Geçtiğimiz hafta sonu bir grup kitapsever ile toplandık. Hafta boyunca okuduğumuz kitap hakkında sohbet ettik. Kitap sohbeti olunca haliyle güzel geçiyor. Fikri ve bakış açısı geniş olan insanlarla yapılan sohbet güzel olmaz mı ya!
Kitap ve yazar hakkında konuştuğumuz kadar bize anımsattığı ya da önümüze çıkan konulara da değindik elbette. Konu konuyu açmış, konu tecrübeyi getirmişti. Kitaptaki tecrübelerin üzerinden geçmiş, hayatımızda yaşadığımız tecrübelerden bahsetmiştik, kısaca.
Tecrübe kısmına gelince; yaşam boyu birçok tecrübe ediniyoruz. Hepsi de kötü olaylardan çıkarım yaptığımız, iyi olmasını umduğumuz tecrübeler. Şayet dersimizi almazsak tekrar tekrar yaşadığımız, yaşadıkça bunaldığımız, işin içinden çıkamadığımız bize kötü hissettiren olaylar.
Eğer biraz akıllıysak dersimizi alıp bir daha o tecrübeyi gerektiren olayı yaşamıyoruz. Eğer biraz daha akıllıysak bir başkasından gördüğümüz, dinlediğimiz olaydan çıkarım yapıyor, o yaşanmış olaydan tecrübe ediniyoruz. Edindiğimiz tecrübeye göre kendimize güzel bir yol çiziyor, bir kötülüğü başımızdan savıyoruz.
Buraya kadar her şey normal değil mi? Bence de. Fakat şöyle bir durum var; neden hep kötü tecrübe? Neden iyi olaylardan tecrübe edinmiyoruz? İlla ki o sıkıntıyı, o derdi yaşamamız mı gerekiyor?
Misal ben sabah uyandığımda anneme “günaydın anneciğim, iyi uyudun mu?” dediğimde, o kadın mutlu olup kendini iyi hissediyorsa, günü mutlu geçiyorsa ve bunun bana olan yansıması olumlu oluyorsa neden bunu tecrübe haneme yazmayayım? Neden bunun gibi güzellikleri farkedip hayatıma çiçekler açtırmıyorum?
İlla ki tartışma yaşayıp sonrasında “hmmm bunu böyle yapmamam gerek. Yoksa annem üzülüyor, sonra beni üzüyor, sonra hep beraber üzülüyoruz.” diye bi ders mi çıkarmalıyım? Ya da benzer kötü olayları zihnime kaydedip, düşünüp, tartıp tecrübe haneme yazmalıyım? Neden hep zor yol?
İnsanız, diğer canlılardan fazlaca değişik bir varlığız. Hem iyiyiz, hem kötü, hem güzeliz, hem çirkin. Ne var ki kötü ve çirkin kıyafeti daha çok kullanıyor, kaydediyor; zoru seviyoruz. Seviyoruz demeyeyim de, daha çok görüyoruz. Bilgi olarak alıyoruz. Üstte tutuyoruz. Kendimizi etiketleyip duruyoruz. Halbuki hemen yanıbaşında iyi var, güzel var. Ona da bakabilir, onu da görebiliriz. Bilgi olarak alıp içselleştirebiliriz. Belki o zaman hayat daha güzel olur, ne dersiniz?
Hem o yön, yani iyiliklerin olduğu yön kolaylıklarla dolu. Uyuyan bir bebeğin yanında sessizce durmak gibi, balkonun kenarına konan kuşlara ekmek kırıntısı bırakmak gibi, ufacık bir tebessümle dünyayı değiştirecek güce sahip olmak gibi hem tılsımlı, hem kolay, hem de güzel bir yön. Çoğaldıkça bereketlenen, bereketiyle tecrübe yolunu kolaylaştıran bir yön.
Bu yazıyla önce kendime, sonra, bu yazının ulaşacağı herkese tecrübenin sadece kötü olaylardan çıkmadığını, iyi olaylardan da hayata, yaşama ve insanlığa dair tecrübelerden hissedâr olabileceğimizi hatırlatmak istedim.
İyi ve güzel tecrübelerle mutluluğun, güzelliğin, tadın, zevkin daha çok hissedildiği harika anlara tanık olmamız dileğiyle. Esen kalın, esen kalalım.
Bedia YILMAZ