Tarih
Giriş Tarihi : 06-01-2013 12:36   Güncelleme : 06-01-2013 12:36

Mustafa kutlu burada, manzara ise nefis!

Zihnimiz nasıl şekillenir, zihniyet nereden kazanılır? Okuduklarımızdan mı, yoksa yazdıklarımızdan mı? İçinde yaşadığımız çevreden mi? Zamanın fırtına, bora, kar kışından mı?

Mustafa kutlu burada, manzara ise nefis!
En önemlisi, zihniyetimiz hayata nasıl yansır? Kırılarak mı, yoksa dolanarak mı? Zikzaklar çizen bir sürecin toplamı olmak, çelişkiler içinde savrulmak nereden kaynaklanır?
En büyük armağan (ihsan-lütuf), istikamet üzre bir ömür, anlamlı bir hayattır. Sadeliğin ihtişamını bir yana bırakıp entelektüel, zengin, itibarlı olma kaygıları, bize verilen armağanı rafa kaldırıp sık sık “arazi” olmaya zorlar. İstikrardan kopuştur bu. Topraktan, gerçekten, gelenekten ve kendinden, kendine saygıdan kopuş.

Onun tercihi cemaatten yana

Eski alışkanlıkların arada depreşmesi, sana eski arkadaşları, çevreni, mahalleni, köyünü, toprağını özletir ama esasında kalbin bunlardan uzaktır. Oysa Mustafa Kutlu, bu özleme yüreğini koyar, bize kalbimizin varlığını hatırlatır. Açgözlü bir hırsın elinde yaprak olup oradan oraya savrulmak artık bir kader değildir. Hikâyeleri ile gerçek bir “teneffüse” kavuşur, sigara içer, aydınlık bahçelerde çiçek toplamanın da rahmanî bir eylem olduğunu kavrarsınız.

Senden beklentiler içinde olanlara en güzel valslerini sunman, beğenilen, takdir edilen biri olmak için kendi olmaktan çıkman, hayatına seni konuk eyler.

Oysa biz kendi hayatımızın baş aktörü, ev sahibiyiz. Bunu doğal bir sesle anlatır durur Kutlu.

Elbette yalnız yaşayamaz insan; bir yere aidiyeti yaşamak, dayanışmanın sürurunu duymak, öznesi “biz” olan bir cemaate katılmak ister. Cemaat içinde değilsen, bir kimliğin, şahsiyetin ve haysiyetin de anlamı kalmayabilir. “Zerdüşt halka değil, havarilere seslenmeli.  Zerdüşt bir sürünün çobanı ve köpeği olmamalı.” dese de Böyle Buyurdu Zerdüşt’de Nietzsche. Onun tercihi cemaatten yana.

Soyut cemaatler, evrensellik mazeretleri, kendini “aşmak” çabaları, büyük bir yalanın içine sokar seni. Yalan Dünya en çok Kutlu’nun satırlarında “gerçek” olur.
Bizim bir hücre’miz bile yokken o Dergah sahibidir

Öncelikle senin hakikatin nedir ve nerededir diye sor bakalım kendine?

Türkiye’de doğdun, bu topraklarda yaşıyorsun, toplumsal belleğin camiler, ezanlar, hayır dualar arasında oluşmuş. Bu kadim belleği kemiren zamane vesveseleri seni yiyip bitirir. Kara ve umarsız bir körlüğün içinde yüksek binaların, projektörlerin göz alıcı ışıkları altında bilincin kamaşmıştır.

Bu durumda aynaya bakmak istersin. Bütün aynaların sırları dökülmüş.
Sırrı dökülmeyen aynalardan biri Mustafa Kutlu’dur.

Bizim bir hücre’miz bile yokken o Dergah sahibidir.

Neşet Ertaş’ı Mozart’tan aşağı görmez; yücelikte eş tutar. Mona Lisa’dan daha çok Şemsi Paşa Camii’ni önemser. Zulüm ve gaspla oluşan “uygarlığı” medeniyet saymaz.

Yûnus Emre’nin tek bir ilahisini, Batı medeniyetinin toplamına değişmez. Esasen dört işlem bilmez; dört iklime beşinci olarak kendisini ekler. Biz buradan bereket getiren yağmurlar alırız; içimizdeki hayvanları salıverdiğimiz meralara rahmet olarak yağar; insanlığa inkılap eder. Hassasiyete, merhamete çağırır. Manevi açlığımız sürse de istikametimizi gösteren yön levhaları toplumsal belleğimizde capcanlıdır. Elle tutulur. Gözle görülür. En çok da Kutlu’nun “yazı”larında ayan beyandır.

Yoksulları sever; yoksulluğu, iman ve celal yoksunluğunu sevmez. Cemaat içinde fertten, fertlerin egosu karşısında cemaatten yanadır. Adalet, denge’dir; Kutlu bu terazinin ağırlık kefesinde, -kendini ve kendimizi- tartıp durmaktan yorulmaz.
Minarede ezan okuyan müezzinimizdir. Yönümüzü kaybettiğimizde yolumuzu bulduran, istikametimizi koruyan işaretler serper habire.

Kutlu; melek(e)leri harekete geçirmenin, bunun üstadlığını yapmanın adıdır

Yazı, beyan etmektir, iç dünyanı ayan etmek. Yıllardır istikrarlı bir şekilde ganimete koşmadan Uhud okçuları gibi bir mevziide bekler, durur. Hakikat hep arayanlara göstermez yüzünü; bazen o sana gelir. İhlaslı bir bekleyiş içindeysen. İç dünyamızı olur olmaz şekilde dışa vurmamak için sabırlı bir öğretmen gibi çalışır. Estetiği zarafetinde, adab-ı halinde (muaşeretinde)dir.

Bilinç, bilinçli konuşmaktır. Bilinçaltı ise hafızanın kırk ambarıdır. Ne varsa etrafa saçılan. Edebiyat bu ambardan rafine duyguları en güzel üslupla seçmek demektir. Bilinçaltı ahırsa dışarı hayvanlarını salar. Bilinçaltı kozmik bir mabedse dışarı meleklerini salar. Kutlu; melek(e)leri harekete geçirmenin, bunun üstadlığını yapmanın adıdır.

Bilinçle yapılan da sanat olmaya yetmez. Çünkü hesaplı, akılcı, kuru ve yavan kalabilir. Bilinçaltından kanalizasyon da akar, zemzem de. Zulmet de yağar, nur da. Kutlu’nun tercihi her zaman nur’dan yanadır. Narda yanmayan nur’a kavuşmaz gerçi. Ama o insanın içinde, bilinçaltında gizli süren bir cehennemdir. Dışarı cennet çiçekleri olarak doğar. Bütün büyük eserler bilinçaltından beslenen eserlerdir. Ulyses (J.Joyce), bilinçaltını seslendiren ulu bir ses’tir. Herman Broch da bu zirveye çıkar. Vergilius ölmez; ölümlü bütün insanların hesabını Azrail’e verir. Hepimize ibrettir. Sanatla imtihan da bir imtihandır. Sonunda can kafesten uçacaksa; -samimi olalım- sanat toplumda hangi zulme engel olur, hangi adaletsizliği düzeltebilir, hangi güzelliği toplumsal bir sünnete dönüştürebilir? Sanat yapabilir mi bunu? Soruları dehşet sorulardır.

Kutlu buna cevap arayan nadir insanlardandır.

Hakka ve hakikate yakın düştüğü oranda bize bir uyarıcı, zarafet timsalidir. Zeka ve latife onun dilinde haza sanat; mizah, zeka’nın zekatıdır.

Bu topraklarda Mustafa Kutlu diye bir insan yaşar
Neşet Ertaş’ın şiirleri, onun birikiminden, eğitiminden daha yüksek, mahalli değil evrensel  insanlardan neden çıkmaz? Cevabı Mustafa Kutlu’dur, Kutlu’dadır.

Bilgi ayakta durabilmeyi öğretir; sanat uçabilmeyi. Bilgi bir değer, sanat anlamdır. Bilgiden daha yüksek bir aşamadır. Bu nedenle Kutlu; hayatın anlamını kardeşlikte, imanda, cömertlikte, fedakârlıkta, merhamette bulur.

Kıt kanaat yaşamaz, kanaatkâr yaşar. Dindar değil; merhamet kanatları geniştir. Ayıbımızı örter; bizi bize çağırır. Derviştir. Dergahta.

Taliplerin gerçek şeyhidir. Günümüzün  “asalet”i, zamanın alpereni, edebiyatın aydınlık pencerelerine bizi taşıyan kutlu ve güzel bir insandır.

Manzara nefis; görebilen gözler için her şey aydınlıkta, göz önündedir.
Bu topraklarda Mustafa Kutlu diye bir insan yaşar.
Hepimizi hissedar kılan bir terekeye/mirasa sahiptir.
 
Mustafa Everdi / dunyabizim.com
adminadmin