Fikir
Giriş Tarihi : 01-07-2021 11:52   Güncelleme : 01-07-2021 12:12

15 Temmuz Polis Kahramanlarımız Ve Mirzabeyoğlu

Salih Mirzabeyoğlu adını duyan bugün kırklı-ellili yaşlardaki birçok polis memuru, devlet kadrolarına Batıcı ve FETÖ’cü kadroların hakim olduğu askerî vesayet döneminde, kendilerine “terörle mücadele eğitimi” adı altında Mirzabeyoğlu ve fikir sistemi hakkında nasıl da yanıltıcı bilgiler verildiğini hatırlayacaklardır.

15 Temmuz Polis Kahramanlarımız Ve Mirzabeyoğlu

Evet, askerî vesayet sisteminin fırsatçısı bu iki zihniyetin mensupları, kendilerini “Türkçü” yahut “Hoca Efendinin şakirdi” diye tanıtırken yine sözde “terörle mücadelede işbirliği” yaptıkları İsrail’le el altından paslaşıp o dönemde devlet ve millet arasındaki fay hatlarını da kendi çıkarları hesabına işleterek vatan sevdalısı milliyetçi ve mukaddesatçı memurları brifingliyorlardı;

“Mirzabeyoğlu vatan haini”… “Mirzabeyoğlu Ermeni tohumu…”  “Mirzabeyoğlu dış güçlerin ajanı…” Vesaire…

Bugün Cumhurbaşkanımızın siyasi programına aldığı Mirzabeyoğlu’nun Üstad’ı Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu” idealini bile, ismindeki “Doğu”dan hareketle, maiyetindeki memurlara Mirzabeyoğlu’nun “Kürtçü” olduğu, “Kürt devleti kurmak istediği” biçiminde çarpıtarak yansıtıp ajitasyon yapıyorlardı.

Dönemin brifingli Yargısı da onu “tebası Müslüman bütün devletleri Başyücelik Devleti adı altında birleştirmek istediği için” idama mahkûm etti! Ne gariptir ki, bir tarafta Mirzabeyoğlu “bölücü” olarak lanse edilip fikrinin bağlılarıyla beraber kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya getirilmek istenirken, öte tarafta “birleştirici” olmakla suçlanıp idam cezası alıyordu!

Batıcı çarpık sistemden, memur arkadaşların tabiriyle “kara düzen”den nemalanan mevki sahipleri tarafından Türkiye’nin bölgesel güç olmasını istemek bile -elbette açıkça söyleyemesler de- bir zamanlar “suç” kabul ediliyordu çünkü.

Aslında o dönemlerde bile Emniyet’e her “misafir” olduğumda, bu tür aldatmacalara kanmayan, kimin ne olduğunun bal gibi de farkında olan polis memurlarının varlığına şahit olmuşumdur. Dönemin şartlarının çaresizliği içinde ve başlarındaki lafta Türkçü İsrailcinin yahut FETÖ’cü İsrailcilerin baskıları altında dişlerini sıkmaktan başka ellerinden bir şey gelmediklerine de…

Gün geldi, devran döndü; Salih Mirzabeyoğlu 2015’te tahliye edilip yeniden yargılanarak beraat etti. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, konferans verdiği Haliç Kongre Merkezi’ne gelerek Salih Mirzabeyoğlu’yla kucaklaştı. Mirzabeyoğlu’nun tahliyesi, akabinde bu anlamlı kucaklaşma, bir nevi iade-i itibar, “devlet” mefhumunun kendi özüne, köklerine dönmeye başlamasının yanında devlet ve millet arasındaki fay hatlarının kapanmaya başladığının da göstergesi olarak sembolik ve tarihi öneme sahipti.

Ama bu öze dönüşün asıl destanlık çaptaki zirvesi 15 Temmuz gecesinde yaşandı. Salih Mirzabeyoğlu’nun kaleminden nakledelim:

“halk, rızası dışında ve silaha dökülmesi karşısında, çelikleşme istidadını (kabiliyetini) harika örneklerle gösterdi; şehidleri, yaralıları ve gazileriyle, RESMÎ OLAN ve olmayanı ile…”

Darbeci hainler tarafından bombalanan Ankara Polis Havacılık Daire ve Polis Özel Harekât Başkanlıklarının yanı sıra İstanbul Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nü işgal girişimine rağmen polis, üstelik kendi teşkilatındaki organize hainlere rağmen yılmamış, destanlık bir direniş göstermiştir.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, vatandaş ve kolluk kuvvetleri arasında bu çapta bir bütünleşmenin yaşandığı başka bir hadise olmamıştır; o gece kendi camiamdan şehit gönüldaşımız, polisle beraber şehit olmak için en yakın Emniyet’e gidip “ben İbdacıyım, bana da silah verin, sizinle beraber FETÖ’cü alçaklarla mücadele etmek istiyorum” diyen arkadaşlarımız, Boğaz Köprüsü üzerinde İBDA selâmı verdiği kolundan vurulup sembolleşen gazimiz, sonraki günlerde vatan nöbetlerinde yanımızdan geçen devriye arabalarını İBDA selâmıyla selâmlamalarımız, polis memurlarının sokakta kalmaya bizleri teşvik etmeleri, hafızalarımızda hâlâ.

15 Temmuz’un bu beşinci yıldönümünde geriye dönüp baktığımızda, milletçe varoluş ve beka mücadelesi verdiğimiz o günden bugüne yaşananları değerlendirirsek, tehlikenin geçtiğini yahut saldırının farklı şekillerde sürmediğini söyleyebilir miyiz? Onu da yine Mirzabeyoğlu’nun 15 Temmuz hakkında sıcağı sıcağına yaptığı kritik ve ikazından görelim:

“15 Temmuz 2016 gecesindeki darbe teşebbüsü, ‘Yoğurttan darbeye, mukavvadan hançer yetti’, bitti. İşin vahim ve bitirilmeye çalışılan kesiminde, devamda.”

Mirzabeyoğlu’nun, “Yoğurttan darbeye, mukavvadan hançer” nitelemesi, elbette ki düşman saldırısını hafife almak yahut halkın topyekûn direnişini küçümsemek amacını taşımıyor. O gece yaşananları, kuru hamasete kaçmadan soğukkanlılıkla teknik olarak analiz edip zafer sarhoşluğuyla gevşememek gerektiğinin konsantre ifadesidir bu.

Osmanlı coğrafyasını yutulabilir küçük lokmalara ayıranlar, Türkiye’nin bölgesel güç olmasını ve özüne dönme çabalarını hazmedemiyorlar. Bu durumdan nemalananlar ve “hayat tarzlarını” muhafazadan başka bir derdi olmayanlar da, onlarla işbirliği içinde her türlü hainliği yapacak kadar pervasızlaşabiliyorlar.

Devletin silahlı güçlerinin operasyonel kabiliyetleri ve sırasında siyasi irade üzerindeki belirleyici rolü, bu gücü temsil eden kurumlara sızma ve bilhassa amir pozisyonundakileri devşirme, olmadı kuşatma ve ezme konusunda emperyalistlerin, Siyonistlerin ve işbirlikçilerinin iştahını kabartmıştır. 28 Şubat’ta da öyle olmadı mı? Perde arkasında hevesli İsrailci Çevik Bir’in başını çektiği Batı Çalışma Grubu’nun baskıları ve o dönemde onların henüz erketesi pozisyonundaki FETÖ’nün, Mirzabeyoğlu’nun tabiriyle “gılmanlıklarıyla (hizmetçilikleriyle)”, Özel Harekât polislerinin ellerindeki ağır silahların alınması ve boş arazilerde göreve yollanmaları, muhtemel bir darbeye karşı Emniyet kurumunun etkisiz kılınmak istenmesi anlamına gelmiyor muydu?

Resmî olanıyla, olmayanıyla gazi ve şehitlerimizi 15 Temmuz’un beşinci yıl dönümünde rahmet ve minnetle analım; tarihî köklerimize, özümüze dönüşümüzün sona ermediğini, saldırıların çok cepheli olarak ve artarak devam ettiğini bilerek ve gevşemeyerek… 

Kaynak: http://www.turkiyepolisbasinbirligigazetesi.com 

Recep YAZGANRecep YAZGAN