Birçok insanın yaşamayı hayal ettiği denizi ve yeşili olan, ufak bir turla gezilebilen, sakin, sessiz, kendi halinde olan, tüm bunların mutluluk verdiği düşünülen küçük ve güzel bir şehirden yazıyorum. Şu an.
Eskiden daha küçük, kendine has dokusu, kendine has yapısı, kendine has insanı olan mutlu, sevimli küçük bir şehirdi burası. Mahalledeki insanların büyük bir kısmı akraba bile değildi fakat akrabalıktan daha yakın komşuluk ilişkileri vardı.
İnsanlar, komşuda pişmeyen yemeğin kokusunu alır, ekmeğini paylaşırdı. Evin altında depo yapılmış yarım traktör patatesten sormadan, yiyecekleri kadar alıp sonra sessizce aldıklarını yerine koyarlardı. Çocuklar komşu teyzelerin bahçesinde koşturur, büyükler yapılacak bir iş varsa onu tamamlamak için birinin evinde toplanırlardı.
Bazen yiyeceğin zor bulunduğu, bazen yakacağın az kaldığı; bazen de paranın olmadığı ancak, tüm bunların yerine geçen birçok şeyin olduğu zengin bir şehirdi burası.
Bu kadar romantizm yeter değil mi? Yetsin. Fakat bilinsin ki, bahsi geçen her şey vardı. İnsanın ruhu vardı. Merhameti de vardı. Yaşam vardı. Yaşandı. Güzeldi de.
Birkaç çok sene uzak kaldım buralardan. Gittiğim şehir çok büyük bir şehirdi. Kalabalık, yoğun, yorucu, yıpratıcı... Zaman çok kıymetliydi orada. Neredeyse tüm gücünü zamanı güzel kullanmak için harcardın. Ki, sana iyi gelecek şeyleri yaşamaya vaktin kalsın. Öyle bir vakit olsun ki, gülümseyebilmek, hayata tutunmak, iyi hissetmek için sebebin olsun.
Büyük şehri biraz kötücül betimledim sanırım? Tüm bu olumsuzluklar kadar güzellikleri de olan bir şehirdi, o ayrı. Canım güzel, büyük şehir!
Sonra eski küçük şehre geri döndüm. Görmeyeli biraz büyümüştü şehir. Biraz da yenilenmiş. İnsanlar gibi, eşyalar gibi değişim geçirmiş. Mini mini dükkanlar çoğalmış, şehrin merkezinde ufacık trafik sıkışıklığı olmuş, insanlar koşturma başlamış. Buna rağmen daha fazla zaman var burada. Kendini korumayı başaran güzellikler de var. Ancak, insanlarını mutsuz buldum. Üstelik mutsuzluklarını giderecek bir şeyler bulmak ve yaşamak yerine mutsuzluklarına mutsuzluk kattıklarını gördüm. Ayrıca tüm bu mutsuzluğu her yere, her zamana ve her insana yaydıklarını... Adeta küçük ama mutsuz bir şehir olmuş burası.
Minicik de olsa göğüyle, deniziyle, yeşiliyle güzel bir şehirdesin. Zaman senin elinde, farkında değilsin. Güzellikler ayağına serilmiş, görmüyorsun. Büyük şehirde insanların nefes alacağı yer yokken senin nefes alabileceğin birçok ağacın var, bilmiyorsun. Bunlar... Tüm bunlar ve benzerleri çok özel şeyler. Yaşanacak güzel şeyler varken insanların sürekli mutsuz, hasta ve yorgun olmalarını anlayamıyorum bir türlü.
Güzellik de tükenir, çirkinlik de. İyi de biter, kötü de. Kaç kere ‘güzel fırsat’ çıkar insanın önüne? Güzelliklerin görülmesini, mutluluğun fark edilmesini, hayatın daha yaşanılır olmasını diliyorum. Tüm insanlar için. Sevgiyle kalalım ve hoşça...
Bedia Yılmaz