Türkiye
Giriş Tarihi : 28-07-2020 12:50   Güncelleme : 28-07-2020 12:50

Ayasofya Devrimi!

İlkokuldan başlamak üzere tarihin tanımını bize hep geçmişte yaşanmış, tekrarı olmayan, deneyi yapılamayan vs vs. diye tanımlayıp ezberletirlerdi.

Ayasofya Devrimi!

Ancak öyle zamanlara şahit oluyoruz ki tarih sadece bize ezberletilen tanımdan ibaret değilmiş; aynı zamanda geleceği işaret edip bu mefkûre uğruna mücadele etmek ve vakti geldiğinde surda gedik açmak, selde saman çöpü olmak, sancağı yerine asıp zincirleri kırmakmış tarih.

Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerinin tek olan Allah'a ibadet edilen mekâna çevirdiği -bugünkü tartışmaların ve/veya tarih bilmezliğin cehaletiyle dile getirilen karşıt söylemlerin aksine Hz. Peygamberimiz (s.a.s) dünyaya teşrif etmeden iki yüzyıl önce Allah'ın seçtiği dinin temsilcileri tarafından tek olan Allah'a ibadet edilmek için inşa edilen- Ayasofya, 1934'de Lozan'ın tahakkümü olarak müzeye çevirenlerin zulmünden, devrimleri yıkan bir devrimle aslına rücu  etti.

24 Temmuz 2020 Ayasofya Devrimi'dir. Merhum Üstadım Nuri Pakdil, "Biz, ülkemize edebiyatla ve sanatla gelen ve yerleşen yabancılaşmanın, yine ancak sanatla ve edebiyatla ülkemizden atılabileceğine inanıyoruz." sözünün gerçekleşecek olan tarihi bir devrimin öngörüsü olduğunu şimdi idrâk edebiliyoruz.

Öyle ki Necip Fazıl'dan Osman Yüksel Serdengeçti'ye, yine kendisi Nuri Pakdil'den Necmettin Erbakan'a, Kadir Mısıroğlu'ndan Salih Mirzabeyoğlu'na kadar nice isimler 1923'te başlayan yabancılaşmanın katliamlarıyla edebiyatla, sanatla, siyasetle mücadele ederek "Batı'ya bakmaktan ağrıyan boynumuzu" özümüze çevirmemize vesile oldular. Ruhları şâd, mekanları âli olsun. 86 yıl sonra cemaatine kavuşan Ayasofya'mızın mutluluğunu çocuklar gibi şen olarak yaşarken sonrasını planlamamız ve bu kazanımı en iyi şekilde korumalıyız. Kendisini bu ülkenin ve milletin üzerinde gören Kemalist elitlerin diktatöryal söylemleri hiçbir zaman bitmeyecek. Bu toprakların çocukları olmayanlar ve/veya kendisini bu topraklara ait hissetmeyenler özümüze dönen boynumuzu tekrar Batı'ya çevirmeye çalışacaklar.

Lozan'da "Yurtta sulh, cihanda sulh" gibi aczin ve teslimiyetin göstergesi olan bir dış politika paradigmasını kabul edenler, kılıçla ve fetih sancağıyla irâd edilen hutbeleri anlamayacakları gibi dünyaya verilen artık güçlü, merkez, söz sahibi olan bir Türkiye paradigmasını da asla kabullenmeyecekler. Ve fırsat buldukları ilk anda Ayasofya'yı tekrar müzeye çevirecekler. 

Ayasofya'nın aslına rücû etme kararına kayıtsız kalmaları, milli birlik ve bütünlük ile icra edilen ilk Cuma Namazına iştirâk edememeleri tamamen aidiyet meselesinden dolayıdır. Bugün, okunan hutbede Fatih Sultan Mehmed Han'ın vakfiyesinde yer alan cümleleri hatırlatan Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr.Ali Erbaş hocamıza saldıranlar, Ayasofya'nın açılmasından hemen bir gün sonra (25.07.2020 CHP Kurultayı) Yunanistan ve İsrail bayraklarının renklerinden oluşan suni kubbe altında taraflarını ilan etmekle kalmadılar. Yine Kur'an'ın lanetlediği Lut Kavmiyle ilgili ayetleri hatırlatan Ali Erbaş'a -O'nun nezdinde tüm inananlara- nispet yapar gibi hatiplerinin konuşma yapacağı kürsünün hemen arkasına yerleştirilen spot cümleyi "İktidar Kurultayı" LGBT ikonlarıyla donatarak gelecekle ilgili planlarını sübliminal olarak ilan ettiler. Yunanistan'da bayrakların yarıya çekilmesi, işgal örgütü İsrail'in tehditleri bir saman alevinden ibaret olarak kalacaktır.

Ayasofya'yı açan iradenin tecessüm ettiği Tayyip Erdoğan, "Ayasofya'nın dirilişi, Mescid-i Aksa'nın özgürlüğünün habercisidir." diyerek devrim ateşini yakmıştır. Elindeki bu meşale nesilden nesile bir bayrak gibi taşınacak ve işaret ettiği üzere Mescid-i Aksa esaretten kurtulacaktır.

Ayasofya Devrimini gerçekleştirdiğimiz klas duruşla vaziyet almalıyız. Dün "Zincirler Kırılacak Ayasofya Açılacak" diyerek, her fırsatta Ayasofya içerisinde namaza/kıyama durarak, her gün diriliş için direniş halinde olarak bu devrim gerçekleşti.  Bu ruhu canlı tutan ve çıktığı tüm platformlarda Ayasofya'yı açacağız diye haykıran Necmettin Erbakan hocamızın heyecanını yaşamalıyız.

Ayasofya başlıklı yazısı için idamla yargılanan Osman Yüksel Serdengeçti'nin yüreğinden geçenleri hissetmeliyiz. "Ayasofya'yı artık bir sel, önüne geçilemez bir sel açacak. Bekleyin gençler, biraz daha rahmet yağsın. Her yağmurun arkasında bir sel vardır; hepimiz şöyle diyelim: O selin üstünde bir saman çöpü olsam daha ne isterim Gençler, kayaları biçecek, ormanları tıraş edecek ve beton armeleri söküp götürecek olan bu sel yakındır.

Bugün mü yarın mı bilmem ama Ayasofya açılacak..." diyen Üstad Necip Fazıl'ın mânâ gözüyle bakmalıyız. Ömrü boyunca kemalizmle mücadele eden Kadir Mısıroğlu'nun direniş ruhunu diri tutmalıyız. Gönlümüze, ruhumuza, yazımıza, zihnimize Mescid-i Aksa'yı, Ayasofya'yı nakış nakış işleyen Nuri Pakdil ağabeyimizin klas duruşunu kuşanmalıyız. Bir devrim getiren ve bütün devrimleri yerle yeksan eden Recep Tayyip Erdoğan'ı anlamalıyız. Ayasofya sınavımız, sorumluluğumuz yeni başlamıştır; müjdeler olsun.

Ayasofya Devrimimiz mübarek olsun. 

Vesselam...

Savaş HOŞTAŞ - Çorum Hakimiyet Gazetesi

Recep YAZGANRecep YAZGAN