Tarih
Giriş Tarihi : 08-06-2021 10:55   Güncelleme : 08-06-2021 10:55

Lozan İle Arap Topraklarına Veda

Osmanlı’nın 400 yıl adaletle yönettiği Filistin, İngiliz ve İsrail baskısı altında büyük zulümler gördü. Osmanlı idaresindeki günlerine hasret kalan Filistin halkı, beklediği desteği bulamasa da Türkiye’den ümitliydi…

Lozan İle Arap Topraklarına Veda

1917’de İngiliz işgaline uğrayan Filistin, fikri bakımdan Osmanlı hilafetine bağlı kalmaya devam etti. Balfour Deklarasyonu’yla Yahudilere Filistin’de “yurt” vadeden İngilizler, bu programın uygulayıcısı olarak bir Siyonist Yahudi olan Herbert Samuel’i Filistin’e vali olarak atadı. Valinin atanmasıyla birlikte Yahudi göçlerine açılan Filistin, dünyanın farklı ülkelerinden gelen binlerce Yahudi’nin istilasına maruz kaldı.

 

Nüfusla birlikte toprak mülkiyetini de genişleten Yahudiler, Filistin’de kontrolü ele almaya başladı. Milletler Cemiyeti’nin 1922’de Filistin’i İngiliz mandasına vermesiyle birlikte Filistin’deki sorun daha da derinleşmeye başladı. Filistin halkı, mandayla birlikte Osmanlı dönemindeki bütün imtiyazlarını kaybetti. Artık Siyonist ve Hıristiyanların gözünde önemsiz bir halk durumuna düşmüştü.

 

Filistin, kutsal topraklarda 400 yıl sorunsuz bir idare sergileyen Osmanlının adaletli yönetimini hasretle aramaya başladı. Bağımsızlığını yitiren Filistinliler, Türk milletinin Batılı emperyalistlere karşı verdiği bağımsızlık mücadelesini yakından izliyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da Yunan’a karşı aldığı zaferler, Filistin basınında büyük yankı buluyordu. Filistin basını, paşanın boy boy fotoğrafl arını basıyor, kendisini bir “ İslam kahramanı” olarak övüyor ve Kuva-yı Milliye’nin başarısı adına yardımlar topluyordu. Filistinli Müslümanlar, Mescid-i Aksa başta olmak üzere Müslümanların kutsal mabetlerinde Mustafa Kemal Paşa’nın zaferi için dualar ediyordu. Sevr’i tanımayan ve vatan mücadelesi veren Mustafa Kemal Paşa, Filistinliler için bir bağımsızlık sembolüydü.

 

SURİYE’NİN İŞGAL PLANI BOZULDU

Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’da batılı emperyalistler ve onların uşaklığını yapan Yunanlılarla mücadele ediyordu. Ve bu mücadeleyi İslam ve hilafet adına yürütüyordu. Hilafete güçlü vurgular yapan Paşa, Türklerin bağımsızlık mücadelesini bütün İslam Âlemine mal ederek emperyalistlerle mücadeleyi geniş bir alana yaymak amacındaydı. Bu sırada Arap yöneticiler, Birinci Dünya Savaşı’nda Türklere karşı ayaklanmanın bir mükâfatı olarak kendilerine vaat edilen büyük Arap Krallığı’nın bir aldatmaca olduğunu acı tecrübelerle görmüştü. Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Faysal, Suriye’de Fransızlarla bağımsızlık mücadelesi veriyordu. Mustafa Kemal Paşa, Emir Faysal’a Türk ve Arap haklarının güçlerini birleştirmek suretiyle emperyalistlere karşı ortak bir savunma teklifinde Osmanlı’nın 400 yıl adaletle yönettiği Filistin, İngiliz ve İsrail baskısı altında büyük zulümler gördü. Osmanlı idaresindeki günlerine hasret kalan Filistin halkı, beklediği desteği bulamasa da Türkiye’den ümitliydi… bulundu. Türkiye, zaferle sonuçlanacak bir savaşın sonunda Halifeye bağlı olmak kaydıyla özerk bir Arap idaresini tanıyabilirdi. Çünkü Arapların self determinasyon hakkına vurgu yapan Misak-ı Milli, olası bir Türk-Arap ittifakına kapı aralıyordu. Ne var ki Türk-Arap ittifakı planları, Fransızların 1920 Temmuz’unda Suriye’yi işgal edip Emir Faysalı da sürgün etmesiyle birlikte son buldu.

 

TÜRK ZAFERİ FİLİSTİN’İ SEVİNDİRDİ

Türk Milli Mücadelesinin zaferle sonuçlanması, Filistin’de zafer çığlıklarıyla kutlandı ve Filistinli Müslümanlar için bir ümit ışığına dönüştü. Filistin’i temsilen bir Arap heyeti, Lozan’a giden Türk heyetine başvurarak Filistinlilerin meşru haklarını savunmasını istedi. Arap heyetini kabul eden İsmet Paşa, konferansta Filistinlilerin self determinasyon hakkını savunacağını vadetti.

 

Fakat masada batılı emperyalistlerle boğuşan Türk heyetinin, Filistin sorununa ayıracak ne gücü ne de zamanı vardı. Lozan süresince ümidini kaybetmeyen Filistinliler, Arap Heyeti Başkanı M. Kazım Paşa’nın Filistin’e dönüşünü; “Filistin, bizimdir ve bizim kalacak. Musevilerin olmayacak. Yaşasın Mustafa Kemal Paşa ve kahraman askerleri” nidalarıyla karşılayacaktır. Lozan görüşmeleri devam ederken İstanbul mebusu Mişon Venture Efendi ve bir grup Türkiye Yahudi’si, TBMM’ye ilginç bir teklifte bulundu. Türk hâkimiyeti döneminde Filistin’deki Arap ve Yahudilerin daima huzur ve barış içinde yaşadıkları vurgulanan yazıda, Türkiye’nin Filistin mandasını üzerine alarak Filistin’deki barış ortamını yeniden tesis etmesi teklif ediliyordu. Mecliste yapılan görüşmede mebusların görüş ayrılığına düştüğü görüldü. Antalya mebusu Rasih Efendi, Türkiye Yahudilerinin Filistin Yahudileriyle bir alakasının olmadığını gerekçe göstererek teklifin reddini talep etti. İkinci Grup’tan Ali Şükrü Bey ise, Osmanlı’dan kopan Filistin’le ilgili karar yetkisinin kendisinde olduğuna dair Misak-ı Milli kararının olduğunu hatırlatarak Meclisin bu talebi kabul etmesini istedi.

 

Yine İkinci Grup’tan Erzurum mebusu Hüseyin Avni Ulaş, Filistin’deki siyasi ve hukuki durumun belirsiz olduğunu vurgulayarak Türkiye’nin bu teklifl e ilgilenmesinin uygun olmadığını belirtti. TBMM’de yapılan hararetli Filistin mandası tartışmalarından somut bir sonuç çıkmadı.

 

Filistin konusunda sessiz kalındı

Milli Mücadele’yi zaferle sonuçlandıran TBMM, Lozan Antlaşması’nda yapılan uzun ve yorucu görüşmelerden sonra Arap topraklarındaki haklarından feragat etti. Böylelikle İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’da kurduğu manda idareleri de onaylanmış oldu. 1924’te Halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte Türkiye ile Arap halklarını bir arada tutan önemli bir rabıta kesilmiş oldu. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, batılılaşma ve laiklik bağlamında kurguladığı yeni devlette hızlı bir modernleşme seferberliği başlattı. Genç Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı kimliğini hızla tasfiye ederken Arap halklarından da uzaklaşmaya başladı. Türkiye Cumhuriyeti, iki savaş arasında Lozan’da belirlenen statükoyu korumaya yönelik bir dış politika takip etti. Bu suretle İngiltere ve Fransa gibi batının statükocu devletleriyle bir yakınlaşma içine girdi. Bu bağlamda Ortadoğu işlerini söz konusu devletlerin bir iç meselesi olarak değerlendiren Türkiye, Filistin’le ilgili bir resmi bir görüş açıklamaktan özenle kaçındı.

Kaynak: Diriliş postası - Doç. Dr. Celil Bozkurt  - Düzce Üniversitesi Uluslararası İlişkiler

Recep YAZGANRecep YAZGAN