtulmak için ana/yasalar fıtrata uygun hale getirilmelidir” dedi.
“AİHS Adaleti Değil Eşitliği Savunuyor”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4 Kasım 1950’de kabul edildiğini ve 1954’te Türkiye’de yürürlüğe girdiğini hatırlatan Çevik, AİHS’nin adalet yerine “eşitlik” kavramını merkeze aldığını belirtti.
Çevik, “AİHS ve İstanbul Sözleşmesi, Türk kadınının ve genişletilmiş kadın figürlerinin erkek kimliğini gözleme, denetleme ve cezalandırma kolluğuna dönüştürülmesini hedefliyor. Bu kavramlar, cinsiyetsizliği topluma dayatan küresel bir etik-norm düzenidir” dedi.
“Kadına Pozitif Ayrımcılık Aileyi İfşa Ediyor”
Çevik, Anayasa’nın 10 ve 41. maddelerinde yer alan “kadın-erkek eşitliği” düzenlemelerinin İstanbul Sözleşmesi’nin etkisiyle şekillendiğini savundu. “Kadının beyanı esastır” anlayışının aile yapısını tahrip ettiğini belirten Çevik, “AİHS ve CEDAW dayatmalarıyla oluşturulan mevcut yasalar, aileyi değil bireyciliği korumaktadır. Kadına pozitif ayrımcılık yapılması, eşitlik ilkesi kisvesi altında erkek kimliğini kriminalize eden bir yapıya dönüşmüştür” ifadelerini kullandı.
“AİHM Ahlaksızlığı Meşrulaştırıyor”
Aile kavramının Türkiye Anayasası’nda tanımlanmadığını vurgulayan Çevik, Batı hukuk sisteminin aileyi “partnerlik” ilişkisi düzeyine indirgediğini söyledi.
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, aileyi sadece nikâh üzerinden tanımlamıyor. Aynı evde yaşayanları da aile sayıyor. Bu anlayış, sapkınlıkları meşru kılıyor. AİHM, cinsiyetsizleştirme politikalarını ‘GENDER’ kavramıyla hukukî statüye bağlıyor. Bu zihniyet, milletimizin inanç ve ahlak değerlerine açık bir tehdittir” dedi.
“Anayasa Değişmeli, Yasalar Fıtrata Uygun Olmalı”
Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerinin “pozitif ayrımcılığı” teşvik ettiğini belirten Çevik, “Bu maddeler, şiddeti ve toplumsal cinsiyet çatışmasını körükleyen bir yapıya dönüşmüştür. Devlet, kadın-erkek eşitliğini sağlamak adına aldığı tedbirlerle ahlaki dengeleri bozmaktadır. Aileye dair hükümler İslami ölçülere göre yeniden düzenlenmeli, toplumun fıtratına uygun bir hukuk anlayışı inşa edilmelidir” çağrısında bulundu.
“90. Madde TBMM’nin Millet İradesini Baypas Ediyor”
Çevik, uluslararası sözleşmelere Anayasa üstünlüğü tanıyan 90. maddenin, milli egemenliği zedelediğini söyledi:
“2004’te yapılan değişiklikle milletlerarası anlaşmalar iç hukuk hükmü haline getirildi. Böylece TBMM’nin yetkisi devre dışı bırakıldı. AİHS, CEDAW, DSÖ, İstanbul Sözleşmesi gibi dayatmalar doğrudan iç hukuk haline getiriliyor. Bu durum, millet iradesinin bypass edilmesidir.”
“Önce Ahlak, Önce Aile Seferberliği Başlatılmalı”
Türkiye Aile Meclisi Başkanı Adem Çevik, açıklamasının sonunda “önce ahlak, önce aile” seferberliği çağrısı yaptı:
“Kanunlar fıtrata uygun, yerli, milli, hukuki ve İslami olmalı. Aileyi ifsat eden küresel sözleşmelerin yerine inanç temelli, toplumsal yapımızla uyumlu yasalar getirilmeli. Devletin asli görevi aileyi, nesli ve toplumu korumaktır.”











































































































































































































