Karl Marx’ın 1853 tarihli “Hindistan’daki İngiliz Yönetimi” makalesi, İngiltere'nin Hindistan’daki sömürgeci faaliyetlerini hem sert biçimde eleştiriyor hem de bu müdahaleleri tarihsel ilerlemenin bir aracı olarak çelişkili bir biçimde yorumluyor.
Marx’ın bu metni, Batı-merkezli modernleşme anlayışıyla kolonyal yıkım arasındaki karmaşık ilişkiyi gözler önüne seriyor.
Karl Marx’ın New-York Daily Tribune gazetesinde yayımlanan “The British Rule in India” (Hindistan’daki İngiliz Yönetimi) başlıklı yazısı, Hindistan’ın İngiliz sömürgeciliği altındaki kaderine dair en erken Marksist değerlendirmelerden birini teşkil ediyor.
Marx bu yazısında, İngiltere'nin Hindistan'daki egemenliğini hem yıkıcı bir tahribat hem de tarihsel bir zorunluluk olarak değerlendiriyor.
Geleneksel Toplumun Çözülüşü:
Makalesinde Hindistan’daki toplumsal ve ekonomik yapının — özellikle köy komünleri ve kast sistemi etrafında şekillenen geleneksel düzenin — binlerce yıl boyunca değişmeden kaldığını öne süren Marx, bu durağan yapının İngiliz müdahalesiyle sarsıldığını belirtir.
Ona göre İngilizler, feodal despotizme dayalı bu yapıları parçalayıp Hindistan’ı küresel kapitalist pazara entegre ederek köklü bir dönüşüm başlatmıştır.
Modernleşmenin İronisi ve Eleştirisi:
Marx, demiryolu, telgraf ve batı tarzı eğitimin Hindistan’a getirilmesini, dışarıdan bakıldığında ilerici adımlar olarak tanımlar. Ancak bu araçların, İngiltere’nin çıkarlarına hizmet eden bir sömürü düzeninin parçaları olduğunu vurgular.
Marx’ın bu çelişkili yaklaşımı, Hegelci tarih felsefesinin etkisiyle şekillenmiş Avrupa-merkezci bir ilerleme fikrinin izlerini taşır. Hegel’in “tarihsiz” olarak gördüğü Hindistan tasvirinin, Marx’ın kendi değerlendirmelerine de yön verdiği iddia edilir.
Etnik Merkezcilikten Diyalektik Kırılmaya:
İngiltere’yi ‘üstün uygarlık’ olarak gören erken dönem yaklaşımında Marx, bu müdahalelerin Asya toplumlarını tarihsel durağanlıktan çıkarmak gibi evrensel bir misyona sahip olduğunu öne sürer. Ancak bu yaklaşım, ilerleyen yıllarda diyalektik bir kırılmaya uğrar. “Hindistan’da İngiliz Egemenliğinin Gelecekteki Sonuçları” başlıklı yazısında Marx, “burjuva uygarlığına özgü barbarlık” ifadesiyle modern sömürgeciliğin yıkıcılığına açık bir eleştiri getirir.
Sömürüye Karşı Ulusal Kurtuluş Vurgusu:
Bu düşünsel dönüşüm, Batı dışı toplumların boyunduruk yerine özgürlük için mücadele edeceği öngörüsüne evrilir. Marx, artık kapitalist modernleşmenin kaçınılmaz olmadığına ve sömürgeci yayılmacılığın ulusal kurtuluş hareketlerini doğuracağına inanmaya başlar. Çin’den Hindistan’a, hatta Endonezya’ya kadar uzanan gözlemlerinde, Doğu toplumlarının despotik yapılarına rağmen, Batı hegemonyasına karşı koyabilecek potansiyele sahip olduklarını dile getirir.
Doğu Komünlerinin Direnci:
Özellikle Endonezya üzerine yaptığı çalışmalarda Marx, geleneksel komünal yapıların otoriter düzenlerine karşın, halkın dış tahakküme karşı gösterdiği direnci kayda değer bulur. Bu gözlem, Marx’ın Doğu toplumları hakkında daha karmaşık ve eleştirel bir düşünsel çerçeve geliştirmesine zemin hazırlar.
Batının evrensel değerler tekeli
Karl Marx’ın Hindistan’a dair ilk analizlerinde Avrupa-merkezci ilerleme fikri ağır bassa da, zamanla gelişen eleştirel farkındalık, onu sömürgeciliğe karşı daha net ve güçlü bir tutuma yönlendirmiştir. Bu değişim, Batı’nın evrensel değerler tekelini sorgulayan daha geniş bir eleştirel düşünce geleneğine de öncülük etmiştir.