Bunların başında Mekke’den Allah Elçisi’nin (s) Medine’ye hicreti sırasında müşriklerin onu öldürme teşebbüsü zikredilmelidir.
Hz. Peygamber’in arkadaşları Medine’ye göç edip oraya yerleşmeye başlayınca Mekkeli müşrikler, ortaya çıkan tehlikeyi gördüler.
Medine ticaret yolu güzergâhındaydı.
Bundan dolayı Hz. Peygamber (s) ve adamlarının orada olması, onlar açısından tehlike oluşturacaktı.
Dârü’n-Nedve’de akdedilen bir toplantıda Hz. Peygamber’in durumu müzakere edildi.
Bu toplantı bütün müşriklerin katılımıyla değil, Hz. Peygamber’in kabilesi olan Hâşimoğullarıyla sorunlar yaşayan kabilelerden bazı kimselerin katılımıyla gerçekleştirilmişti.
Toplantıya katılanların ağırlığını Ahlâf grubu oluşturuyordu.
Bu da aslında Hz. Peygamber’e gösterilen tepkilerin esasen Ahlâf grubunun öncülüğünde gerçekleştiğini göstermektedir.
Toplantıda Ebü’l-Bahterî el-Âs b. Hâşim,
-Onu Mekke’den çıkaralım. Böylece yüzünü görmeyiz ve kabilenin içinde de barış sağlanır, dedi.
Bir başkası,
-Hayır, bağlansın ve ölünceye kadar hapsedilsin, dedi.
Sonunda şu fikirde karar kıldılar: “Kureyş’in her boyundan iri yarı ve güçlü birer delikanlı seçilecek; onlara keskin birer kılıç verilecek; sonra bu gençler toplanıp tek bir adamın işlediği bir cinayet gibi onu öldürecekler! Böylece onun katlinden bütün boylar sorumlu olmuş olacak. Abdümenâfoğulları, ne yapacaklarını şaşıracaklar; Kureyş’in tümüne savaş açamayacaklar.”
Toplantıda alınan karardan haberdar olan Hz. Peygamber (s) Hz. Ali’yi yatağında yatırarak hemen Ebû Bekir’in evine gitti.
Suikastçılar Allah Resûlü’nün (s) evine gittiklerinde onun yatağında uyuyan kişiyi kendisi zannettiler; ancak yanılmışlardı. Derken onun yatağına yatmış olan Hz. Ali onların karşılarına dikildi. Ona,
-Amcanın oğlu nerede, diye sordular.
Hz. Ali,
-Ona dair hiçbir bilgim yok, dedi.
Müşriklerin Hz. Peygamber’e karşı suikast girişimi aynı zamanda hicret sürecinin de bir parçasıdır.
Hz. Peygamber’in aylardır devam eden hazırlığı suikast teşebbüsüyle birlikte hicreti kaçınılmaz hale getirmiştir.
Hz. Peygamber (s) ile Hz. Ebû Bekir, Sevr mağarasına gittiler.
Müşrikleri şaşırtmak amacıyla orada birkaç gün kaldılar.
Âmir b. Füheyre, Ebû Bekir’in koyunlarını otlatıyordu. Gündüzleri oradan uzaklaşıyor, geceyi yakınlarında geçiriyordu. Böylece koyunların sütünden içiyorlardı.
Hz. Ebû Bekir, o sıralarda müşrik olan Abdullah b. Uraykıt ed-Dîlî adında bir adamla kendilerine rehberlik yapması için anlaşmıştı.
Hicret yolculuğu bu adamın mihmandarlığında gerçekleştirildi.
Hz. Peygamber’i ellerinden kaçıran müşrikler, ölüsünü ya da dirisini getirene yüz deve vereceklerini ilan ederek hedeflerine ulaşmak istediler; ancak bunda da başarılı olamadılar.
Sonraki yıllarda da İslâm düşmanları Hz. Peygamber’e yönelik suikast teşebbüsünde bulunmaktan geri durmamışlardır.
Bedir savaşından sonra bir gün Umeyr b. Vehb el-Cümahî adlı biri Safvân b. Ümeyye’ye,
-Borcum ve ailem olmasaydı gidip Muhammed’i
öldürürdüm. Bedir’de ileri gelenlerin öldürülmesiyle felaket büyüdü. Muhammed’in çarşılarda dolaştığını duydum, dedi.
Onun bu sözü üzerine Safvân dediğini yapması için ona, borcunu ödeme ve ailesinin geçimini sağlama garantisi verdi. Bunun üzerine Umeyr gizlice Medine’ye gitti. Bineğini mescidin kapısının yanına çöktürüp bağladı. Bileyleyip zehir sürdüğü kılıcını kuşandı. Sonra Hz. Peygamber’e (s) doğru yürüdü.
O sırada Allah Resûlü’nün Ashâbından bir grubun içinde bulunan Hz. Ömer onu görünce hemen yakaladı ve Hz. Peygamber’e (s) götürüp,
-Bu Umeyr b. Vehb’tir. Silahıyla mescide girdi. Hain ve kötü biridir, dedi.
Bundan sonra Hz. Peygamber (s) ile Umeyr arasında şu diyalog geçti:
-Seni buraya getiren sebep nedir?
-Bizi görüştürürsünüz diye yanınızda esir olan oğlum için geldim.
-Öyleyse bu kılıç nedir?
-Allah’ın lanetlediği kılıçlardan biridir! Bedir’de bize bir faydası oldu mu ki? İndiğimde onu boynumda asılı olarak unutmuşum.
- Niye geldiğine beni inandır!
-Esirim Vehb b. Umeyr b. Vehb için geldim.
-Sen Safvân’a ne şart koştun, o sana ne şart koştu?
Benim öldürülmem karşılığında borcunu kapatma ve ailenin geçimini sağlama garantisi verdi sana, değil mi? Allah senin yapmak istediğin şeye engel olacaktır.
-Şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve sen de Allah’ın elçisisin. Yemin ederim ki bu gökten gelen bir vahiydir. Vallahi bunu Safvân’dan, benden başka hiç kimse duymadı. Benden de hiç kimse duymadı.
Bu diyalogun akabinde Hz. Peygamber (s) onun esirini serbest bıraktı. Umeyr Mekke’ye gitti.
Müslüman olduğunu açıkça ilan ederek insanları İslâm’a çağırdı. Bir gün Safvân, Hicr’deyken Umeyr onun başına dikildi. Şehadet getirdikten sonra ona “Din bu mudur? Taşa tapmak ve onun için kurban kesmek!” dedi.
Safvân onunla konuşmadı. Umeyr, daha sonra hicret etti.
Hz. Peygamber’e yönelik şöyle bir suikast teşebbüsünün meydana geldiği de rivayet edilir: Hicretin 3. yılının Rebîülevvel ayında bir grubun Müslümanlara saldırmak amacıyla toplandıkları haberi ulaştı.
Onları toplayan kişi Du’sûr b. el-Hâris el-Muhâribî’ydi.
Bu haber Resûlullah’a (s) ulaşınca 450 kişiyle birlikte yola çıktı. Du’sûr, Resûlullah’ın (s) bir ağacın altında uzandığını gördü. Kılıcıyla ona yaklaşarak şöyle dedi:
-Bugün seni benden kim kurtarır?
-Allah!
O esnada elinden kılıcını düşürdü. Bunun üzerine Resûlullah (s) kılıcı alarak sordu:
-Ey Du’sûr! Şimdi seni benden kim kurtaracak?
-Hiç kimse! Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed onun elçisidir.
Vallahi bundan sonra asla bir daha senin aleyhine hiç kimseyi toplamam.
Bunun üzerine Resûlullah (s) ona kılıcını geri verdi.
Du’sûr arkadaşlarının yanına giderek onlara olanları anlatıp İslâm’a çağırdı.
Ancak Hz. Peygamber’e gidip olanları anlatınca Allah Elçisi, onların anlaşmalı olduklarını, yaptığının yanlış olduğunu söyledi.
Hz. Peygamber, Medine sözleşmesi çerçevesinde maktullerin diyetlerini ödemek üzere yardım talebinde bulunmak amacıyla Nadîroğullarının mahallesine gitti.
Nadîroğulları,
-İstediğin kadar yardım ederiz ey Ebü’l-Kâsım! Sen bizi pek ziyaret etmez ve bize gelmezdin. Otur, sana yemek yedirelim, dediler.
Resûlullah (s), evlerin birisinin duvarının dibinde gölgede oturup beklemeye başladı. Nadîroğulları bir araya gelip gizlice konuşmaya başladılar.
Huyey b. Ahtab şöyle dedi:
-Ey Yahudi topluluğu! Muhammed birkaç arkadaşıyla size gelmiş. Sayıları on bile değildir. Bu evin üstünden onun üzerine bir taş atın ve onu öldürün. Bir daha onu şimdiki gibi yalnız bulamayacaksınız. Eğer öldürülürse Ashâbı etrafından dağılır. Onunla birlikte olan Kureyşliler de kendi memleketlerine giderler. Buradaki Evs ve Hazrecliler de, sizinle dostluk anlaşması yapmış kimseler olarak kalırlar. İleride yapmayı düşüneceğiniz bir iş şimdi önünüzde duruyor.
Bunun üzerine Amr b. Cihâş,
-Ben damın üzerine çıkar ve bir kayayı üzerine atarım, dedi.
Sellâm b. Mişkem,
-Arkadaşlar! Ne olur, bu kez bana itaat edin; daha sonraki zamanda yine muhalefet edin! Vallahi eğer böyle bir şey yaparsanız, bizim ihanet ettiğimiz ona haber verilir ve bu bizimle onun arasındaki sözleşmeyi bozmak anlamına gelir. Sakın yapmayın! Vallahi eğer yapmak istediğinizi yaparsanız onlardan, kıyamet gününe kadar bu dini ayakta tutacak, Yahudilerin kökünü kazıyacak ve Muhammed’in dinini güçlendirecek bir adam çıkacaktır, dedi.
Bu arada Amr b. Cihâş, Resûlullah’ın üstüne salmak üzere kayayı hazırlamış, aşağıya indirmek üzereydi.
Resûlullah (s) birden bir ihtiyacını giderecekmiş gibi ayağa kalkıp Medine’ye yöneldi. Arkadaşları ise oturmuş, konuşuyorlardı. Onlar Resûlullah’ın bir ihtiyacını gidermek için ayağa kalktığını zannediyorlardı. Böyle olmadığını anladıklarında Hz. Ebû Bekir,
-Biz burada boşuna duruyoruz. Zira Resûlullah (s) bir iş için gitti, dedi.
Bunun üzerine Ashâb da ayağa kalktı. Huyey b.
Ahtab,
-Ebü’l-Kâsım acele etti. Biz onun ihtiyacını gidermek ve ona yemek yedirmek istiyorduk, diyerek durumu örtbas etmek istedi.
Hz. Peygamber Medine’ye döndükten kısa bir süre sonra Nadîroğullarının mahallesinde bulunan Ashâb da döndü. Hz. Peygamber, arkadaşlarına Nadîroğullarına karşı harekete geçmek üzere emir verdi.
Böylece Nadîroğulları Medine’den sürüldü.
Hz. Peygamber’e yönelik bir suikast girişimi de Hayber’in fethinden sonra meydana geldi.
Resûlullah (s) Hayber’i fethettikten sonra Zeyneb bt. el-Hâris
adında bir Yahudi kadın,
-Muhammed davarın neresini daha çok seviyor, diye sordu.
-Ön kolları ve omuzları, dediler.
Hemen kendisine ait bir keçiyi keserek hangi zehrin daha etkili olduğu konusunda Yahudilerle istişarede bulundu. Yahudiler insanı anında öldüren bir zehri tavsiye ettiler. Zeyneb keçiyi zehirledi, ön kollara ve omuzlarına daha fazla zehir koydu.
Güneş batınca Resûlullah (s) namaz kıldı ve konakladığı yere gitti. Baktı ki, Zeyneb eşyalarının yanında oturuyor.
Resûlullah (s),
-Ne istiyorsun, diye sordu. Zeyneb,
-Ey Ebü’l-Kâsım! Sana bir hediye sunmak istiyorum, dedi.
Hediye kadından alınarak Resûlullah’ın (s) önüne konuldu. Sonra Resûlullah (s) orada hazır olan Ashâbına,
-Yaklaşın ve akşam yemeğini yiyin, dedi.
Onlar da yaklaşıp ellerini uzattılar. Resûlullah (s) ön kolu eline aldı; Bişr b. el-Berâ da bir kemik aldı.
Resûlullah (s) bir diş attı; Bişr de bir diş attı. Resûlullah (s) lokmasını yutunca Bişr de yuttu.
Resûlullah (s) lokmayı yutar yutmaz,
-Elinizi çekin; bu kol bana zehirli olduğunu söylüyor, dedi.
Bunun üzerine Bişr b. el-Berâ,
-Vallahi ey Allah’ın Resûlü! Ağzıma aldığım ilk lokmada anlamıştım. Senin mideni bulandırmamak için lokmayı ağzımdan atmak istemedim. Sen, elindeki lokmayı yutunca kendi nefsimi senin nefsine tercih edemedim. Yuttuğum lokmanın içinde zehir olmamasını temenni ettim, dedi.
Bişr yerinden ayrılmamıştı ki, rengi bembeyaz oldu. Ağrısı bir yıl boyunca devam etti. Hareket edemez duruma gelmişti. Sonra o zehirden öldü.
Onun yerinden ayrılmadan öldüğü de söylenir.
Resûlullah (s) Zeyneb’i çağırttı. Aralarında şöyle bir diyalog geçti:
-Keçinin kollarını zehirlemişsin.
-Kim sana söyledi?
-Kollar bana söyledi.
-Evet, zehirledim.
-Bu işi sana yaptıran nedir?
-Babamı, amcamı ve kocamı öldürdün ve kavmimin her şeyini aldın. Dedim ki, Eğer peygamber ise, benim yaptığımı keçi ona haber verir. Eğer hükümdar ise ondan kurtuluruz. Sen bu konuda ne yapıyorsan yap. Bu kadının Bişr sebebiyle kısas edildiği rivayet edilir.
Hz. Peygamber’e yönelik bir suikast teşebbüsü de Tebûk seferi dönüşü meydana geldi.
Yolculuk sırasında bazı münafıklar Resûlullah’a (s) tuzak kurup, dar bir boğazda onu bineğinden düşürüp öldürmeyi planladılar.
Resûlullah (s) o dar boğaza geldiğinde Ashâb da onunla birlikte oradan yürümek istediler. Fakat onların planları Resûlullah’a (s) haber verildi. Bunun üzerine insanlara,
-Vadinin içinden gidin. Orası sizin için daha kolay ve daha geniştir, dedi. İnsanlar vadinin içinden yürüdüler; Resûlullah (s) da o dar boğazdan yürümeye başlayarak Ammâr b. Yâsir’e, bineğinin yularından tutmasını emretti.
Huzeyfe b. el-Yemân da arkadan sürüyordu. Resûlullah (s) boğazdayken, kendisine tuzak kuran münafıkların sesini işitti.
Resûlullah (s) öfkelendi ve onları kovmaları için Huzeyfe’ye emir verdi. Huzeyfe onlara yöneldi.
Münafıklar Resûlullah’ın (s) öfkelendiğini görmüşlerdi. Huzeyfe, elindeki bastonla hayvanlarının yüzüne vurmaya başladı. Adamlar Resûlullah’ın (s), kendi planlarından haberdar edildiğini anladılar.
Hemen dar boğazdan inip insanların arasına karıştılar. Huzeyfe de Resûlullah’ın (s) yanına gelerek onun devesini sürmeye başladı.
Resûlullah (s) dar boğazdan çıkınca insanlar konakladılar. Resûlullah (s),
-Ey Huzeyfe! Kovduğun kafileden hiç kimseyi tanıdın mı, dedi.
Huzeyfe,
-Ey Allah’ın Resûlü! Filan ve filanın devesini tanıdım. Ancak onlar başlarını örtüyle bağlamışlardı. Gecenin karanlığı sebebiyle de onları teşhis edemedim, dedi.
Sabah olunca Üseyd b. Hudayr ile Hz. Peygamber arasında şöyle bir konuşma geçti:
-Ey Allah’ın Resûlü! Dün akşam seni vadide gitmekten alıkoyan neydi? Vadi o dar boğazdan daha kolaydı.
-Ey Ebû Yahya! Dün akşam münafıkların neler planladıklarını ve neler yapmak istediklerini biliyor musun? Onlar, ‘Dar boğazda onu takip edeceğiz.’ demişlerdi. Gece karanlığı bastırınca devemin kolanını kesecekler ve onu düşürene kadar deveme vurup onu ürküteceklerdi.
-İnsanlar konaklamış ve toplanmışlar. Bu işi planlayan adamı öldürmeleri için her kabileye emir ver. O zaman, o adamı, onun aşiretinden biri öldürmüş olur. Eğer arzu edersen, onların kimler olduklarını bana haber ver.
Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, sen şuradan ayrılmadan onların kafasını getiririm. Eğer Nebîtoğullarından ise, senin için ben onların hakkından gelirim. Yine Hazreclilerin büyüğüne emir verirsin; o da kendi tarafındaki kişilerin hakkından gelir. Böylesi adamlar bırakılır mı ey Allah’ın Resûlü?
Bugün İslâm güçlenmiş ve yayılmış, onlarsa az ve zillet içinde oldukları halde ne zamana kadar onların yüzüne güleceğiz? Neden hala bunlara bir şey yapılmıyor?
-İnsanların, ‘müşriklerle arasındaki savaş sona erince Muhammed Ashâbını öldürmeye el uzattı’ demelerinden hoşlanmam.
-Ey Allah’ın Resûlü! Bunlar sahabî değiller ki!
-Onlar açıkça ‘Lâ ilâhe illallah’ demiyorlar mı?
-Evet, ama onlar için şehadet değil ki!
-Onlar, benim Allah’ın elçisi olduğumu açıkça söylemiyorlar mı?
-Evet, ancak bu onlar için şehadet değil ki!
-Ben bunları öldürmekten menedildim.
Rivayete göre Resûlullah’a (s) dar boğazda suikast düzenleyenler 13 kişiydiler.
Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN – Şehir ve İrfan Dergisi 2016