Bir hikaye sancısıdır bizde geçmeyen zaman. Bir gönül cenderesine sıkışır insansı haysiyet
Maveradan almıştı oysa cehdini aşk ile masumiyet. Kırk dereden getirilen sularda fayda etmiyordu artık, yetmiyordu anlaşılmaya ve anlam söz dehlizlerinde boğulmaya mahkumdur... Kurumaya yüz tutmuş bir fidan, nasıl can suyuna muhtaçsa, insanda öyle muhtaçtı açtı anlaşılmaya...
Dolaylısıyla, anlaşılmak istenen her duygunun, canını okur nefsani gurur
Tıkanır mananın süzgeçleri aymazlığın kibrinde. Mıhlanırken anlayışlar kedere
Öylesi habis bir histir işte
Bir kırlangıç yaralanışı gibi oturur bazen yutağına. Can havlindedir büyümek isteği sende, ama hesapsız, amasız amansızca.
Yalınayak çatlak topuklarını yaralayan cam kesikleri gibi, epeyce keskindir sancısı. Hani bazen uçmak istersin ya, yeni doğan kanatları takınarak. Çünkü yaradılışın gereğidir istemsizdir sen de, özgürlüğe kanat açmak, güçlü olmak...
Hakkındır da yürümek, büyümek, olmak, oldurmak ama nafiledir tutan yoksa ellerinden
Lüks kalır artık hayallerin gerçeklerinde, mühürlenirken semanın kapıları vefasızlığa.
Vicdanlar kör bulanıktır. Derdi muhabbetsiz menfaat tellallığıdır artık… Bir güruh sağnağına tutulmuştur anlam, gün be gün anlaşılmak istenilen gerçekliğin boyunu aşar. Ölü doğar bu meyanda insan kılığına bürünmüş cellatlar.
Ufacık ayrıntılara gizlenmiştir oysa merhametin, muhabbetin ve aşkın hazinesi...
Görmek mi onu? Görmek merhamet ister, görmek şefkattir, bir karınca yuvasında vefayı görmektir aşk.
Görmek istemedi, istemediler...
Öyle ya gönül gözü görebilme yetisini olgunlaştırabilenler içindi.
Anlaşılmak nasibe düşmemişti. Belki de zaman fırsat vermedi, kim bilir? Kadere teslimiyet bazılarına kolay geldi...
Çalınır çocukluklar bencilliğin furyasında, çalınır süt kokulu umutlar ve çalınır telafisiz bir ömrün huzuru…
Gel gör ki, zaman beyhude yakarışlara kılavuzluk eder. Ve zaman bazı yaraları hep besler...
En ufak bir hüzünde ısıtıp ısıtıp önüne sürer geçmeyenleri. Can sarığı kördüğümdür, özünlerin acziyetine mahkumken gün…
Anlamlar şaşkınlık uykusuna dalar. ömrü kübranı geçirirken sen, mihnetin gözesinden..
Ve sen ve siz bazıları; kolayı seçtiniz hep. Çünkü yargılamak işinize geldi.. Terk ettiniz sonra, öteleyerek her mânayı gerçeğinde... "Hüküm vermek yalnız Allah’a mahsustur" sözü işlemedi bazılarının benliğine.
Demem o ki,
Yüzleşmedikçe, haykırmadıkça acının muhatabına, geçmez hiç bir acı, hiç bir yara.. Büyüse de olgunlaşsa da ihtiyarlasa da can, olmuyor geriye dönüş… Eğer varsa imkanın yüzleşmelisin geçmişinle. Lakin yarayı deşip kanatmak için değil. Bilinçaltından söküp atabilmen için. Tamamen geçmeyecek belki, ama rahatlatacaktır içini.
Geçmişin Çaresi Var mı?
Yok, kardeşim geçmişin telafisi. Amaaa, geçmiyor diye de karalara bürünmek, asi olmak çözüm olmayacağı gibi, geriletir insani değerlerimizi... "En azından", ne kadar anlaşılmadıysa, ne kadar haksızlığa maruz kaldıysa insan, o kadar anlayış o kadar vefa göstermeli. Göstermeli ki; bir yetime, mazluma, yaşlıya, çiçeğe böceğe ne bileyim işte. Tüm yaratılmışlara Bahşedenin adıyla, lütfuyla anlayış göstermeli. Çünkü insanlık anlamda gizli. Ve anlayış; sevginin, saygının, güvenin, hoş görünün kapısını aralayan tek anahtardır... İnsan bunu başardığı sürece, ruhu can bulur, her olumsuzluğa karşı hayata direnir, nefes alır ve huzur bulur vicdanı vesselam dua ile...
Saygılarımla...
Ya anlat dersin kendine bir gün,
tüm kırgınlıklarını
Ya azat et özünden geçmeyen
yaraları
Ya idam et dersin aymazlıkları
Ya salıver özgürlüğe incinmiş
kanatlarını
Yargılamak kolaydır sözde
Sözler avuntudur sığınaktır öze.
Anlam manada gizlidir.
Her insan kalp gözü yetisince görecekti,
söz dehlizindeki maveraları…
BukreNur YILMAZ