Fikir
Giriş Tarihi : 22-11-2020 06:30   Güncelleme : 22-11-2020 06:59

Kur’an, Sünnet ve Hadis İdraki

Şimdi öncelikle şunları bilelim; – Hiçbir ayet bir diğer ayetle, – Hiçbir ayet bir hadisle, – Hiçbir hadis bir diğer hadisle – Ve hiçbir ayet ve hadis bir gerçekle çelişmez. (Buradaki çelişmez “tezat belirtmez” değil, “tekzip etmez” anlamındadır. Tezatın hikmet ve hakikati ayrı!)

Kur’an, Sünnet ve Hadis İdraki

Allah, kendi ayetlerini ve Resûlü’nün sünnetini yalanlayacak hiçbir hakikat yaratmamıştır.

 

Eğer bir ayet ve hadis, bir gerçekle çelişiyor gibi görünüyorsa, bu, “ayet ve hadise dair idrakımız”ın “gerçeğe dair görüşümüz”le çelişmesidir. Bu durumda ya ayete dair idrakımızı, ya gerçeğe dair görüşümüzü, yahut ikisini birden gözden geçirir, çelişme görüntüsünün kaynağını anlamaya çalışırız.

 

Dün bir arkadaş örnek verdi. Hadiste deniyormuş ki, erkeğin menisi kadının menisine üstün gelirse çocuk erkek, kadınınki üstün gelirse kız olur. Halbuki modern tıp, çocuğun cinsiyetinin belirlenmesinde kadının hiçbir dahli olmadığını söylüyormuş.

 

Böyle bir durumla karşılaşırsak ne yaparız? Herhalde İslamoğlu sapkınları gibi “o hadis uydurma” diye saçmalamayız. Aklımıza yatmıyor diye uydurma mı olacak? Kendi yonttuğuna tapan putçuluk bu!

 

Ya hadisi biz yanlış anlıyoruzdur, yahut modern tıp yanılıyordur. Bakın bunların ikisi de mümkündür. Bilim nihai hüküm vermez, bilim daimi bir yaklaşımdır. Diğer taraftan (tıbbî gerçeği doğru kabul edersek) hadisin muradını kestirebildiğimizden de emin değiliz. Eğer çocuğun cinsiyetini erkek menisi belirliyor ve çocuk bütünüyle bu meniye göre erkek veya kız olabiliyorsa, demek ki hadiste belirtilen erkek ve dişi meniden kasıt, sırf bu erkek menisi içinde (onun özelliklerinde) aranmalıdır.

 

Hayır bu da değilse, geriye bir tek ihtimal kalır. Biz, o hadisin hikmetini anlayacak olgunlukta değilizdir.

 

Tekrar ediyorum, Allah, ayetleri ve hadisleri yalanlayacak hiçbir bilimsel gerçek yaratmamıştır. Bilimin yaratılmasından murad, İlâhî sanatı müşahade ve idraktır. Bilim, ayet ve hadisi şerh ve cerh edicidir. Bunun dışında bilim yok, sadece safsata vardır.

 

Fakat diyelim ki, biz bir mevzuda ayet ve hadisi gerçekle çelişkili (tenakuz halide) görüyoruz. Bu durumda biz o gerçeğe dair ilimle amel eder, ayet ve hadise dair itikadımızı ise kaybetmez, onun muradı ve hikmeti üstüne düşünmeye devam ederiz. Bunun tersi de mümkündür.

 

Diyelim ki, hadiste baş ağrısına elmanın iyi geldiği söyleniyor. Modern tıp ise elmada o hassayı görmüyor. Bu durumda modern tıbba değil hadis’e uymak, elma yemeye devam etmek, en faziletli yolu tutmak olur. Tek hâl müstesna ki, bu elma yemek İslâm’ın zararınadır; o durumda bir hadisi terketmek daha faziletlidir.

 

Burası anlaşılıyor mu? Bir zaman gelir ki, çağın bütün ilmi ve otoritesi elmayı en büyük kötülük kaynağı sayar. Elma yiyenler aşağılanır, onların inancına sövülür. Bu durumda “elma yemek sünnettir” diye diretilmez.

 

Bunun nesi anlaşılmıyor, onu anlamıyorum. Mesela öyle bir fitne zamanı gelmiş ki, bazı İslâm âlimleri, siyasî önderler vesaire sakalı terketmişlerdir. Bu durumda İslâma zarar vermektense, bir sünneti terketmek, fazilettir.

 

Bugünkü kaba saba vaiz soyu bu dilden anlamaz.

 

Burada “sünneti terketmek”ten kasıd: Zamanenin fitnesi karşısında dini küçük düşürmemiş olmak için o hadisle amel etmemişlerdir. O fitnenin oluşturduğu suni gerçekliğe uyum belirtmişlerdir.

 

Ağzını her açtıkça mukaddesatı ayaklar altına atan zamane vaizleri bu inceliği anlamaz.

 

Selim GÜRSELGİL

Recep YAZGANRecep YAZGAN