Sollozzo’nun The Turk lakabıyla anılması, onun Türkiye üzerinden yürüttüğü eroin trafiğiyle bağlantılı bir geçmişe sahip olmasına bağlanıyor.
Her ne kadar karakterin etnik kökeni İtalyan-Amerikan olarak ifade edilse de, bu lakabın özellikle olumsuz bir mafya figürüne verilmiş olması, bazı yorumcular tarafından İtalyan mafyasının kendisini aklamaya çalışırken Türkiye’yi ve Türkleri kötülemenin iyi bir fikir olarak duracağının düşünülmüş olabileceği şeklinde yorumlanıyor.
Sollozzo karakteri, romanın genel kurgusunda ABD’de yükselen, şiddet ve kazanca dayalı yeni mafya düzenini temsil ediyor. Don Corleone’nin geleneksel, "onur" merkezli mafya anlayışına karşı daha acımasız ve kâra odaklı bir tehdit olarak çizilen Sollozzo’nun Türkiye ile ilişkilendirilmesi, romanın satır aralarında Doğu’ya dair karanlık, tehlikeli ve yozlaşmış bir imajın işlendiği yönünde eleştiriler alıyor.
GECE YARISI EXPRESİ
Bu temsilin yalnızca edebi kurguyla sınırlı kalmadığı, Francis Ford Coppola’nın 1972 tarihli film uyarlamasında da sürdüğü görülüyor. Filmde Sollozzo karakteri "The Turk" lakabıyla sahne alırken, Türk kimliği doğrudan anılmasa da, olumsuz çağrışımlarla desteklenen bu lakabın görsel anlatımla pekiştirildiği düşünülüyor.
Söz konusu karakterin kullanımı, özellikle aynı dönemde çekilen ve Türkiye’ye karşı olumsuz algılar oluşturan Gece Yarısı Ekspresi (Midnight Express) gibi filmlerle birlikte değerlendirildiğinde, 20. yüzyıl Batı kültür ürünlerinde Türkiye’ye yönelik oryantalist bakışın sistematik bir şekilde işlendiği görüşünü destekliyor.
Doğrudan bir "Türk düşmanlığı" dili kullanılmasa da, romanın bütününde Türkiye’nin uluslararası suç örgütleriyle bağlantılı bir mecra olarak sunulması, Batı’da süregelen önyargıların alt metinsel yansıması olarak okunuyor. Bu yaklaşım, Türk kimliğine karşı örtük ve sembolik bir olumsuzlama niteliği taşıyor.
TÜRK DÜŞMANLIĞININ TARİHİ SEYRİ
Türk düşmanlığının kökleri Haçlı Seferlerine kadar dayanır. Selçukluların Anadolu'yu fethi ve bunu takip eden Bizans'ın umutsuz durumu Papa II. Urban'ı bütün Hristiyan dünyasını Türklere karşı bir savaşa çağırmasına yol açmıştır.
1400'lerin ortalarında Türklere karşı özel olarak Avrupa'nın her yerinde Katolik dini törenler düzenlenmiştir.
Bu dini törenlerde verilen mesaj Türklere karşı bir zaferin sadece Tanrı'nın yardımıyla kazanılabileceği ve bu yüzden Hristiyan aleminin Türklerin zalimliğine karşı direncini yitirmemesi gerektiğidir.
Viyana piskoposu Johann Faber (1478 - 1541) bu önyargı ile ilgili şöyle demiştir:
"Dünyada yaş ve cinsiyet ayırımı yapmadan çocuk yaşlı herkesi kesen, hatta ana rahmindeki bebeği bile katleden Türkler kadar acımasız ve kaba bir ırk yoktur."
16. yüzyılda konuyla alakalı tüm Avrupa'da 2500 civarında (1000'den fazlası Almanya'da) kitap basılmıştır. Bu kitaplarda özellikle "kana susamış Türk" imajı yerleştirilmeye çalışılmıştır.
Bu dönemde Osmanlılar, Balkanları fethetmiş ve Viyana’yı kuşatmıştı. Bu nedenle Avrupa'da Osmanlılara karşı büyük bir korku vardı. Martin Luther'in yakın arkadaşı ve Protestanlığın en önemli isimlerinden olan Philipp Melanchthon, Türklerin "Kızıl Yahudiler" olduğunu iddia etmiştir. Buna dayanak olarak Türklerde ve Yahudilerde ortak olan erkek çocukları sünnet ettirme ve diğer ortak âdet ve görenekleri göstermiştir. Kızıl benzetmesini de Türklerin âdeta bir kan tazısı gibi katleden ve savaşan bir millet olmasına bağlamıştır.
Martin Luther, Türkleri papalık makamı ile kilisedeki yolsuzluk ve bozulmaya karşı Hristiyan dünyasına Tanrı'nın bir cezası olarak görmüştür.
1518'de, 95 Tez'ini açıkladığında, Martin Luther, Tanrı'nın Hristiyanları veba, savaş ve depremlerle cezalandırması gibi bu sefer de Türkleri yollayarak cezalandırdığını iddia etmiştir. Papa Leo X buna karşılık olarak Luther'i kiliseden atmakla tehdit etmiş, onu Türklere kapitülasyon verilmesini savunmakla ve Türklerin avukatlığını yapmakla suçlamıştır.
Bazı ilahiyatçılara göre Türk kelimesi "torquere"den ("torture", işkence) gelmektedir, bir diğer popüler teoriye göre Türkler, zalim bir ırk kabul edilen İskitlerle aynı ırktandır.
İsa'nın Yükselişi Kilisesinin 1867 yılı yapımı ahşap oyma ikonostasisinden bir kesit. Yeni Ahit'te bahsi geçen Yahya'nın başının kesilmesi hikâyesine, cellat olarak Osmanlı kıyafetlerini giymiş, bıyıklı karakterler işlenmiş. Üsküp, Kuzey Makedonya.
Avrupa'da Türklere karşı bu olumsuz imajın sorumlusu biraz da Kurt-Türk hikâyeleridir. Bu hikâyelerde Kurt-Türk karışımı, insan yiyen, yarı insan (Türk) yarı kurt, kurt kafası ve kuyruğu olan gerisi insan biçiminde bir yaratığın varlığı iddia edilir. Askerî güç ve acımasızlık Türklerin kökeni hakkında yapılan bu iddialarda defalarca tekrar eden bir özelliktir.
İsveç'te geçmişte Türkler Hristiyanlığın ana düşmanı olarak gösterilirdi.
Buna örnek olarak Erland Dryselius tarafından yazılan ve 1694'te basılan Luna Turcica eller Turkeske måne, anwissjandes lika som uti en spegel det Mahometiske vanskelige regementet, fördelter uti fyra qvarter eller böcker ("Muhammed’in dört parçaya ve kitaba bölünmüş olan tehlikeli kanununu ayna gibi yansıtan Türk hilali") adlı kitap verilebilir. Dînî törenlerde, Türklerin fethettikleri yerleri nasıl sistematik olarak yakıp yıktığı, acımasızlıkları ve kana susamışlıkları hakkında vaazlar verilirdi. İsveç'te 1795 yılında yazılan ve okullarda okutulan bir kitapta İslam "Büyük düzenbaz Muhammed tarafından uydurulan, günümüzde Türklerin tamamen kabul ettiği sahte din" olarak tarif edilmişti.
19. yüzyıl sonlarında William Gladstone Türkofobiyi Britanya politikasında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı bir politika değişikliği olarak ortaya atmıştır.
Gladstone, Osmanlı yönetimindeki Bulgarlar hakkında 5 Eylül 1876 tarihinde basılan, Bulgarian Horrors and the Question of the East,[6] başlıklı 64 sayfalık bir broşür kaleme aldı ve Türklerin dünyadan tasfiye edilmesi gerekliliğini anlattı. Gladstone'a göre Türkler, "insanlığın dev bir insanlık dışı örneği"dir. "Türk hükûmeti" olarak adlandırdığı Osmanlı hükûmeti için ise "hiçbir hükûmetin işlemediği kadar günah işlemiş, hiçbir hükûmet onun kadar günahkârlığa saplanmamış, hiçbiri onun kadar değişime kapalı olmamıştır" demiştir.
ÇEŞİTLİ ÜLKELERDEKİ TÜRK KARŞITI DEYİM VE ATASÖZLERİ
Pek çok ülkede Türkler ve Türkî halklar ile ilgili ırkçı deyimlere rastlanır:
Avusturya: Avusturya'nın kırsal kesimlerinde çocukların "Es ist schon dunkel. Türken kommen. Türken kommen" ("Hava çoktan karardı. Türkler geliyor. Türkler geliyor.") diye tekerleme söylediği hâlâ duyulabilir.
Almanya: Almancada hileli anlamına gelen "getürkt" (türkleştirilmiş) kelimesi hala kullanılmaktadır. Ayrıca lanet olsun anlamına gelen "Kruzitürken" ifadesi ve "Kümmeltürke" ifadeleri de olumsuz bir konotasyona sahiptir.
Ermenistan: Ermenicede, Türk sözü hâlâ genel olarak birinin aklını sorgulamak için kullanılır: "հո թուրք չես?!" ("Sen Türk müsün?"), aynı zamanda kirli düzensiz bir evi ima etmek için kullanılır: "կարծես թուրքի տուն լինի" ("Bir Türkün evine benziyor?")[7][8][9][10][11] Ayrıca Ermeni toplumunda Türk ve Müslümanları tanımlamak için "(Dacik)" kelimesi de kullanılır.
İran: Farsçada "Türk-i hâr" (ترک خر: eşek Türk), bir Türk halkı olan Azerbaycanlılara (özellikle İran sınırları içinde yaşayan 13 milyon İranlı Azerbaycanlıya) karşı kullanılan aşağılayıcı bir sözdür.
Fransa: Fransızcada Turc kelimesi eskiden C'est un vrai Turc ("Tam bir Türk") vb. deyimlerde kaba ve acımasız insanları belirtmek için kullanılırdı.
İspanya: Bir İspanyol biriyle ilgili küçük düşürücü bir yorum yapmak istediğinde "turco" derdi.
İtalya: İtalyancada "bestemmia come un Turco" ("Türk gibi küfretmek") ve "puzza come un Turco" ("Türk gibi pis kokmak") deyimleri sıklıkla kullanılır.
En kötü şöhretli İtalyanca deyim (manşetlerde de sıkça kullanılır) yakın bir tehlikeyi belirtmek amacıyla kullanılan "Mamma li Turchi!" ("Anneciğim, Türkler geliyor!") deyimidir.
Ayrıca İtalyanlar "Fumare come un Turco" (Türk gibi sigara içmek) deyimini de sık sık kullanırlar. Almanca ve Sırpçada da "Türk gibi sigara içmek" anlamına gelen deyimler vardır.
Kıbrıs Rum Kesimi; Kıbrıs Rum Kesiminde askerlere uygun adım yürüme eğitimi verilirken söyletilen "En iyi Türk, ölü Türk" sloganı, 2008 yılında hükûmet tarafından alınan bir kararla yasaklandı.
Norveç: Norveççede "Sint som en tyrker" ("Bir Türk kadar kızgın") şeklinde bir deyim vardır.
Karadağ: Karadağ'da işini kötü yapan birisine, “İşini çok kötü yapıyorsun. Türk müsün?” diye soruluyordu.
Sırbistan: Sırbistan'da komik hareketler yapan birisine, “Hareketlerin çok komik. Sen Türk müsün?” Böyle aptalca hareketleri ancak bir Türk yapabilir. deniyordu.