Her bayram olduğu gibi bu bayram da bir takım hazırlıklar yapıyoruz. Türkiye'de olmanın, Türk olmanın ve özellikle Türkiye'de kadın olmanın en büyük gereklerinden birini yerine getiriyoruz; BAYRAM TEMİZLİĞİ.
Ne muhteşemdir o! Halılar balkona atılır, güneşlensin, havalansın, temizlensin, kabarsın diye. Camlar, çerçeveler içeriden, dışarıdan bir güzel silinir. Üzerine gazete ile silinerek parlatılır, cila yapılır ki uzaktan bakıldığında harika silinmiş olduğu anlaşılsın diye. Balkonlar inceden yıkanır, kenardaki mermerler cifle ovalanır. Dolapların üzeri, beyaz eşyaların arkası, tüller, kornişler ve bilumum örümcek ağları hepsi, hepsi silinir, süpürülür, tertemiz edilir.
Evin her bir köşesinden çamaşır suyu, yüzey temizleyici, cam silici gibi kokuları yükselir. Çok titiz ve ince düşünceli bazı kadınlar kendi temizlik ürünlerini kendileri hazırlar, bol bol sirke ile temizlemeye özen gösterir. Tüm bunların hepsi neden? Temiz olsun diye. Bayrama hazır olsun diye.
Bu harika serüven yazlık-kışlık temizlikte yapıldığı gibi bayramlarda da mutlaka uygulanır. Böyle anlatınca zor bir olay gibi geliyor değil mi? Zor elbette, kolay değil. Zamandan, emekten çokça harcandığı gibi, malzeme için bir miktar (!) paradan da harcanıyor. İnanır mısınız insanın gözü görmüyor, yeter ki temizlik olsun, temiz olsun diye.
Bu serüveni yaşarken hep aklımdan şunlar geçer; dış temizliğimiz önemli, evet. Fakat, dış temizliğe önem verdiğimiz kadar iç temizliğimize önem gösteriyor muyuz? Vicdanımızı yıkadık mı hiç? Hal ve hareketlerimizi ayıkladık mı? Karanlık düşüncelerimizi balkona çıkardık mı? Bize yapılan kötülükleri atabilik mi aklımızdan? Bizim yaptığımız iyilikleri örtebildik mi? Ne kadar arındırdık içimizi? Ne yapabildik?
Düşünüp düşünüp iç çekiyorum. İnsanın kendisine çeki-düzen verebileceği, bazı şeyleri değiştirebileceği, bazı şeyleri düzeltebileceği bu kıymetli zamanda ne yapabildik? Koskoca bir ayı nasıl değerlendirdik?
Kime sorsam "ben yaptım yapacağımı yea" der ya da "ben bir şey yapmadım ki" der. Deriz yani. Biz insan olarak böyleyiz, kolaya kaçıyoruz biraz.
Bir anı aktarayım;
Alt komşumuz çiçekleri çok seviyor. Evimizin önünü epey güzelleştirdi, bir sürü çiçeklerle süsledi. Gözü gibi bakıyor onlara. Zarar gelmesini istemiyor. Kim olsa istemez zaten. Ben bile çiçeklere zarar verilmesini istemiyorum.
Apartmanın çocukları bahçede oyun oynuyorlar. Çiçeklere dikkat etmelerini tembih ediyoruz hep. Arka tarafta rahat rahat oynayın diyoruz. Çocukluk bu ya, illa ki çiçekli tarafa geçiyorlar. Ya top kaçıyor ellerinden ya da patenin tekerleği o tarafa dönüyor. Allah'ın işi işte...
Gel zaman git zaman bir tane çiçeği kırmışlar. Geçenlerde annem balkondan soruyor, "kim kırdı bu çiçeği? dikkat etmenizi söylemiştik üstelik". Çocuklardan çıt yok. Hepsi sanki hiç o bahçede oynamamış gibi etrafa bakıyordu. Annem tekrar sorduğunda "ben yapmadım ama galiba o yaptı" diyordu her biri. İşaret parmağının muhatabı "Hayır yaaaa ben yapmadım" diyordu ağlak bir sesle. Birkaç saniye top gibi suç attılar birbirlerine.
Olaya şahit olduğumda gülümsedim. Suç bu, kim kabul ederdi ki! Hem çocukluk onlarınkisi. Zaten annem uyarı mahiyetinde sormuştu soruyu. Mantıklı bir cevap beklemiyordu. Sonra arka tarafa geçip oynamaya devam ettiler zaten.
Bu olayda olduğu gibi her birimiz "ben yapmadım ki" "Hayır ya ben iyi bir insanım" demişizdir elbette. Lakin çocukluk yapmanın yeri burası değil. Bu kısım tefekkür yeri. Bu kısım bakmamız, görmemiz, varsa hatamızı düzeltmemiz, bulduysak iyiliklerimizi çoğaltmamız gereken yer. Büyüklük yeri.
Gereken temizliği ve düzenlemeyi yapacağınıza can-ı gönülden inanıyorum. Daha güzel bir dünya için çokça çalışmamız, onarmamız, değişmemiz gerektiğini hatırlatmak isterim.
Bayramını kutlar, sevdiklerinizle birlikte huzurla, mutlulukla geçireceğiniz nice güzel bayramlar olmasını dilerim.
Bedia YILMAZ