Fikir
Giriş Tarihi : 23-08-2024 11:39

MUHAFAZAKÂRLIK

Muhafazakârlığın mânâsı ve değeri mevzuuna göre değişir… Belli başlı üç husus çerçevesinde hülâsa edersek:

MUHAFAZAKÂRLIK

Birincisi… Bir toplumdaki sosyal-siyasi (liberal-sosyalist-muhafazakârlık) gruplama içinde, ne olursa olsun değişimlere direnen ve her yeni durumda “mevcutta-statükoda” kalan.

İkincisi… Aynı düşünce içinde, değişimler karşısındaki tekâmülcü ve ihtilâl-inkılâpçıya karşı mevcutçu kafa.

Üçüncüsü… Bağlı olunan düşünce ve hayat tarzında tavizsizlik.

Genel olarak, hâkim tavrıyla muhasebesini yapmak, ayıklamak, düzeltmek ve emrimize almak, en azından bunun şuurunda olmak yerine, direne direne mahkûm oluşumuzla birincinin içindeyiz. Meselâ; “filân veya falan adam çok muhafazakârdır” denilirken, neyin muhafaza edildiğinin değerlendirmesine yanaşmaksızın müslümanlıkla muhafazakârlığın özdeşleştirilmesi, böylece İslâm’ın o mahkûm kafa ve tavra indirilmesiyle, bizim olmayan bu sınıflama içindeyiz. Oysa, nasıl aklı reddetmeyişimizle akılcı, müsbet ilmi reddetmeyişimizle pozitivist, maddeyi istismardan bahsederken maddeci, gerektiği yerde gerekeni yapmaktan bahsederken pragmatist değilsek, muhafazakâr da değiliz.

Güya aynı inanca mensupken, içimizdeki veya dışımızdaki gelişimleri öğrenmek yerine bunu yapanın karşısına dikilen, devekuşu tavrı içine giren, yeni fikirler, durumlar ve şartlar karşısında bu tavrı aksettiren, pek çok çeşidiyle beraber ikincisi; temsil ettiğimiz mânâya karşı çıkanlara bakmak, sayılamayacak kadar çok davar örneğini gösterir.

Üçüncüsüne gelince; kim “öyle değiliz” veya “kabul etmiyoruz” der ki?.. Öyleyse söylenene değil de, söyleyenin birinciye ve ikinciye girip girmediğine bakmalı… Zira bütün cinayetler bu nam altında işleniyor.

Yukarıdaki sınıflamaların hepsine birden temas edici kısa bir bakışla, kesiksiz İbda anlayışını temsil eden İslâm’a muhatap anlayışın “muhafazâkarlık” ölçülendirmesini gösterelim:

— «Bizim muhafazakârlığımız, liberal, sosyalist, muhafazakâr gruplandırması içinde yerini alan ve yeni veriler ve değişimler karşısında direnen “mevcutçu-statükocu” mânâda muhafazakârlık değil, ölçüden kıl kadar taviz vermeme mânâsına muhafazakârlıktır ki, sonsuza açık bir tekâmülcülüğü belirtir. Biz tek tek insan olarak ve toplum hâlinde, Resûlünün gösterdiği yoldan Allah’a varma gayesinin belirttiği bir tekâmülcüyüz; tekâmülcülüğümüzün niteliği de “iç oluş” ve “dış oluş” amacı olarak bu. “Mutlak Fikre” nisbet içindeki bu sonsuz tekâmülcülük önünde bütün aykırı düşünceler, kendi nitelikleriyle sınırlı, tutucu ve muhafazakârlığın temsilcisidirler.»

Kaynak: Salih MİRZABEYOĞLU, Kültür Davamız “Temel Meseleler”, İbda Yayınları, 3. Basım, Sayfa: 27–28.

adminadmin