Yassıtaş Köyü, yerli halkın yaşadığı bir Türk köyü idi.
Hekimoğlu İbrahim, 1876 harbi sonrası buraya göç eden Gürcü Sefer Ağa’nın değirmeninde çalışmaktadır.
Yıl 1900 lü yıllar. Sefer Ağa'nın Fadime adında güzel ve narin bir kızı vardır.
Bir gün Hekimoğlu ile Fadime konuşurken Fadime'nin nişanlısı olarak bilinen Gürcü beyi Seyyid Ağa'nın yeğeni Yusuf onları görür ve bu konuşmaya başka bir manâ vererek Hekimoğlu'nu Seyyid Ağa'ya ihbar eder.
Bu konuyu görüşmek için Seyyid Ağa'nın evine çağrılan Hekimoğlu, burada kendisini vurmak için silâhına davranan Yusuf'u daha atik davranarak öldürür.
Yeğeni öldürülen Seyyid Ağa'nın ve muhacirlerin kendisinden intikam alacağını bilen Hekimoğlu soluğu dağda alır.
Dağa çıktıktan sonra kendisine yeğenleri Büyük ve Küçük Mehmet ile çocukluk arkadaşı Gedik Halil katılır
Bir süre sonra Gürcü Seyyid Ağa ile Çepni olan Hekimoğlu'nun kan davası etnik bir kavgaya dönüşür.
1908/ yılında Ünye ahalisinden Müderris Yusuf ve on beş kişi Dahiliye Nezareti'ne bir telgraf çekerek Hekimoğlu'nun şekaveti yüzünden Gürcüler'le Türkler arasında meydana gelebilecek bir kanlı çarpışma tehlikesinden bahsedilir.
Böylelikle muhacir Gürcüler ile Yerli Türkler arasında bir husumet başlar.
Hekimoğlu’da Gürcülere karşı Türkleri korumaya çalışır.
Hatta kendisini ele geçirmeye çalşıan Gürcü Tahmasoğlu Hulusi Ağa'yı da bir çatışma sırasında adeta kendisiyle bütünleşen "aynalı martiniyle" tek kurşunla vurarak öldürünce daha da ünlenir.
Seyyid Ağa'nın yeğenini öldüren Hekimoğlu'nun muhacirlerin baskısıyla jandarma ve gönüllüler tarafından takibine çıkıldı ve yakalanıp cezalandırılmaya çalışıldı. Ancak,
Hekimoğlu kendisini ele geçirmeye çalışan kuvvetleri epeyce meşgul ederek kendisini yakalatmamayı uzun süre başardı.
Bunun sebebi Hekimoğlu'nun ırza, namusa çok düşkün, ahlâklı bir kimse olması, bir de kendisine yardım eden ve barınma imkanı veren Türk köylerinin bulunmasıydı.
1910 yılına gelindiğinde de Ordu, Fatsa ve Ünye kazalarında kargaşanın ve bir bakıma anarşinin en üst düzeyde olduğu anlaşılmaktadır.
Muhacir Gürcüler'le, Türkler arasında kavga şiddetlenerek devam etmekteydi.
Durumu yerinde görmek ve bu asayişsizliği ortadan kaldırmak için Trabzon Valisi Mustafa görevlendirilir.
Onun verdiği rapora göre Ordu,
Fatsa, Ünye ve Niksar kazalarında iskan edilen Kafkasya Gürcüleri, eski yurtlarındaki huylarını, yaşama tarzlarını, adet ve an'anelerini aynen devam ettirmekte, adam öldürme, mal gasp etme, meskene tecavüz gibi suçlan burada da işlemekte ve etrafa tecavüzleri gittikçe artmaktadır.
Durum böyle olunca vali İç işleri bakanlığından Ordu,
Fatsa ve Niksar kazalarında tedbir olarak lüzumu halinde "Çeteler Kanûnu"nun uygulanmasını istediyse de kabul edilmemiştir.
Sıvas valisinin Hekimoğlu af edilsin isteği de kabul edilmemiştir.
Takipten bir netice alamayan hükûmetin, Hekimoğlu'nu ortadan kaldırmak için mahkumlardan bir tetikçi bile bulduğu söylenmektedir.
Osmanlı arşiv belgelerine göre İki yıldan beri Tokat ve Fatsa müfrezeleri tarafından takip edilen Hekimoğlu 26 Nisan 1913 de kendi köyü Yassıtaş’a geldiği ve ihbar edildiği anlaşılmaktadır.
İhbar üzerine köy ablukaya alınmış gece 8 saat süren silahlı çatışma neticesinde bir arkadaşı ile birlikte ölü olarak ele geçirilmiş. Hekimoğlu’nu ele geçiren Jandarma Süvari Müfreze Kumandanı Şakir Onbaşı ile dokuz nefer olduğu yazılıdır.
Müfrezeye kılavuzluk edenler arasında Fatsa’nın Saca köyünden Keşişoğulları’ndan Todor ve Yorika isimli iki şahıs vardır.
Uzun yıllar Fatsa-Ordu, Niksar-Tokat dağlarında hüküm süren, yerli halk arasında mertliği ve yiğitliği ile şöhret yapan Hekimoğlu’nun vurularak öldürülmesi üzerine bir türkü (destan) yakılmış, dilden dile söylene gelmiştir.
Hekimoğlu derler
Benim aslıma
Aynalı martini yaptırdım da narinim
Kendi neslime
Konaklar yaptırdım
Mermer direkli
Hekimoğlu geliyor da narinim
Arslan yürekli
Konaklar yaptırdım
Döşedemedim
Ünye Fatsa bir oldu da narinim
Baş edemedim
Ünye Fatsa arası
Ordu da kuruldu
Hekimoğlu dediğin de narinim
o da vuruldu...
KAYNAK: Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi Ayhan YÜKSEL












































































































































































































Hekimoğlu hikayesini onlarca kaynaktan okumuş hatta akrabalarından bile dinlemiş biri olarak bu yazıyı okuyunca resmen irkildim. Bir yazı ancak bu kadar yalan ve yanlı bilgiler içerebilir. Üstelik ırkçı ve toplumu bölmeye yönelik ithamlarla dolu. Haydi yazan kişinin karakteri buna müsait peki bu yazı sizin yayın politikanıza uygun mudur?