Analiz
Giriş Tarihi : 27-11-2018 08:59   Güncelleme : 27-11-2018 08:59

Ana fikir: Dağılmamak!

Ana fikir: Dağılmamak!

24 Haziran’dan sonra Türkiye’de artık siyaset, partilerin mecburen sivri uçlarını törpülemek zorunda bırakıyor. İddiasız olmak ya da taviz vermek zorunda değiller elbette; ama bundan sonra partiler sivri uçlarını törpülemek, keskin taraflarını köreltmek ve uzlaşmak zorundalar...

24 Haziran sonrası şekillenen hükümet sisteminin getirdiği bir özel sebep ve dünyanın gidişatının gösterdiği bir genel sebeple artık her şey “dağılmamak” üzerinde dengede duruyor. Her şeyden kasıt gerçekten her şey. Tapular, maaşlar, çocuklara lazım olan ilaç ve kıyafetler, işler, teröristlere karşı güvenlik, elektrik, su, benzin, eğitim, devlet sistemi ve nihayetinde bayrak ve egemenliğe kadar varan her şey, şu an dağılıp dağılmamaya bağlı.

24 Haziran’dan sonra Türkiye’de artık siyaset, partilerin mecburen sivri uçlarını törpülemek zorunda bırakıyor. İddiasız olmak ya da taviz vermek zorunda değiller elbette; ama bundan sonra siyasi partiler sivri uçlarını törpülemek, keskin taraflarını köreltmek ve uzlaşmak zorundalar, bir arada durmak zorundalar...

Cumhur İttifakı’na bakın mesela. Yerel seçimler özelinde “Kendi yolumuza gidelim” dediler. Herkes kendi seçmeninden oy alacaktı. Parlak bir plan yapmıştı birileri belli ki... İçinde bolca rakamlar, renkli pasta dilimleri ve çubuk grafiklerle zenginleştirilmiş bu plana göre, MHP var diye AK Parti’ye oy vermeyecek olan bir seçmen profili olduğu varsayılmış ve bu varsayıma göre de MHP ile AK Parti’nin arasının açılmasında fayda görülmüştü. Bu benim tahminim; olsa olsa böyle olmuştur. Başka ne olabilir ki... İki partiden koca koca adamlar birbirlerine naz yapmadılarsa eğer bir hesap yapmışlardır. Peki sonra ne oldu; niye bu parlak plan 2 haftada söndü?

CHP’li şımarık bir ergen, Kılıçdaroğlu’yla tutuştuğu taht kavgasına asker toplamak için partinin içine doğru sivrileşti. “Türkçe ezan” dedi. Creme de la creme faşistlere, faşistin de faşisti yani ulusalcılığın kaynak tabakası sapıklara, “Toplanın Kemal’e dalıyoruz” dedi. Türkiye’de böyle çirkef bir azınlık var gerçekten, akıllı oynasaydı buradan ekmek yerdi, ama beceremedi elinde patlattı.

Edirne’de bir kızcağız, 10 Kasım törenlerinde ayakta durma faaliyetine “Bu bir kıyamdır” diyerek küçük çaplı bir protesto yaptı ama güya onu destekleyen “İslamcı”, bana göre fırsatçı bir tayfa halay çekmeye başladı. Karşı taraf durur mu; birinin elimde davul, birinin elinde tokmak “Haydin kavgaya” diye naralar atıldı.

Kemalist-dindar, gerici-ilerici artık adına ne dersen de, bir kavgayı kaşıdılar ama kanatamadılar hamdolsun.

AK Parti ve MHP sadece 3 haftalık küçücük bir açılmayla araya bin türlü şeytan aldılar. Bu zaman, arayı açma zamanı değil, bu zaman tam aksine safları sıklaştırma zamanı. Birleşme, beraber olma, yaklaşma, uzlaşma siyasi partiler için mecburiyet. Artık kimse tek başına hayal bile kuramaz; geçti o dünya, geçti o zaman...

Öte yandan 82 trilyon dolarlık ekonomi büyüklüğü olan dünyanda borçların toplamı; 162 trilyon. 35 trilyon dolar olan iflas sınırını geçeli çok olmuş yani dünya. Borç krizi dünyanın bütün ülkelerinin kapsında bekliyor. Fransa’da yaşanan sivil ayaklanma Küreselci Macron’a karşı küreselci bir ayaklanma. Karadeniz’de Ukrayna-Rusya savaş sınırındalar. İran’da her an yeniden tutuşmak üzere kor halinde bekleyen sokaklar var. Brexit sonrası Londra, Pekin’le çıktığı sahnede kanlı bir dansa hazırlanıyor. Demem o ki: “Kardeş dünya kaşıyor, her ülkede insanların arasını açıyorlar. Sonra Selefi, İrancı, komünist, ırkçı faşist, küreselci, liberal vs. derken ellerinde ne türden bir şeytan varsa açtıkları boşluklara yerleştiriyorlar.”

Hem özel hem de genel sebeplerden dolayı ana fikir; dağılmamak!.. Dağılmazsak gerisi kolay her şeyi çözeriz...

Erem Şentürk / Diriliş Postası

adminadmin