Kültür
Giriş Tarihi : 24-02-2019 09:00   Güncelleme : 24-02-2019 09:19

Gizli Örgütlerin “Göz”ü

Gizli Örgütlerin “Göz”ü

İllüminati, Masonlar, Opus Dei, Kuru Kafa ve Kemikler, Tapınak Şövalyeleri, Trilateral Komisyonu, Ku Klux Klan, Bohemian Kulübü, Gül Haçlılar Örgütü, Majestikler, Thule Society, Bilderberg, Ordo Templi Orientis... Şu veya bu... İrili ufaklı bir sürü uluslararası gizli örgüt var!Bu belli bir şey.

İşin ilginci bu örgütler hakkında adeta bir dedektif hassasiyeti ile uzmanları tarafından araştırmalar yapılmakta... Ve bunlar bunca gayretkeş çalışmalara rağmen bir türlü “bulunamamakta”lar!..
Hatırlayın, bir zamanlar Harun Yahya ismini kendine layık gören Adnan Oktar “Yahudilik ve Masonluk” kitabını yazmış, herkesin “vay be” diyeceği saklı gerçekleri(!) gün yüzüne çıkarmıştı.

Böylesi gizemli örgütlerin dehşetengiz yapıları tezgâh arkasındaki mutfaklarda, içine her çeşitten kıvam tutturucu çeşnilerle birlikte yoğrula yoğrula itina ile servis edildi...

Tabiî yersek!
Ama, maalesef biz istemesek de kendini bu meselelere duyarlı ve onlarla mücadele ettiğini zanneden kimilerine sindire sindire yedirdiler!..

 “Tuhaf bir şey, ‘onu yapma, bunu yapma, şunu yapma’ falan derken, çok sonra Üstad ile olan beraberliğimiz sırasında ben bir takım şeyleri Üstad’a söylerken bu mevzuyu da sıkıştırdım: ‘Üstadım bu Yahudi oyunudur, o mason oyunudur derken iş öyle bir tuhaf oldu ki, acaba kimse bir şey yapmasın diye bunları da mı Yahudi yayıyor?’ Bu ucuzculuk içinde birinin bir kitabı çıkmıştı, Yahudilerle uğraşan birinin... Diyor ki: ‘Şunu yapınca Yahudi çıkar, bunu yapınca Yahudi çıkar’ sonra şirketleri sıralıyor.” 

Ve sonra bir de baktık ki, Masonlarla mücadeleye kendini adadığını zannettiğimiz Harun Yahya ve gibileri, herkesin gözünün önünde birden bire Mason oluvermiş!

Niye?
Niçinini kendisi daha iyi bilir tabiî...
Ama, onda yanıldığını görenler için başkaları oltalarının ucuna taktıkları yemlerle sırada beklemektedir!..
Nam-ı diğer İslamoğlu diye bir zat vardı ya, hatırlatalım, onun da “Yahudileşme Temayülü” diye bir kitabı vardı. Şimdilik buraya bir mim koyalım!
***
Gizli örgütler sıralamasında en tehlikelisi hangisi acaba? O mu, bu mu, şu mu? 
Hemen hemen hepsinin ortak sembolü gibi sunulan ve üçgen içinde, piramidin en tepe noktasında yer alan “göz” acaba neyin nesidir?
“Her şeyi gören göz!”
İllüminati!..

Ara ki bulasın! Dedektifler harıl harıl çalışıyor! Bulsalar canına okuyacaklar, iflahını kesecekler! Ama yok! Bir türlü bulamıyorlar!

Gizli örgüt ya! Nasıl bulunsun? O iş öyle kolay değil ki!.. Emek ister, sabır-sermaye ister, özverili çalışma ister. Onlarla mücadele kolay mı?

Kolay, çok kolay!
Görmüyor musun? Herkes tutturmuş bir yol gidiyor işte.
Mücadele ediyorlar!..
***
90’larda Konya’da mukim bir hoca vardı. (Hâlâ var.) Dergisine, “İslâmî Dergi” logosunu uygun görmüş, (öyle yazınca İslâmi dergi oluyor zahir) vaazları ile meşhur bir zat. Çıkardığı dergide zaman zaman Humeyni meddahlığı yapmaktan da geri durmuyor. O zamanlar “Allahuekber Humeyni rehber” diyenler pek revaçta.

Bizim hoca, bir vaazında, televizyon yayınlarını kastederek, “evinin çatısında anten gördüğüm evlere girmem” diyor. O zamanlar sadece TRT televizyonu var ve tek kanal... “Hocaefendi” zararlı neşriyata meyli önleyecek ya! Böyle bir usul ile halkı aydınlatıyor!..

Lider etrafında halkalananlar, içine düşürüldükleri zilletten kurtulmak için sadakatle çalışıyor! Böylesi hocalar da doğruları söyleyenler olarak köşe başlarını tutmuş, mahir bir işportacı edasıyla dâvâ bezirganlığı yapıyorlar!

“Şimdi ne var bunda?” Denilebilir.
Doğrudur. Bunda bir şey yok! 
Mevzu başka! Konumuz gizli örgütlerdi değil mi?

Oraya varmak için bu duraktan geçmek zorundaydık! Hocaefendi ve gibileri mücadele ediyorlar ya! Mücadelenin seyrini takip açısından verdiğimiz misal önemli.

Hoca’nın Humeyni övgüsü ile dolu “İslâmi Dergi”nin arşivleri ziyaret edilebilir. Merak edenler için şimdilik bu bir kenarda duradursun!

Gizli örgütler mevzuunu deşelemeye devam edelim! Adı üstünde gizli! Niye gizli? Sadece kendilerinin bildiği bir gayeyi gerçekleştirmek için gizliler!

Tamam, ama bu işin gizlisi saklısı kalmamış ki! Her şeye onlar hâkim!

İllüminati dediğin şey ise, bütün dünyada ‘ONLARIN YÖNETİMİ’dir. Onların nizamı, onların düzeni, onların sistemi!.. Bu sistem içerisinde yaşayan herkes onların görüş alanı içerisindedir! Gizli örgütlerin gözü bu “göz”dür!
Öyle mi, değil mi?

Bugün, her şeye hâkim olduğunu zannettiğimiz liderlerin, devlet değirmenini döndürmek için nelere boyun bükmek zorunda olduklarını görmemek mümkün mü?

Onları istemedikleri şeyleri yapmaya mecbur bırakan önemli saik nedir? Sadece buradan hareketle bile Türkiye dâhil, bütün dünyada yaşananlara baktığımızda, bu işin böyle olduğu gerçeğini kavrarız.
ABD yönetiminin Venezüella operasyonu bir yana, Suudi hanedanının hali öbür yana, Mısır’ın Sisi’si sarayda, halkın adamı Mursi zindanda! Bir güç(!) her yerde, hep devrede! Hep devrede!

İşte tam bu nokta, gizli örgütlerin buharlaştığı nokta. O kadar açıktırlar ki, artık görünmezler. Kendilerini aratırlar! Dolaylı veya dolaysız yollarla uyanması gerekenleri oyalarlar uyuturlar. Başörtüsüne özgürlük istersin, Ayasofya açılsın istersin onlardan. Evinde televizyon seyretmeme başarısını gösterirsen kazandı sayılır! Çünkü hoca gibiler öyle dedi. Ve sen sana denileni yaptın sadece...

Böyle böyle, onlar hep perde gerisinde dururlar! Hemen herkesin dikkatini kendilerine çekerler. Nede olsa toplumun ‘görünmeyen önderleri’dirler. Onlar, yeri geldiğinde otoriteye meydan okuyan ve statükoyu zorlama ihtimali olanları sınamak için, kendi ‘anti’lerini sahaya sürerler... Anti terör uzmanıdırlar.

Kendi adamlarını pohpohlayarak, “işte aradığınız lider bu!” derler. Ona karşı imiş gibi duran başka birini de “muhalif”miş ayaklarına yatarak onun karşısına dikerler. Kendilerinden olmayanları ilerde gereğini yapmak için tespit/teşhis ederler.

Böylece elitlerin saklı gücüne isyan potansiyeli taşıyanlar, muhalif şemsiyesi altında toplandıktan sonra, çeşitli yöntemlerle ya pasifize veya imha edilir.

Bu yöntemler noktasında o kadar mahirdirler ki! Şeytana bile pabucunu ters giydirirler! Zaten ‘satanist’ler ya!

(Fethi Okyar’ın “Serbest Cumhuriyet Fırkası”, “Menemen vak’ası”, Işid curcunası, Selefi akım tantanası, Vahhabi çıkarması, Abduh Afgani tilmizliği, Mealcilik, Kur’an Müslümanlığı tezgahı, Cılık/culuk say sayabildiğin kadar hepsi...)

Bütün tedbirlere rağmen kontrol altına alıp, imha edemedikleri bir hareket olursa onun da icabına bakmanın yollarını denerler...

Şantaj, para ve istikbal vaadi ile devşirdikleri kimi “model” adamlara, gerektiğinde o hareketin fedaisi imiş gibi hareket etmesi gayesi ile “rol” verirler. Önünü açar “yol” verirler!

Kontrolü edemedikleri gücü, içerden devşirdikleri elemanlar vasıtasıyla cazibe merkezi olmaktan çıkarıp zayıflatırlar. Aleyhte propaganda mekanizması ile sürekli aşağılar ve hiç olmayan bir şeyi varmış gibi göstererek etkisini kırarlar... Kırmaya çalışırlar.
***
Burada bizim açımızdan yeni bir şey yok. Sahib olduğumuz her şeyi önce Allah’a, sonra Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na borçluyuz. Ve Kumandan, İBDA sistematiği sayesinde bu tür örgütlerle nasıl mücadele edilmesi gerektiğinin yapı taşlarını döşemiş, bunun bedelini de şehid edilerek ödemiştir. Onun ortaya koyduğu fikriyatın gizli bir gündem maddesi de yoktur.

İBDA’nın “önce devlet!” demesindeki hikmet buradadır!
 
*Salih Mirzabeyoğlu, Adalet Mutlaka Konferansı.

Kerim Bozdağ


Baran Dergisi 631. Sayı

adminadmin