Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 19-04-2021 08:21   Güncelleme : 19-04-2021 08:21

Hadi gelin bu ramazan gidelim birilerinin kapılarını çalalım!

Bugün size anlatacağım hikâyenin başrol kahramanları 4 üniversiteli kız arkadaş. Üçü bir araya gelip bir gün iftar yapalım diyorlar. Bir evde buluşuyorlar, çok güzel bir iftar geçiriyorlar. Eğleniyorlar, gülüyorlar, sonra diyorlar ki:

Hadi gelin bu ramazan gidelim birilerinin kapılarını çalalım!

-Bir eksiğimiz var, Mediha yoktu bugün, yarın gidelim, çat kapı kapısını çalalım. Ona iftara gidelim. diyorlar.

Mediha çalışkan bir üniversite öğrencisi, hatta arkadaşları dersten kaçıp Gülhane parkına gitmek istediğinde o bir şekilde onları ikna edip derse getirmeye çalışıyor.

Ertesi gün, 3 kız arkadaş Mediha’nın evine gidiyorlar, tabi kapıyı çalacaklar, Mediha kapıyı açacak. Çok güzel bir karşılama, şaşıracak, mutlu olacak, beraber iftar yapacaklar bir sürü hayalleri var.

Kapıyı çalınca, Mediha' da  kapıyı açınca bütün hayaller bir anda sönüyor. Mediha şok olmuş bir vaziyette onlara bakıyor, neden geldiğiniz? ne işiniz var burada? gibi bakıyor aslında biraz. O sırada, arkadaşlardan bir tanesi havayı biraz yumuşatmak için,

-Ooooo, İçeriden çok güzel kokular geliyor, yoksa annen kadayıf mı yaptı?

O sırada Mediha’nın annesi kapıya geliyor, Mediha biraz mahcup, biraz sıkıntılı,

-Anne, Sınıftan arkadaşlarım iftara gelmişler bize, diyor. Annesi ise buyur ediyor içeriye,

-Buyurun diyor.

3 kız arkadaş içeri geçtiklerinde gördükleri manzara bir anda bütün heveslerini bütün heyecanlarını bitiriyor, çünkü yerde eski bir halı, halının üzerinde tahta bir sofra ve sofranın etrafında 4 küçük çocuk ve sofranın üzerinde ise bir tepsinin içinde bayat ekmeklerden yapılmış ekmek makarnası var. 4 küçük çocuk misafirleri görünce hemen kaçışıyorlar, belki üzerindeki eski elbiseden utanıyor birisi, belki birisi üzerindeki pijamadan utanıyor, ama bir anda dağılıyorlar.

Sonra iftar vakti geliyor, iftar vakti geliyor ama 3 kız arkadaş eve geldiklerine bin pişman, o ağızlarına aldıkları her lokma, o yumuşak ekmekler boğazlarından demir gibi geçiyor.

-Ne yaptık, niye geldik, keşke gelmeseydik! diyorlar içlerinden, ama gelmiş bulunuyorlar bir kere.

Mediha’nın annesi sırf durumu kurtarmak için diyor ki;

-Aslında ben bugün tarhana yapacaktım, aslında kıyma almıştım ve köfte yapacaktım ama işte tüpçü tüpü geç getirdiği için yapamadım. Diyor. Bunu duyan küçük çocuk, evin en küçüğü, gerçekten bunlar var mıydı bizim dolabımızda? diye mutfağa koşuyor. Dolabı açıp bakıyor, bakıyor ki hiç birşey yok, bir öfke ile dolabı kapatıyor ve annesine kızarmış, dolgun gözlerle bakarak sofraya tekrar oturuyor.

O gün 3 kız arkadaş o sofradan nasıl kalkıyorlar, eve nasıl dönüyorlar bilemeyiz ama gidişleri sanki düğüne gider gibi, dönüşleri sanki bir cenaze evinden döner gibi.

Evlerinde sahura kalkıyorlar, sahura kalktıklarında boğazlarından hiçbir şey geçmiyor, hatta bir arkadaşın gözyaşları önündeki yemek tabağına damlıyor ve ertesi sabah okula gittiklerinde ilk teneffüs bir araya geliyorlar durumu anlatıyorlar.

Diyorlar ki:

-Boğazımızdan hiçbir şey geçmiyor. Çünkü orada bir ev var ve o evde bir çocuk. Ne yapalım? Bir şeyler yapalım, Mediha ya yardım edelim. Acaba para mı versek, parayla mı destek olsak? Ama Mediha onurlu bir insan para vermek onun onurunu kırar. Kaş yapalım derken göz çıkarmayalım, diyorlar ve kendi aralarında bir karar veriyorlar. Mediha’nın evinin bulunduğu bir markete gidip marketçiyle küçük bir anlaşma yapıyorlar. Diyorlar ki:

-Biz size bir miktar para verelim, siz bununla  bir ramazan kumanyası hazırlayın, onların evine götürün, sanki sizin böyle bir kampanyanız varmış,  Ramazanda böyle bir güzellik yapıyormuşsunuz gibi götürün. Gerçekten bunu da yapıyorlar, marketçi bunu götürüyor Mediha’nın evine, bırakıyor Ramazan kumanyasını.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Recep YAZGANRecep YAZGAN