İsmet Özel, 29 Ekim 2025 tarihli makalesinde, Türkçenin İslâm itikadının bir uzantısı olarak doğduğunu savunarak, dilin mevcut durumu hakkındaki endişelerini dile getirdi.
Özel, "hoşuma gidiyor" ifadesinin, yabancıların sandığının aksine, dünyaya ait şeylerden "uzaklaşmayı" (gitmek) işaret ettiğini ve bunun İslâm ahlâkına uygun "utanarak" bir sevgi beyanı olduğunu belirtti.
'Hoşuma geliyor deseydik dünya sevgimizi itiraf ederdik'
Özel, "hoşuma gidiyor" ve "hoşuma geliyor" arasındaki farkı İslâm itikadıyla açıkladı. Yabancıların "hoşuma geliyor" denmesi gerektiği yönündeki şaşkınlıklarını "haklı bulmadığını" belirten Özel, şu ifadeleri kullandı:
"Eğer yabancıların aklına uyup hoşuma geliyor diyecek olsaydık dünya sevgimizi itiraf etmiş olurduk. Hâlbuki biz Türkler hoşuma geliyor demekten uzak durup hoşuma gidiyor diyoruz. Niçin? Çünkü İslâm ahlâkı dünyaya ait her şeyi sevmeği küçültücü buluyor; biraz da utanarak, giderek affımızı dileyip hoşuma gidiyor diyoruz."
Özel, "g" harfinin hem "gelmek" hem de "gitmek" kelimelerinin başında olmasının bir sırrı olduğunu ve asıl meselenin "o nesneden uzaklaşmak" olduğunu vurguladı.
'Türkçe, Kur’an ve aruz vezniyle doğmuştur'
Türkçenin nasıl doğduğuna da değinen İsmet Özel, dilin iki temel üzerine oturduğunu savundu: "Kur’an-ı Kerim vasıtasıyla tanıştığımız şeyleri Türk ruhuyla yeniden adlandırmamız" ve "aruz vezni."
Özel, "Şiiri aruz vezniyle yazmamış olsaydık, yani aruz vezniyle yazan Yunus Emre’yi ömrü asırlar alan bir Divan Edebiyatı takip etmemiş olsaydı bugün Türkçe diye bildiğimiz dil de olmayacaktı," diyerek, Kırgızca, Tatarca, Azerice gibi dillerden "Türkçe"nin ayrıldığı noktayı "Diyar-ı Rûm" (Anadolu) ile tanımladı.
İstiklâl Marşı ve alfabe eleştirisi
Yazısını İstiklâl Harbi ve İstiklâl Marşı'na bağlayan Özel, marşın 12 Mart 1921'de Meclis'te kabulü sırasında "Red! Red!" nidalarının da yükseldiğine dikkat çekti. Türk vatanının Misâk-ı Millî'den taviz veren bir kadroya emanet edildiğini ve bu çarpıklığın Cumhuriyet'in ilanıyla giderilmeyip derinleştirildiğini iddia etti.
Özel, yazısının sonunda 1928 Harf Devrimi'ni açıkça eleştirdi. Çin, Japonya, Kore, Yunanistan, Ermenistan ve 1948'de kurulan İsrail'in kendi alfabelerine sadık kaldığını belirten Özel, Türkiye'deki durumu şu sözlerle eleştirdi:
"Ne var ki, dil meselesi, lisan ve lügat meselesi ferde mahsus bir mesele değildir.
Çünkü dil dünyayı algılayış biçimimizden, lisan anlama bir mânâ zırhı sağlayışımız yüzünden, lügat ise ulaştığımız mânayı dünyaya kabul ettirmemiz sebebiyle doğmuştur.
Yani ifadeler aracılığıyla konuşmak suretiyle insanlarla anlaşmamız bizim dünümüzü, bugünümüzü, yarınımızı ne ölçüde ciddiye aldığımızın aynasıdır. Bir milletin kendi diline saygısı kendi millî varlığına saygısını tespit eder. Çinliler, Japonlar, Koreliler kendi alfabelerine sadakatten ayrılmadı.
Grekler, Slavlar, Gürcüler, Ermeniler de alfabelerine sadık kaldı. İsa aleyhisselâmın doğumundan 1948 sene sonra bağımsızlığını ilân eden İsrail varlığını İbrâni alfabesiyle sürdürüyor.
Nasıl ABD yurttaşı olmak için İngiliz dilini konuşma mecburiyeti varsa İsrail yurttaşı olmak için de İbranice bilmek mecburiyeti var. Biz Türklerin resmi yetkesi Milâdın 1928inci yılından beri Türkçenin Latin alfabesi ile okunup yazılmasını dil devriminin bir parçası gibi görüyor.
Buyur buradan yak."











































































































































































































