Fikir
Giriş Tarihi : 17-07-2018 09:21   Güncelleme : 17-07-2018 09:21

Nankörlük etme! Şükret

​Devlet, memleketin en ücra köşesine varana kadar milletine sahip çıkıyor, ev veriyor, yardım ediyor, halini hatırını soruyor, çocuğu hastalansa ambulans helikopterle alıp hastaneye götürüyor, yiyecek, yakacak gönderiyor ve tek kuruş para almıyor.

Nankörlük etme! Şükret

Cânım kâri, dünya bizim sahip olmak için geldiğimiz bir yer değil. Olsa olsa şahit olmak için, ibret almak için, görmüş olmak ve gördüğünle inanmak için geldiğimiz bir yer. Oysa biz sahip olduğumuza inanmayı tercih ediyor ve çoğu zaman bu tercihimizde ısrar ediyoruz. Ve dünyanın rengine aldanmak, yalancı sözüne kanmak diye yana yana söylenen türkülerdeki hakikati bir kez daha anlıyoruz. Peki illa ki sahip olmalıyız? Ya da şöyle söyleyeyim, bize verdikleri için şükretmeyi bile unuttuğumuz Allah'a vermedikleri için de şükretmemiz gerekmez mi?

Var da O’Fatndan, yok da O’ndan; az da O’ndan, çok da O’ndan…

Malum yaz mevsimindeyiz ve insanlar tatil için memleketin ve hatta belki de dünyanın dört bir yanına dağılıyorlar. Deniz kenarı bilmem hangi tatil beldelerinde, bilmem kaç yıldızlı otellerde yaz aylarını geçiriyorlar. Ne diyeyim “hayırlı tatiller.” Ama benim için tatil daha ziyade doğduğum topraklara gelmek, eş dost akrabayı görmek, memleket kokusunu ciğerlerime çekmek, dedemin, babaannemin mezarını ziyaret etmek manasına geliyor. Babamın, varsa dedemin dostunu arkadaşını görmek bana çok daha fazla huzur veriyor. Hem anasını babasını ziyaret etmek varken, belki aylardır ya da yıllardır görmedikleri çocuklarını ve torunlarını hasretle bekleyen analarının babalarının yanına gitmek varken bilmem hangi denize balıklama atlayanlara hayret ettiğimi de söylemeliyim. Kabul etmiyorum demiyorum, elbette beni ilgilendirmez ama en azından bana ters geliyor. Neyse geçelim.

Ben bütün bu düşüncelerle, hasretle ve bir de toprak çekiyor dedikleri hisle yaklaşık on gündür dedemin, babamın doğup büyüdüğü, hatıraları, izleri olan ve benim de doğduğum topraklardayım. Bilseniz ne güzel, ne hoş. Gökyüzüne bakınca sayamayacağım kadar yıldız görmek, sabah erken vakitte kalkıp da hafif bir ürpertiyle tenine değen soğuğu hissetmek, otlara düşmüş çiğ tanelerini seyretmek ve geceleri tam anlamıyla sessizliği dinlemek…

Memleket üzerine daha çok cümle yazarım ama benim asıl söylemek istediğim başka şeyler var. Burada yaşayan akraba ve hemşehrilerimden öğrendiklerim var. Geçenlerde yaz kış burada yaşayan bir akrabamı ziyarete gittim. Kocası yıllar evvel vefat etmiş biri. Konuşurken şöyle bir şey söyledi; “Geçenlerde köye birileri geldi. Bizim eve de geldiler. Devletin memurlarıymışlar. Köydeki dul kadınları ziyaret ediyorlarmış. Geldiler. Halimi hatırımı sordular. ‘Aldığım aylık yetiyor mu? Bir şeye ihtiyacım var mı?’ diye sordular. Yazdı, çizdi, elimi öptü gittiler” dedi. Önce şu dolandırıcılar falandır diye düşündüm ben ama sonra sorunca gerçekten de böyle bir şey olduğunu öğrendim. Bu bir…

İkincisi de şu; ilçede yani Şarkışla’da yeni yapılmış oldukça güzel ve lüks bir site var. Sanıyorum TOKİ yaptı. Çok güzel evler gerçekten. Bir arkadaşa “Kaç paraya satıyorlar bu evleri?”diye sordum. “Satmıyorlar” dedi “durumu iyi olmayan, engelli çocuğu olanlara karşılıksız veriyorlar. Ölene kadar onun oluyor. Ayda yüz lira veriyor” dedi. “Öyle şey mi olur?” dedim ama sorup soruşturunca öyle olduğunu öğrendim.

Şimdi bunları şunun için yazıyorum. Devlet, memleketin en ücra köşesine varana kadar milletine sahip çıkıyor, ev veriyor, yardım ediyor, halini hatırını soruyor, çocuğu hastalansa ambulans helikopterle alıp hastaneye götürüyor, yiyecek, yakacak gönderiyor ve tek kuruş para almıyor. Hasılı “Ben buradayım” diyor ve sahip çıkıyor.  Bütün bunları görmüşken yazmamak ve biliyorken söylememek, alıyorken inkar etmek hiçbir şey değilse nankörlüktür. Ve ben açıkçası bütün bunlara hem hayret ettim ve hem de böyle bir devletimiz var diye şükrettim. Onun için siz de bilin istedim.

Fatih Duman / Diriliş Postası

adminadmin