Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 23-01-2017 16:00   Güncelleme : 23-01-2017 16:00

Dikkatimizi hiç çekmeyen kıbrıs!..

Türkiye’de siyasi istismar konusu olan KIBRIS SORUNU çözümü için Türkiye tarafı makul taleplerde bulunurken, Rum tarafı işi azıtarak olmayacak taleplerle masaya gelmesi çözüm sürecini yine çözümsüzlük olarak tarihe not etti. Cenevre’de ki görüşmelerde Türkiye ve K.K.T.C.’nin taleplerine baktığımızda;

Dikkatimizi hiç çekmeyen kıbrıs!..

Garantörlük kalacak: Bölgemizin içinde bulunduğu ortam da dikkate alındığında, 43 yıldır adadaki güvenlik ve istikrarın temel dayanağı olan ‘Güvenlik ve Garanti’ düzenlemesinin devam edilmesi,

Anlaşma AB hukuku olacak: Varılacak kapsamlı çözümün temel unsurlarının AB birincil hukuku haline getirilmesi, çözüm anlaşmasının hukuki güvenilirliği ve kesinliği açısından vazgeçilmez,(AB ülkeleri parlamentolarında onaylanıp değişmez AB hukuku olarak kabul edilmesi.)

Türklere AB vatandaşı hakkı: Çözümün AB boyutuna ilişkin bir diğer önceliğimiz, Ülkemizin AB üyeliğine kadar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, adada dört özgürlükten AB vatandaşlarıyla eşit şekilde faydalanması. (AB vatandaşlarının 4 özgürlüğü: Serbest dolaşım, yerleşim, iş yeri kurma ve mülk edinme.)

Rum ve Yunanistan tarafının taleplerine baktığımızda ise;

İlk etapta görüşmelerle birlikte Türkiye’nin derhal %75 Askerinin çekilmesi ardından Türkiye’nin Kıbrıs’ta Sıfır Türk Askeri bulundurması,

Türkiye’nin Garantörlükten hakkından vazgeçmesi,

Lefkoşa dahil olmak üzere Türkiye’ye en yakın bölge olan DipKarpaz ve Yeni Erenköy bölgelerinin Rum tarafına verilmesi,

Türk nüfusunun 200.000 civarında bir sayı ile SABİTLENEREK!(Doğum/Ölüm Kontrolü!) sınırlandırılması, Rum nüfusunun ise 1 Milyon gibi üst sınırının olması, 100 bin Rum’u kuzeye yerleştirilmesi,

Yönetimin 4 dönem Rum,1 dönem Türk tarafında olması,

Güvenlik konusunda uluslararası (İngiliz ağırlıklı!)  bir polis gücüyle yapılması,

Türkiye’nin tazminat ödemesi gibi oldukça uzun ve bir o kadar da olması mümkün olmayan talepleri ile Cenevre’de ki barış görüşmelerine gittiğini daha önce sosyal medyadan sizlere duyurmuştum.

Haliyle sosyal medyada Cenevre görüşmeleri daha başlamadan önce bu görüşmelerden bir şey çıkmayacağını defaatle söyledim. Ulusal Basın ise bu görüşmelerin olumlu havada başladığından ve sonuca çok yakın olunduğunu anlatırken yine uyarımı tekrarladım ve görüşmeler sonuçsuz kalacak dedim ve dediğim gibi de oldu.

Avrupa Parlamentosu raporunun Kibarca! Kıbrıs konusundaki daha önceki talepleri ile Cenevre görüşmelerindeki talepler birebir aynı. Avrupa Parlamentosunun raporunda ise;

Türkiye’nin Kıbrıs Rum Kesimi gemi ve uçaklarına liman ve hava alanlarını açması,

Türkiye’nin Kıbrıs’ta çözüme katkı sağlaması için askerlerini çekmesi ve Maraş’ı BM’ye vermesi talep edilmişti.

Türkiye’nin Kıbrıs’ta Garantör Devlet Statüsünü sıfırlamasını isteyen ve yine Kıbrıs Türklerini Rumlara teslim edilmesini Kibarca! Talep eden Avrupa Parlamentosunun elbette ki bu raporu kabul edilemezdi. Zira Türkiye’nin tamamen Kıbrıs’tan çekilmesi düşünülemeyeceği gibi Maraş’ın da önce BM’ye daha sonra da ayak oyunları ile Kıbrıs Rum Kesimine peşkeş çekilmesi düşünülemez.

Türkiye’nin Suriye, Musul, Kerkük, Başika Kampı Politikalarında ilerleme kaydedebilmesi ve Kıbrıs sorunun çözümü için “CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ” şart olduğunu defaatle söyledim. Türkiye’nin Yeni Anayasa oylamalarına TBMM’de EVET sonuçlarının alındığı bugün İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ısrarla yeniymiş gibi görünen ama 1974 Kıbrıs Harekatından sonra 1977 yılından beri sürekli önümüze pişirip koyduğu toprak talebi ile ve diğer talepleri elbette kabul görmeyecektir. Bu taleplerin kabul görmeyeceğini ise Başbakan Binali Yıldırım’a Kıbrıs Müzakereleri için Cenevre’ye gidecek misiniz diye sorulduğunda Yeni Anayasa maddelerinin oylamalarını kastederek “Yok, Buradaki işimiz hepsinden daha önemli.” dediğini unutmayın. Haliyle bu görüşmelerin daha ilk başından beri sonuçsuz kalacağını hükumet biliyordu. Başbakan Binali Yıldırım’ın “Kıbrıs için bizim şartlarımız bellidir, kırmızı çizgilerimiz bellidir, Kıbrıs’ta güvenlik ve garanti konusu, Türkiye’nin etkin garantisi ve güvenliği hiçbir şart altında vazgeçilemez, ortadan kaldırılamaz. Kıbrıs’ta iki toplumlu bir devlet kurulacaksa bu devletteki yönetim adil, paylaşım, adil olmalıdır, Toprak ve mülkiyet konularında Türk tarafının herhangi bir mağduriyeti ya da kazanılmış haklarının ortadan kaldırılması söz konusu değil” sözleri de herhangi bir farklı açıklamaya gerek bırakmıyor.

Son dönemde peki neden Kıbrıs ile çeşit çeşit haritalar ortaya çıkmaya başladı? Neden Kıbrıs yine Uluslararası arenada konuşulmaya başlandı?

Geçtiğimiz hafta sonu fakir ile görüşmemde çok enteresan bir bilgi paylaştı….

Yer, İstanbul Taksim’de ki Meşhur Divan oteli ve Lobi’de dört kişi oturuyor! Bu dörtlü ise çok enteresan!

 Rahmi Koç, Eski Dış İşleri Bakanı Hikmet Çetin, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Yıldırım Demirören.

Koç Grubunun ve Demirören Grubunun Petrol-Gaz firmaları ve Koç’un Tüpraş’ı sizlere umarım bir ışık yakmıştır. Türkiye’de Petrol ve Gaz Firmaları bulunan bu iki kişiden Yıldırım Demirören’in Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilgisi haricinde adım atmayacağını bildiğimize göre ve K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın da o masa da olduğuna göre K.K.T.C.’nin Doğalgaz aktarma üssü olacağının ve şimdiden planların hazırlandığını, pazarlıkların yapıldığını görüyoruz.

Özellikle Dip Karpaz, Yeni Erenköy, Lefkoşa ve Lefkoşa Havaalanının Rum tarafından istenmesinin ve Türk tarafına en az 100.000 Rum’un yerleştirilmek istenmesini, Türkiye’nin garantörlük hakkından feragat etmesinin istenmesini şimdi bir daha düşünün!

İsrail’in satmaya çalıştığı Filistin gazının ve Akdeniz’de olması muhtemel Petrol ve Doğal gaz yataklarından çıkan petrol ve doğalgazın bir şekilde Avrupa’ya aktarılması gerek. Bu bağlamda Büyük bir LNG istasyonu ve aktarma merkezinin K.K.T.C olacağını görememek büyük hata olur.

Filistin gazının Avrupa’ya ulaştırılması için en güvenli bölge K.K.T.C ve Türkiye. Gırtlağına kadar borç içerisinde yüzen Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ise Türkiyeyi Cenevre’de bertaraf etme derdinde! Türkiye peki bu büyük bir o kadar da önemli yeni enerji yolunu bir başka devlet ile paylaşır mı? HAYIR… 

Doğu Akdeniz gazının ortakları Mısır, Güney Kıbrıs, İsrail ve Lübnan ortak projeler için arayışta. Türkiye, bölgenin en önemli ve satın alım gücü yüksek gaz müşterisi. Peki, Ada’da “ÇÖZÜM” için Türk tarafı ne demek? Amaç, sorunu mu çözmek, Yoksa Doğu Akdeniz gazına pazar mı olmak?

Sykes-Picot-1’un 100. Yıl dönümünde özellikle çevremizdeki coğrafyayı köklü şekilde dönüştürecek ve sınırları bu defa etnik, dini yoğunlaşmaları, su ve enerji kaynaklarını, güzergahlarını da hesaba katacak şekilde yeniden çizme, etki sahaları yaratma yönündeki çabalar hız kazandı. Sykes-Picot-2′a İşte bu zaviyeden bakınca Kıbrıs’ın güney kesiminin Avrupa Birliği üyeliği, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs, Lübnan ve Mısır açıklarında keşfedilen yeni doğal gaz kaynakları, askeri tatbikatlar, Rusya’nın Suriye’deki üsleri ile Doğu Akdeniz’de güçlü bir mevcudiyet ve siyasi nüfuz kazanması, Türkiye’nin Batı çizgisinden giderek uzaklaşması gibi nedenlerle Kıbrıs’ta “ÇÖZÜM” için! Uluslararası camiayı ve Adadaki toplumları tehdit eden herhangi bir durum ve kriz olmamasına rağmen, ısıtıp yeniden gündeme aldığını görüyoruz.

Önümüzde ki dönemde Türkiye’ye bağlı bir eyalet sistemi ya da Özel/Özerk bölge statüsü ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin de Türkiye’ye bağlanması, Yeni Anayasa ve Cumhurbaşkanlığı sistemi ile söz konusu olacaktır. K.K.T.C.’nin Filistin doğalgazının sevkiyatı için çok önemli ara durak olacağını varsaydığımızda Türkiye’ye bağlı bir Eyalet ya da Özel/Özerk Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dış etkenlerden daha da korumalı bir hal alacaktır. Her ne kadar Türkiye’nin K.K.T.C üzerinde garantörlük zırhı olsa da Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile bu zırh yapısı iki katına çıkmış olacaktır.

CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ” ile Bu bahsettiğimiz bölgelerin kanton, eyalet ya da özel/özerk bölge olmasını engelleyen tek unsur ise şimdi kullanmış olduğumuz Anayasa ve mevcut parlamenter sistem. Suriye, Irak ve K.K.T.C.’yi içine alan bu yeniden yapılanma süreci Türkiye’nin Ortadoğu’nun en büyük ticaret merkezi olması yanında Türkiye’nin İslam aleminin de finans merkezi olma yolunda yolunun da açılması demek. İstanbul Ticaret Merkezi olarak son derece önemli rol oynayacağını, T.C. Merkez Bankasının İstanbul’a taşınma hamlelerini de unutmayalım.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz ay üzerinde durduğu iki konu vardı; bunlardan bir tanesi Lozan Anlaşması diğeri ise Misak-ı Milli sınırları. Enerji savaşlarının yaşandığı bu dönemde her iki konu da son derece önem arz ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Misak-ı Milli’den kastı şimdiki sınırlarımız mı yoksa Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye, Batum, Kıbrıs, Eğe Adaları ve Batı Trakya’nın da içinde olduğu Misak-ı Milli sınırları mı? Bunu da zaman bize gösterecektir.

Bu bağlamda, Türkiye’nin gelişmesi ve büyümesi açısından son derece önemli olan Yeni Anayasa ve Cumhurbaşkanlığı Sisteminin karşısında duranların aslında kimlere hizmet ettiğini çok iyi görmemiz gerekiyor…

Orhan SARIKAYA

adminadmin