Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 23-04-2017 13:32   Güncelleme : 23-04-2017 13:32

Islak Kentin Sakinleri Ve Mihrak Laleleri

Bir öneri ile başlamak istiyorum söze: Gel elimizi ateşe beraber uzatalım, yaralarımızı beraberce dağlayalım, ağlayacaksak da birlikte ağlayalım! Beraber gürleyip, beraberce suskunluğun hüznüne bürünelim.

Islak Kentin Sakinleri Ve Mihrak Laleleri

Işıklı caddelere inat, zifiri karanlık arka sokakların çığlığıyım ben, korkacaksan duyacağın çığlıklardan, duramayacaksan bir cümlem ile estireceğim fırtınaların önünde, zorlama hiç kendini bir başka zaman okursun beni!

Bunca sözden sonra ola ki es geçse idin aklın burada, bende kalacaktı. Ne iyi ettin devam etmek ile. Hadi rast gele o zaman oku da kurtul benden.

 Hayatın bir noktasında buluşan iki yabancıyız. Şimdilik!

Görmüyorum fakat tahmin edebiliyorum! Elinde gazeten muhtemelen daha afyonun patlamamış, gözün önce resme sonra başlığa takıldı. Yeni bir yüz, yeni bir ses!

-Dur bakalım ne diyor dedin!

-Demem o ki;

İnsanoğluyuz, dört kapının önünde sürüyor yolculuğumuz. Kazasız belasız, hakikat kapısının kilidini bulabilme gayretimiz. Kırk makamın içinden süzülüp, bazen utanarak bazen gururlanarak menzile ulaşma telaşımız. Dünyaya gelmişiz bir kere çaresi yok, yolu bitireceğiz. Dünya! Acımasız, sert, ahdi dert hali. Neresinden anlamaya çalışsan nafile. Gölgelerin oyunu kolay anlaşılır gibi değil.

İnsanız eksiğiz, anlamaya aklımız perdeli, ondandır doğru kapının önüne gelene kadar birçok kez yanlış kapıları çalmamız. Hayat bu! Bu kadar karmaşık bu kadar basit. Yolumuza yarenlik ederken gaflete gelip saparsak yoldan, hemen yargısız infaz etme beni. Hakikat tekse de rivayet çoktur, senin sözünü de dinlerim. Hata kullara mahsustur deyip affederiz, affedelim.

 Sen de halen dünyanın yaşanabilir bir yer olduğunu düşünenlerdensen bendensin demektir. Öyle ya kaç saf yürekli insan kaldı ki bunun böyle olduğunu düşünen. Olsun! Gel biz seninle güneşi önce kendi içimizde doğuralım sonra dünyanın ölmüş çiçeklerine el birliğiyle can verelim.

Seyir defterimiz karalandıkça ne olaylara tanık olacak, ne duyguların ateşinde yanıp, saklı günahların gizini paylaşacağız, kim bilir kaç düşüncemiz kanlı_ bıçaklı düşman kesilecek! Aldırmayalım. Göçebe misali yolumuza devam edelim. Önde “Fareli Köyün Kavalcısı” arkada biz, yol bizi nereye götürürse. Onuncu köyden kovulmaları göze alarak.

Isındık birbirimize farkındayım. Sıcak kalpten soğuk söz çıkmaz sende bilirsin. Kelimelerimle ısıtamadıysam halen seni, sen iyisi mi kendine bir çay söyle.

Keşke gerçek olup fırlayıversem karşına bir çay da bana söylesen. Dertleşsek uzun uzadıya. Şimdi böylesi sana da haksızlık!

Ben kurdeşenlerimi döküp, ağzımda ıslatamadığım baklayı da eline verip çekileceğim köşeme. Seni dinleme zahmetine bile girmeden.

Adaletsizlik var mı bu işte?

Var! Söz söyleme sıranı bekleyeceksin çaresiz. Tıpkı benim gibi.

Okudum, okudum anlamadım. Sorguladım anlatamadım! Ya da anladıklarım anlatılanlara uymadı!

Dönüp baktım arkama ne kavalcı var ne köy! Tıpkı senin gibi.

Oysa anlayamadığımız; cevap vermek zorunda olduğumuz kişi, yalnızca kendi benliğimiz, bir tek kendi vicdanımızmış çok zaman sonra anladım! Hayatın kör noktalarında ışık yine kendi içimizdeymiş!

-Ne oldu hasta mısın? Yüzün pek bir beyazımsı! Daha da beyazlayacak. Oysa bunlar sadece önsözdü. Tanışmamızın hatrına. Yani anlayacağın daha başlamadık söze. Tanışıklık gerek ya sohbete o fasıl bizimkisi.

-Yüzünüzde kırık bir tebessüm gördüm sanki! Bir şeyler mi kıpırdadı içinizde?

Şimdi fark ettim kıpırtı içinizde ki isli lambanın, söndü sönecek fitilinin oyunu!

Kahkahalarla gülüyorum kendime. İlahi ben 21.yüz yılda gaz lambasının işi ne?

Hissedebiliyorum sende gülümsüyorsun. İlk sıcaklık, ilk dokunuş diyelim kalpten kalbe.

 Kurulu çarkın çemberine çomak değdirmek hayra alamet değilse de dokunacağız ara ara. Amacımız düzen bozup kafa karıştırmak olmasa da! Arı yuvalarına değnekle yaklaşmayı göze alan taliptir deriz iğnesine de!

Düşün bakalım bir daha ki buluşmamıza kadar!

Günahlarını, sevaplarını, noksanlarını kendine itiraf edebilecek kadar faziletli misin sende?

Hayatın zorluklarına karşı hayatı ve insanları sarıp sarmalayabilecek sevgin var mı yine de?

Sessiz serzenişlerini duyar gibiyim. Nerden çıktı bu karşıma diyen sesin geldi bana, dert etme!

Kasvetlendin biraz sanki. İçin mi karardı? Oysa üç_ beş satır önce de gülümsemiştin hatırla!

Demem o ki; Yeri gelir kahkahalarla güleriz ağlanacak halimize, yeri gelir ağlarız mutluluktan sebep illegal duygularımızla. Tabuları yıkar, klişe düşünceleri zincirler, bakarız keyfimize.

Bir şeyler şekillendi sanırım beynimizde. Aramızda ki kağıttan duvarı kaldırıp cam paravan koymaya çalıştım kelimelerce, her satıra bir ayna yerleştirip, bir daha ki görüşümüz yüz yüze olsun diye.

Bundan sonrası için ne söylesem yalan olur. Her kalemin kendine özgü bir yazma stili vardır. Benim kalem çoğu zaman beni bile dinlemez. “Kısa keselim Aydın havası olsun” diyemez, gördünüz işte.

 Her konu kendi sertliğinde kimi zaman sakin sakin akacaktır, kimi zaman da kuş taşa çarpıp ölecektir! Kervan yolda düzelirmiş diyelim, her pazar randevulaşalım seninle. Bir daha ki pazara kadar, hoşça bakın zatınıza öyleyse…

adminadmin