Analiz
Giriş Tarihi : 04-06-2018 15:11   Güncelleme : 04-06-2018 15:11

Eski Türkiye dayatması!

6 milyon kişinin, “Cuma namazına gitti, cemevine gitti, bıyıklarını uzun bıraktı Alevi, bıyıklarını kısa kesti irticacı” diye fişlendiği Eski Türkiye’yi “Fakirdik ama mutluyduk” pozları vererek pazarlayanlara, haddini bildir...

Eski Türkiye dayatması!

6 milyon kişinin, “Cuma namazına gitti, cemevine gitti, bıyıklarını uzun bıraktı Alevi, bıyıklarını kısa kesti irticacı” diye fişlendiği Eski Türkiye’yi “Fakirdik ama mutluyduk” pozları vererek pazarlayanlara, umutlarımızı ve geleceğimizi gasp etmeye hazırlananlara, sana şekil vermeye çalışanlara haddini bildir...

Şu “Eski Türkiye” masalları anlatanlar var ya hani; “Fakirdik ama mutluyduk” pozları veriyorlar. Belli bir yaş üstüne yutturamazlar ama gençlerin kafasını karıştırabilirler mi, karıştırırlar... Bu yazı bir yerde dursun ve birisi “Eski Türkiye” masalı okumaya başladı mı şunları anlatsınlar bakalım.

Başbakan Bülent Ecevit elinde bir milyar dolar parayla gelen Kemal Derviş’e bütün Türkiye’yi nasıl rehin verdi onu anlatsınlar. Kemal Derviş uçaktan indiğinde devlet erkânı, ev sahibine yakalanmış borçlu kiracı gibi ezile büzüle karşılamıştı adamı. Çantasında hepi topu 1 milyar dolar var diye adamın ayaklarına kadar eğilmiştik, onu anlatsınlar.

KASTEN BANKA BATIRILDI

“Kemal Derviş 40 milyar dolar” getirdi diyecekler. Ne olmuş o para? Batırmayı planladıkları bankaların kasalarına dağıttı Kemal Derviş o parayı. 3 ay sonra batırdılar bankaları ve ne 40 milyarı; yüz milyarlarca doları alıp yurtdışına götürdüler. Kasten banka batırırlardı Eski Türkiye’de güzel kardeşim. Millet banka kapılarında ağlar, kendini yerlere atardı ama giden gitmişti artık. Eski Türkiye dedikleri bu…

MEMUR MAAŞINI ÖDEYEMEN EZİK HÜKÜMETLER

Memur maaşlarını ödeyemeyecek kadar iflas ettiği yetmiyormuş gibi “Ama IMF bize para vermiyor, verseler maaşları öderiz” diyen aciz duruma düşmüş ezik hükümetleri anlatsınlar.

ESKİ TÜRKİYE’NİN “5’Lİ ÇETESİ”

1990’larda kendi kendilerine “5’li çete” diyen; TOBB, Türk-İş, TİSK, DİSK ve TESK komitasının elbirliğiyle yaptığı 28 Şubat darbesiyle yurtdışına kaçırdıkları 291 milyar doları anlatsınlar.

KUYRUKTA ÖLEN EMEKLİLER DEĞİL BALİNALAR MANŞETTİ

“Türkiye kutuplaştı, eskiden böyle değildi” diye palavra atanlara fişledikleri 6 milyon kişiyi sorun onları anlatsınlar. 6 milyon vatandaşı, “Cuma namazına gitti, cemevine gitti, bıyıklarını uzun bıraktı Alevi bu, bıyıklarını kısa kesti irticacı bu” diye fişlediler. Bir tane medyası vardı bu ülkenin. Tek ses, tek manşet, tek görüş vardı. Kendilerinden başka hiç kimseyi konuşturmaz, konuşanı boğarlardı. “Pantolonun dizleri çıkmış demek ki namaz kılmış irticacı” diyerek fişlediler insanları; ne özgürlüğü? Şimdi herkesin fikrini söylediği özgürlük ortamını “kutuplaşmak” diye anlatıyorlar. Tek sesli dikta dönemlerini anlatsınlar. Emekli ler banka önlerinde kuyruk olup beklerken ölen emeklinin sayısı 35’i geçtiği günlerde özgür medya diye anlattıkları dikta gazetecileri Karadeniz sahillerine gelmiş Beyaz Balina Aydın’ı manşet yapıyorlardı. Emekliler kuyrukta ölüyor, hastanelerde millet rehin, sokaklarda birbirini vuran insan sayısı binleri geçmiş; bunlar Beyaz Balina Aydın’ı konuşurlardı sabaha kadar.

Kızının düğününde Kürtçe türkü söyledi diye terörist ilan edip yok ettikleri insanları anlatsınlar. Sadece Fatiha okudu diye “irticacı” deyip öldürdükleri insanları anlatsınlar. “Alevi bunlar” diye aşağılayıp ötekileştirdikleri yok saydıkları Aleviler’i anlatsınlar.

“Aile planlaması” diye uydurdukları dikta baskısıyla insanlara zorla nasıl doğum kontrolü yaptıklarını anlatsınlar. “Köpek gibi doğuruyorlar” diye manşet atan pek bir çağdaş gazetecilerini anlatsınlar.

Sadece 1990 ile 2000 arasında Türkiye’de 690 cenazeyi rehin almışlardı. Çünkü ölen vatandaşın yakınları tedavisinin parasını verememişti ve durduğu her gün için morg kirası işletirlerdi. Sadece cenazeler mi; Türkiye’nin her yerinde hastanede bebekler rehin kalırdı. Rehin kalan bebekler için “Paraları yok ama çocuk doğurmayı biliyorlar” diyen pek bir çağdaş profesörleri, sanatçıları anlatsınlar.

Şimdi kitap defterler çocukların önüne bedavaya konuluyor, onların Eski Türkiye’sinde kayıt parası diye bir şey vardı, kayıt parasını yetiştiremeyen bir anneye, “Hanım hanım herkesin çocuğu okuyacak diye bir şey yok; memlekete hamal da lazım” diyen okul müdürlerinin okul bahçesinden kovaladığı anne-babaları anlatsınlar.

“Analar asker doğurur ama helikopter doğurmaz; bir şehit için bu kadar velvele yapmayın” diyen komutanları anlatsınlar. Gazetecilere buğday, şeker; hatta doğum oranları konusun da demeçler verip ülkenin her işine burnunu sokan generalleri anlatsınlar.

Ne interneti; memleketin yarısında elektrik olmayan ilçeler vardı onları anlatsınlar.

AÇIK HAVA HAPİSHANESİ: ESKİ TÜRKİYE

Eski Türkiye’de açık hava hapishanesi olan bir memlekettik. Cumhuriyet’in ilk yılları değil, kıtlık ve açlık zamanları olan 80’ler de değil, 90’lardan söz ediyorum sana. Daha dün sayılacak zamanlar.

Her 10 senede bir darbe yaparlardı. Her darbeden sonra ABD de tebrik eder, darbeci subayların, gazetecilerin kafalarını okşardı. Her darbenin arkasından “Bakın ne kadar da doğru bir iş yaptık” diyen cuntacı subay ve gazetecileri anlatsınlar.

Özal, “Fiber optik ağlar” dedi diye adamı Türkiye düşmanı ilan etmişlerdi. Neymiş “Fiber optik ağlar” lafı, “Demir ağlar” lafına karşı sinsi bir saldırıymış. Profesör geçinen aslında sıradan militan olan akademisyenler, “Fiber optik diye bir şey yok, Özal halkı kandırıyor; fantezi bu laflar” diye açıklamalar yapardı.

KITLIK VE AÇLIK CEHENNEMİ: ESKİ TÜRKİYE

Eski Türkiye dedikleri bu kardeşim. “Faili meçhul suikast” duymuyorsunuz şimdilerde biliyorum; ama Eski Türkiye’de “Faili meçhuller azaldı artık haftada 1 oluyor” diye manşet atardı gazeteler. Her sabah biri birini vururdu. Eski Türkiye dedikleri kıtlık ve açlık cehennemiydi. İşler kötüye gittikçe Ege Denizi’nde bir Yunan uçağı krizi yaşanır konu kapanırdı. Öyle ya Yunanistan’la savaş halindeydik güya.

Eski Türkiye’de “Milli Güvenlik” dersi diye bir ders vardı. Liselerde sınıflara subayla girer ayağa kalkıp hazır ol vaziyetine geçerdik. “Yunan düşman, Kürtler düşman, herkes düşman” diye beynimizi yıkarlar; korkutarak diktalarını ayakta tutarlardı.

Eski Türkiye defansif, köhne bir ülkeydi. Dışa dönük hiçbir olayda ilk hamleyi yapan Türkiye ol(a)mazdı. Dış dünyanın, bilhassa da Batı’nın talimat ve konumuna göre “yancı” rolünü oynar ona göre pozisyon alırdık. Bütün bu rezil hali “Aman söz dinleyelim bize kızmasınlar” dedikleri güya diplomasi ezikliğini anlatsınlar.

ESKİ TÜRKİYE’YE KENDİNDEN UTANMAYI ÖĞRETTİLER

Eski Türkiye’de halk bilhassa gençler, medya ve devlet tarafından sürekli örselenirdi. “Yapamazsın, sen kimsin; haddini bil, otur oturduğun yerde” aşağılık kompleksleri sever politikasıydı. Herkesin üç hedefi vardı; Turizmci ol, Batı’dan gelen üstün beyazlara ucuza hizmet et, patates ek ve magazin izle. Kendinden utanmak zorundaydın Eski Türkiye’de. Müslüman olduğundan utan, Anadolulu olduğundan utan, Kürt olduğundan utan, Alevi olduğundan utan, utan utan ve hızlıca kendini bir Avrupalı’ya beğendirmek için maymuna dön. Baştan sona bundan ibaret olan Eski Türkiye’yi anlatsınlar.

FİLDİŞİ KULELERİNDEN DÜŞEN CADILAR

“Kasetle ne kadar da mutluyduk, bu sakızı hatırlayanlar beğensinler” diye ideoloji mi olur; böyle ideal mi olur? Böyle devlet mi idare edilir? Açıkça ifade etmeliyiz ki, “Eski Türkiye’yi istiyoruz” diye dolaşanların hepsi; istisnasız hepsi yıkılan fildişi kulelerinden düşen cadılardır. Eski diktatörlüklerini arıyorlar. Kime oy verdiğin umurumda değil, tek söyleyeceğim paçanı kaptırırsan geleceğini, topraklarını, üretimini ve bütün umutlarını gasp etmeye hazırlanan “Eski Türkiyeciler”, önce şerefini ve onurunu elinden alıp her gün “Haddini bil” diye kafana vuracaklar. Haddini bilme Türkiye, sana şekil vermeye çalışanlara haddini bildir...

Erem Şentürk – Diriliş Postası

adminadmin