Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 01-01-2021 07:00   Güncelleme : 01-01-2021 07:00

İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır!

Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile bir dönem kader arkadaşlığımız olmuştur. Aynı davada aynı saflarda ve birlikte mücadele ettik. Birçok hüzün ve acıyı birlikte yaşadık. Fakat ne yazık ki artık kendisine ulaşamıyor derdimizi anlatamıyoruz. İnşallah bu yazı sayesinde çok önemli gördüğüm iki hususta olumlu ilerlemeler kaydedebilir. Birinci konu askeri vesayet ile ilgilidir.

İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır!

1990’lı yılların sonuna doğru Necmettin Erbakan Başbakan olduğunda darbeci generaller küplere binmişti. “Bu ülkeyi Başbakan değil biz idare ediyoruz” dercesine Türk Silahlı Kuvvetlerinde akla ziyan işler yapılmaya başlamışlardı. “Gözünün üstünde kaşın var” misali “eşinin üstünde başörtüsü var” denilerek binlerce askeri ordudan atmaya başlamışlardı.

Başbakan Erbakan darbecilerin zorbalıklarından bunalarak tarihe geçen “28 Şubat 1997” kararlarını imzalamak zorunda kalmıştı. Arkasından benim de içinde bulunduğum binlerce asker Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararı ile ordudan atılmaya başladı.

Daha önce de YAŞ kararları ile ordudan atılmalar vardı. Fakat ilk kez yüzlerce dosya Şura’nın önüne geliyor ve yargıya kapalı olduğu için darbeci generaller her türlü hukuksuzluğu acımasızca yapabiliyorlardı. Başörtüsü gibi tamamen özel hukuk çerçevesinde ele alınması gereken ve Anayasanın tanıdığı din ve vicdan özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken kurallar ayaklar altına alınmıştı. Görevinde çok başarılı subaylar da dâhil olmak üzere kimsenin gözünün yaşına bakılmadan büyük bir tasfiye operasyonu düzenlenmişti.

Başbakan Erbakan gelen tepkileri bertaraf etmek için “onlar ordudan ayırır biz belediyelerde işe alırız” diyerek benim de içinde bulunduğum 30 resen emekli askeri İstanbul Büyükşehir Belediyesinde göreve çağırmıştı.

Bu dönemde Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan çok büyük hizmetlere adım atıyordu. Ben de Müdür Yardımcısı olarak Belediyenin çeşitli kurumlarında hizmet ettim. Bu durum darbeci generalleri çileden çıkarmıştı. Öyle ki ordudan resen emekli edilen bizlerin “memur olamayacağını” iddia ederek; medyanın da yardımı ile linç kampanyası düzenlemişlerdi.

Bu düşmanca tutum karşılığında Türkiye sınırları içerisinde hiçbir belediye bizim gibi emekli edilen askerleri istihdam etme cesareti gösterememişti. Bir iki tane istisna var ise de onlarda direnemeyip memurluktan ayırmak zorunda kalmışlardı. Fakat Başkan Erdoğan, ısrarla bizim görevde kalmamızı istiyor bütün saldırıları göğüslemeye devam ediyordu.

Bu dönemde İstanbul tarihinin en güzel belediyecilik hizmetlerini gördü. Burada gösterilen halka hizmet tarzı sayesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan halkımızın güvenini kazanmıştı. Belki de buradaki başarılarından dolayı girdiği bütün seçimleri kazanarak tarihte ender devlet adamlarına nasip olan bir noktaya ulaştı.

Elbette darbeci generaller ve ABD’ye uşaklık eden Siyonist guruplar, sendika, işveren, medya çeteleri bu durumdan çok rahatsızdı. Sonunda amaçlarına da ulaşarak Erdoğan’ı Başkanlıktan indirmeyi başardılar. Askeri vesayet sisteminin kendilerine sağladığı imkânlar sayesinde Başkan Erdoğan’ı bir şiir okudu diye hapse atılmıştı.

Yerine gelen Ali Müfit Gürtuna isimli şahıs darbeci generallere boyun eğerek İstanbul Büyükşehir Belediyesinde benim gibi çalışan 30 civarındaki arkadaşımızın işine son verdi.

Erdoğan’ın başına gelen kendisi için aslında bir felaket değildi. Tam tersine; halkımızın Erdoğan’ı lider olarak tanıması için iyi bir fırsat olmuştu. Nitekim hapis cezasını çektikten sonra yeni kurulan Ak Parti’nin Genel Başkanı oldu. Bundan sonra da çok az kimseye nasip olan devletin en üst kademesinde yöneticilik yapmaya başladı. Halen de bu görevini başarı ile yürütmektedir.

Bizler için ise kader ağlarını bir başka şekilde örmüştü.  Her birimiz yurdumuzun hatta dünyanın bir tarafına dağılmış Allah’tan rızkımızı aramaya bakıyorduk. Zira hepimizin bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi ve yakınları vardı. Benim gibi denizci askerler gemilerde çalışıyordu. Diğer arkadaşlarım ise ya kendiişlerini kurmaya ya da ücretli olarak çeşitli özel sektör kuruluşlarında çalışmaya başlamışlardı.

Bu arada hukuk mücadelemize devam ediyorduk. Emekli edilen askerlerin memur olarak çalışabileceğine dair mahkeme kararını çıkarmayı başarmıştık. Fakat daha önemli olan Adaleti Savunanlar Derneğini (ASDER) kurarak darbeci generallerle mücadelemizde önemli bir adımı atmış olduk.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Recep YAZGANRecep YAZGAN