Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 26-05-2012 20:29   Güncelleme : 26-05-2012 20:29

Fetva devlet lehine değil hak lehine verilir

Türkiye İslam’ı maalesef “öz” bir İslam anlayışı yerine genel olarak “Devlet-Irk-İslam” şeklinde birbirine eklemlemiş bir yapıdır

Fetva devlet lehine değil hak lehine verilir

Türkiye İslam’ı maalesef “öz” bir İslam anlayışı yerine genel olarak “Devlet-Irk-İslam” şeklinde birbirine eklemlemiş bir yapıdır. Bunu söylerken elbette “öz İslam’a vâkıf” olmuş,  pişmiş, yanmış şekilde tepeden bir dille söylemiyorum. Bahsettiğim eklemlenmiş yapı olması gereken bir sonuç olmasa dahi tarihsel sürece bakıldığında gayet makûl ve anlaşılabilir bir şekilde ortaya çıkmıştır.
  “Devlet-Irk-İslam” eklemlenmesi gerçeğinin son örneğini ise Hayrettin Karaman Hoca’nın ” İslamî Görüş” başlıklı yazısında gördük. Kıymetli Hayrettin Karaman Hoca’nın bu yazısı, İslam başlığında birleşmeyi tavsiye ediyordu tavsiye dışına çıkacaklar için

(hoca bu birleşme dışındakileri “bölme” başlığında tanımlıyor.) ise bundan men etme fetvasını ortaya koyuyordu. Bu yazıdan sonra Altan Tan ve Hilâl Kaplan, Hayrettin Karaman’a çok makul, üslûbu çok yerinde, mesele üzerine tefekküre sevk eden eleştiri yazıları yazdılar. Allah onlardan razı olsun ki, böyle ehemmiyetli bir konunun konuşulmasında üslûbu ve hakkaniyeti gözeterek inşallah hayra vesile oldular.
  Baştan belirteyim ne ilmim, ne aciz aklım Hayrettin Karaman Hocaya eleştiri getirebilecek kabiliyette değil, -Allah izin verirse- bir İlahiyatçı adayı kardeşi olarak ancak kendisine kalbime, vicdanıma ve aklıma yatmayan açıklamalarıyla ilgili naçizane sorular sorabilirim. Olur da gençlik heyecanıyla haddimi aşarsam affola.

 
  Türkiye’deki Kürtlerin çoğunluğunun Müslüman Kürtler olduğunu ve hatta hatta İstiklâl Mahkemelerinin idam ettiği Şeyh Said’in dahi İngilizlerle işbirlikçiliğinden değil dini nedenler ile “laikliğe” karşıtlığından Diyarbekir’de cami avlusunda arkadaşlarıyla birlikte idam edildiğini çok iyi biliyoruz.
  Türkiye halkının çoğunluğunu oluşturan Müslümanlar Türkler ve onların Müslüman kardeşleri olan Kürtlerin arasına 12 Eylül 1980 Darbesi sonucu oluşan PKK gerçeği gelip oturuyor. Ama neden oturuyor hiç soruyor muyuz? Acaba biz çoğunluk Müslüman Türkler olarak, azınlık olmadığı halde azınlık sayılan Müslüman Kürtlerin haklarını yeterince savunmadığımız için olabilir mi? 

 
  Türk-Kürt (PKK) savaşının temelinde yatan neden hiçbir zaman “din” olmadı, bu savaş “ırka” dayalı bir savaştı, bugün din ile arasına oldukça büyük bir mesafe koyan ve PKK’yı destekleyen Kürtlerin bir “din” savaşı içinde olduğunu söyleyebilir miyiz? Elbette hayır. Peki, bizler “ırka” dayalı bir savaştan nasıl oluyordu da “şehit” kavramını çıkarıyorduk? Hayrettin Karaman Hoca’nın ortaya attığı “bölme” fikri aslında Kürtler tarafından değil maalesef biraz da “İslam=İslam+Devlet+Irk” sayan Türkiyeli Müslümanların, “ırk” savaşından şehit çıkartmasıyla başlamamış mıydı? (Ölenler şehit değildir demiyorum, şehit olup olmadıklarınız yalnızca Allah bilir)

 
  Biz Türkiyeli Müslümanlara “Bir kavme olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin.” ayeti vahyolunmuştu ve biz Müslüman Türkler, bu ayeti nasıl hiçe sayıyorduk ve canları, malları ve hatta dilleri yasaklanmış Müslüman Kürt kardeşlerimizin hakkını savunmuyorduk? Elbette burada tepeden yahut ukala bir dille, bu gaflete düşmüş insanları anlamamazlık etmiyorum çünkü onlara meselenin aslı anlatılmadı “ülkeyi bölmek, vatanı bölmek” iddiasında olan bir örgütten başka bir şey bilmediler Kürt Meselesi hakkında… B.k yedirilen Kürtleri, işkenceden geçirilen Kürtleri bilmiyorlardı. Ama bugün biliyoruz, biliyoruz ama ezberlerimizi bir türlü bozamıyoruz, on yıllardır öyle derine işlemiş ki, kemikleşmiş…
  Bir örnekle açıklayacak olursam, “Hep hırsız mı suçlu?” bahsinde mesela Altan Tan Müslüman bir Kürt, Altan Tan gibi bir Müslüman’ı, BDP’nin kucağına iten Müslümanların hiç mi suçu yok? (Hemen belirteyim siyasetlerine katılmasam dahi BDP’nin siyaset yapma hakkını destekleyen biriyim, bu bahsim “Altan Tan BDP’ye gitmesin” demek değil, hep BDP kötü derken kendimize bakmamız gereğindendir.)

 
  Bu gün bu ülkede insanları kaçıran, zorunlu askerlik sonucu askere gitmiş gencecik çocukları katleden PKK’yi savunacak durumum yok ama PKK var ise sebebi de var, önce o sebeplerle hesaplaşmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Tekrar Müslüman Kürtler bahsine dönecek olursam; devletin yanında olup PKK’ye karşı koruculuk eden bir Müslüman Kürt kardeşimin sözlerine bakalım derim. “PKK’ye karşı bir Kürt olarak bu ülkenin toprağını savundum, mayına bastım bacağım koptu. Devlet beni PKK’den koruyamadı. Şimdi Uludere’de devletin bombası evladımı öldürdü.” Buyurun! Bu ve bunun gibi kardeşlerimizi koruyamazsak nerede bizim Müslümanlığımız, nerede bizim insanlığımız, biri bana söyleyebilir mi? 

 
  Şimdi PKK cephesi olsun, BDP cephesi olsun, yahut BDP ve PKK’den yana olmayan Müslüman Kürtler olsun artık bıçak kemiğe dayandığı için “Başkanlık Sistemini, Özerkliği, İslamî Kürt Partisini” konuşuyor ve bazı Müslüman Türkler arkasına dini(?) alarak onları “bölmek” ile itham ediyor ve haklarında fetva yayımlıyor…
  Fetva makamı fetvasını “devlet” adına mı verir yoksa “hak din” adına mı? Elbette hak din adına. Kuran-ı Kerim bize “devlet olun, tek bayrak altında birleşin mi?” diyor. Elbette hayır. Devlet lehine fetva vermek kişiyi fakih kılmaz, memur kılar. Peki, biz devletin memuru muyuz yoksa Allah’ın memurları mıyız? Bi iznillah Allah’ın memurlarıyız. Mesela bu nedenle Devlet lehine fetva veren kurum Diyanet’in “vicdani ret caiz değildir” fetvasına uymuyoruz, elhamdülillah.

 
  Zannediyorum ülkenin çoğunluğunu oluşturan biz Müslüman Türkler, Müslüman olsun olmasın Kürtlerin hakkını gereğince savunsaydık, zulmedildiğinde izlemeseydik bugün “din” başlığında pekâlâ birleşebilirdik. Ama birleşmedik “toprak-devlet-ırk” üçlüsüne olan sevdamız neredeyse “kulluğumuzun” önüne geçti ve çok üzülerek söylüyorum ki, biz Müslüman Türkler “bölünmede” pay sahibi olduk. Eğer bir fetva verilecekse bence biz Müslüman Türklere, Kürtlerin hakkını savunmamız ve bölünmeye sebebiyet vermemiz için verilmeli. Zannediyorum bu ülkede ne zaman din adına otorite saydığımız hocalarımız çıkar ve “ırka dayalı bir savaşta kan akıtmak haramdır, bu savaşın bitmesi elzemdir, bölünmenin önüne böyle geçilir.” fetvası verirse belki o zaman normalleşebiliriz.
 

  Fetvaya ihtiyacımız var, Allah’ın nazarında “haktan” yana durmak gereğiyle ilgili fetvaya ihtiyacımız var. Ama bunu “tek devlet” mantığına değil Allah’ın emri neyse ona göre yapmak durumundayız. Ve Allah’ın emri hakkı gasp edilenin hakkını aramayı emrediyor. Bunları kendi yorumumca yazmıyorum, bunları Kuran-ı Kerim’i kaynak alarak yazıyorum. Arzu edenler onlarca meal-tefsir arasından birini seçip bakabilirler, söylediklerimin hepsinin İslam ile, Rasulullah’ın sözleriyle uyumlu olduğunu göreceklerdir. Zira ırk ve devlet lehine tek bir ayet ve hadis yoktur. Çünkü bu din ayrımcılığa dayalı değil birleştirmeye dayalı bir dindir ve bunda ırkı, kavmi, dili, devleti gözetmez. (Elbette PKK’nin döktüğü kanın, kendince hak mücadelesi dediği silahlı direnişinin de İslam’da bir yeri yoktur.)

 
  Eğer bölünme gibi bir endişesi olan var ise -ki var- bölünme farklı görüşleri dinlemezsek ve susturursak olur. Eğer bir bölünmeyi engellemek istiyorsak farklı görüşlerin itirazlarına da cevap olabilecek ve çoğulculuğu kaldırabilecek bir zemin hazırlamalıyız.
 

 Gittiğim konuşmalar ve yazdığım yazılar sonrası bana sık sık Kürt olup olmadığım ya da ırka, mezhebe takılmadan diğer dinlerin mensuplarının hakkını nasıl kendi hakkımmış gibi savunabildiğim soruluyor. Cevabım çok basit; Kürt değilim, modern değilim, hümanist değilim, liberal değilim, solcu değilim (ki bu seküler-laik kavramlar ile bir Müslüman olarak sürekli mücadele halindeyim) çünkü ben Müslümanım, ırkı gözetemem ve hakkı gasp edilmiş insanların hakkını savunmak bana namaz gibi, oruç gibi farz bir ibadettir. Fazla bir şey yapmıyorum sadece dinimin emrini yerine getirmeye çalışıyorum. Keşke…

adminadmin