Yüz yıl sonrayı düşünüyorsan, insan yetiştir.
Bu yazı; batı dünyasında başarısıyla kendini var eden Oxford Üniversitesinden, eğitim tecrübesinden ve bu tecrübeden istifade imkânı olabilir mi düşüncesiyle kaleme alınmıştır.
Oxford Üniversitesinin tarihçesinden kısaca bahsedecek olursak;
İngiltere’nin Oxford şehrinde bulunan Oxford Üniversitesi, dünyanın en eski ve en prestijli üniversitelerinden biri olarak kabul edilir.
Tarihçesi 11. yüzyıla kadar uzanır ve o dönemde burada bilginler tarafından eğitim verilmeye başlandığı; 12. yüzyılda ise çeşitli kolejler kurularak farklı disiplinlerde eğitim gerçekleşmiştir.
Oxford’da öğretim 1096 tarihinde var olsa da, üniversitenin ne zaman kurulmuş olduğu kesin değildir. Üniversiteye Kral III. Henry döneminde bir kraliyet imtiyâznâmesiyle birlikte 1209 yılında öğrencilerin Oxford halkıyla yaşadıkları anlaşmazlığın boyutu şiddete varınca bazı öğrenciler Cambridge kasabasına kaçmış, zaman içinde burada Cambridge Üniversitesini kurmuşlardı.
Bu yüzden 1820’li yıllara kadar Oxford kardeşi Cambridge ile birlikte üniversite imtiyazını taşıyan ve üniversite adını kullanan iki kurum olmuştur. Böylece öğrenciler erken dönemlerden itibaren kökenleri üzerinden iki “ulus”a ayrılmışlar:
Bunlardan biri Kuzey (Kuzeyliler ya da Boreales, Trent Nehri‘nin kuzeyinde yaşayan İngilizler ile İskoç halkı), diğeriyse Güney (Güneyliler veya Australes, Trent Nehri’nin güneyinde yaşayan İngilizler, İrlandalılar ve Gallerliler) idi. Bununla birlikte Dominikanlar, Fransiskanlar, Karmelitler ve Augustinusçular gibi pek çok manastır tarikatı da 13. yüzyılın ortasında Oxford’a gelmiş, söz sahibi olmuş ve öğrenciler için binalar yaptırmışlardı. Aşağı yukarı aynı zamanda, hayırsever kimseler kendi kendini yöneten kolejler kurmaya başlamıştı. 1249 yılında William of Durham tarafından kurulan University Kolej, bir İskoç kralının babası olacak John Balliol’un kurduğu Balliol Kolej bunlardan sayılabilir. Lordlar Kamarası başkanı ve Rochester Piskoposu Walter de Merton, üniversite hayatına dair bir yönetmelik kaleme almış, kurduğu Merton Kolej bu anlamda Oxford’daki benzer kurumlar ve Cambridge Üniversitesine örnek oluşturmuştur. Bu tarihten itibaren öğrenciler giderek manastır yönetimindeki binalardan ayrılıp kolejlerde yaşamayı tercih etmeye başlamışlardır. Oxford’un 39 kolejinin her birinin kendine özgü bir çekiciliği vardır ve bazı Oxford kolejlerinin mimari ve doğal güzellikler açısından diğerlerinden biraz daha ilgi çekici olduğu inkâr edilemez.
Daha sonra 1333-34 yıllarında, Oxford’dan memnun olmayan bir grup akademisyenin Stamford, Lincolnshire‘da bir üniversite kurma teşebbüsü, Kral III. Edward‘a bir dilekçe sunan Oxford ve Cambridge üniversitelerince engellendi. Bu tarihten itibaren, İngiltere’de, Londra da dâhil olmak üzere yeni üniversite kurulması 1820 yılına kadar yasaklandı; bu nedenledir ki, Oxford ve Cambridge ülkede eğitim konusunda batı Avrupa ülkelerinde pek görülmeyen türden bir tahakküm sahibi olmuştur. Bu noktada Oxford Üniversitesi hakkında çok şaşırtacak ilginç bilgi üniversiteye 1878’e kadar kadın öğrencilerin girmelerine izin verilmediğidir. İlk kez 1884’te sınavlara girmelerine izin verilen Oxford’da kadınların 1920’ye kadar diploma almalarına ise izin verilmemiştir.
Oxford Üniversitesi, kadınların 1959’da tam üniversite statüsüne sahip olmalarını sağlamıştır ve ardından üniversite, 1974’te resmi olarak karma eğitime geçmiştir. Üniversite 12. yüzyıldan günümüze ara vermeden eğitime devam etmektedir. Günümüzde de 150.000 civarındaki nüfusu olan şehre rengini veren bir üniversitedir.
Bütün bu bilgilerden üniversitenin oluşum sürecinin kolay gerçekleşmediği sosyal, kültürel ve dinsel sıkıntılarla birlikte var olduğu görülmektedir. Oluşum süreciyle ilgili bilgileri özetleyecek olursak;
Orta çağ döneminde üniversite büyüyerek ün kazanmış ve Avrupa’nın dört bir yanından öğrencileri çekmeye başlamıştır. Eğitimin hemen hemen bütün yönleriyle ilgilenen kolejler bu dönemde kurulmuştur. Burada çokça bahsedilen kolej termini hakkında daha iyi anlaşılması için bilgi vermekte fayda vardır. Oxford Üniversitesi bağlamında, “kolej” terimi, kelimenin ortak anlayışından farklı olabilecek benzersiz bir anlama sahiptir. Oxford Üniversitesi, her biri kendine özgü tarihi, yönetimi ve karakteri olan yarı özerk kolejlerden oluşan bir federasyondan oluşur. Bu kolejler, üniversitenin temel organizasyon birimleridir.
Oxford Üniversitesi’ndeki kolej kavramını bir yabancıya anlatırken şöyle diyebilirsiniz: Her biri kendi içinde akademik ve sosyal topluluk olarak işlev gören bir dizi bağımsız kuruluştur. Oxford Üniversitesi bu yüzden kolej tipi üniversite yapılanmasının en iyi örneğidir.
Bu modelde bir yanda öğrencilere diploma programları için dersler ve sınavlar sunan merkezi üniversite yönetimi, diğer yanda öğrencilere ibadet, yeme-içme, barınma, kütüphane, takviye dersler ve sosyal ortamlar sunan vakıflar şeklinde örgütlenmiş kolej yapıları vardır. Öğrenciler kolejlerde birlikte ibadet etmekte, yiyip içmekte, ders çalışmakta, tutorial adı verilen birebir dersler almakta ve üniversitenin sınavlarına hazırlanmaktadır. Akademik destek, sosyal faaliyetler ve hatta konaklama için ana üs haline gelen kolejler Oxford’daki genel üniversite deneyimine bir topluluk, dostluk ve akıl hocalığı duygusu katmaktadır. Oxford’daki kolej sisteminin, öğrencilerin hem tanınmış bir araştırma üniversitesinin kaynaklarından hem de daha küçük yatılı kolej topluluğunun birbirine sıkı sıkıya bağlı atmosferinden yararlandığı benzersiz akademik ortamına katkıda bulunduğunu belirtmek yönüyle de önemlidir.
Çoğu tarihsel olarak farklı Hristiyan tarikatlar tarafından kurulmuş olan kolejler, öğrenciler için bir tür cemaat aidiyeti sağlamıştır. Bu düzen 19. yüzyıl sonlarına kadar devam etmiş olup günümüzde ise kolejler öğrencilerine daha seküler aidiyetler sağlayan örgütler olarak varlığını ve ritüellerini devam ettirmektedir.
Her kolejin kendi fakültesi, tesisleri ve genellikle farklı bir akademik odağı veya geleneği vardır.
Aslında her bir kolej ayrı bir fakülte veya üniversite gibidir ve bunların bir araya gelip tek bir çatı altında birleşmesiyle Oxford Üniversitesi oluşmuştur. Bu yüzden kolejlerin isminin ötesinde mekanları, misyonları, görevleri itibariyle önemli bir işlevleri olduğu görülmektedir. Bütün bunlarda birlikte kolejlerin amacı, hedefi, işlevi, yapısı ve içeriği itibariyle iyi kurgulandığı, düşünüldüğü, nihayetinde Oxford Üniversitesi’nin onlar olmadan var olamayacağı ve üniversiteyi var eden önemle unsurlar yer aldığını söyleyebiliriz.
Üniversitekolej sisteminin arka planında bir yanda Hristiyan tarikatlarının çileci ruhban bir hayat sürmek üzere kurduğu manastır kültürü de bulunduğu belirtilmektedir. Diğer yandan Tarihçi George Makdisi’ye göre, 11. yüzyıl Bağdat Nizamiye Medresesi ve 13. yüzyıl Paris Üniversitesi karşılaştırmasına dayalı olarak ayrıntılı şekilde gösterildiği üzere kolej sistemi İslam medeniyetinin medrese sistemlerinden ilham alarak oluşturulmuştur. Bu görüşe göre, Avrupa’daki kolejlerde bu sistemin ortaya çıkışında medreselerdeki Muid adı verilen öğretim asistanlığı müessesesinin etkisi vardır.
Medrese terimi, Ortaçağ İslam dünyasında yükseköğrenim veren kurumları ifade ederken, Oxford Üniversitesi’nin kuruluşunda da benzer bir kolejlere dayalı yapı bulunuyordu. Gerek Oxford Üniversitesinin kuruluşunda önemli aktörlerin İbn Rüşd ve Endülüs etkisinin yoğun olarak hissedildiği Paris Üniversitesinde eğitim almış olmaları, gerekse kolej tipi üniversite yapılanmasını benimsemesi nedeniyle Oxford Üniversitesinin İslam medeniyeti ile köksel bir ilişkisi olduğu söylenebilir.
Oxford Üniversitesinin oluşum ve gelişim sürecine dair geçirdiği dönemler itibariyle malumata devam edecek olursak; Rönesans dönemi, Oxford’un entelektüel ve akademik çalışmaların merkezi haline geldiği bir dönemdir. John Wycliffe ve William Tyndale gibi önemli bilginler bu dönemde üniversite ile ilişkilendirilmiştir.
Reform ve iç savaş sürecinde ise, 16. ve 17. Yüzyılları içine alan süreçtir. Bu dönem İngiltere’de dini ve siyasi sarsıntılar yaşandığı dönemlerdir ve bu durum Oxford Üniversitesini de etkilemiştir. Bütün zorluklara rağmen Oxford Üniversitesi etkili bir kurum olarak varlığını sürdürmeyi başarmıştır.
Aydınlanma ve Modernizasyon süreciyle 18. yüzyılda üniversite büyümeye ve modernleşmeye başlamıştır. Bilimsel toplulukların kurulması ve akademik disiplinlerin genişlemesi bu dönemde gerçekleşmiş, bu da üniversitenin gelişimine önemli ve büyük katkıda bulunmuştur.
Bütün bu anlatılanlarla birlikte daha kategorik sayılabilecek bir görüşe göre, Oxford üniversitesinin tarihini üç önemli kırılmayı içeren dört dönemde incelemek mümkündür. Birinci dönem Katolik Üniversite (1100-1534) dönemidir. Bu dönemde üniversite kendine has özelliklerini korumakla birlikte Avrupa’daki diğer üniversiteler gibi Katolik kilisesi ve din adamı sınıfı tarafından yönlendirilmiştir. Anglikan Üniversite (1534-1845) adı verilen ikinci dönemde Oxford Katolikten Protestan bir üniversiteye geçmiş ve rahiplerden olduğu kadar meslekten olmayanları ağırlamaya başlamıştır. Emperyal Üniversite (1845-1945) şeklinde tanımlanan üçüncü dönem ise Üniversite’nin bir Anglikan tekeli olmaktan vazgeçtiği ve İngiltere ve İngiltere dışında imparatorluğa ve ABD’ye uzanan bir misyonerlik misyonuyla büyük ölçüde seküler bir kurum hâline geldiği dönemdir. 1945’den günümüze kadar devam eden süreç ise Dünya Üniversitesi olma dönemidir. Bu dönüşüm İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında çıkan sosyal ve teknolojik devrim tarafından hızlandırılmıştır. Oxford, kendisini yüksek kaliteli bir liberal sanatlar kolejinden modern bir araştırma üniversitesine dönüştürmüştür.
Oxford Üniversitesi, 20. yüzyıl boyunca ve 21. yüzyıla kadar akademik başarı ve etkisiyle öne çıkmıştır. İki Dünya Savaşı sırasında da araştırmaları ve yenilikçi çalışmalarıyla önemli bir rol oynamıştır. Bugün Oxford Üniversitesi, çeşitli kolejler ve bölümlerden oluşur ve geniş bir akademik alanı kapsaması ve eğitim ve bilgi alanındaki araştırma ve etkisiyle hala büyük saygınlığa sahip olduğu görülmektedir.
Üniversitenin tanımaya vesile olması, misyonu ve işlevini ifade etmesi itibariyle Oxford Üniversitesi’nin dikkat çekici mottosuna da yer vermekte fayda vardır. Üniversite’nin mottosu, Orta Çağ’da bilimin dili olan Latince’de bulunan ‘Dominus Illuminatio Mea’ ifadesidir. Bu ifade ‘Tanrı benim ışığım’ anlamına gelmektedir. On altıncı yüzyılın ikinci yarısından itibaren kullanılan bu motto, üniversitenin armasında da yer almaktadır. Bu motto üniversitede genelde beşerî ve müspet ilimler üzerinde durulsa da, eğitimde dinden ve maneviyattan uzak durulmaması gerektiğine işaret etmektedir. Tarihi süreçte Kral’ın emriyle Osmanlı’ya giden her geminin bir kitap getirmesinin istenmesi, Oxford Üniversitesindeki Arapça derslerine katılımın tıp lisans öğrencileri ile beşerî bilimler master öğrencilerine zorunlu tutulması İngiltere’deki bilim camiasının İslam bilim ve düşüncesinden istifade etmede kararlı ve istekli olduğunu göstermektedir. Ayrıca üniversitede ilahiyat ve benzer bölümlerin olması ve bu alanlardaki araştırmalara yer verilmesi, farklı dinlerden olanların ibadet ve dini ritüellerini yapmalarına imkân sağlanması bunun göstergesi görülebilir.
Peki Oxford Üniversitesi başarısı, itibarı, şöhreti ve varlığını neye borçludur? Dolaylı da olsa yukarıda öne çıkan pek çok nedeni zikredilmekle birlikte onlardan bazı önemli olanlarını şöyle sıralamak mümkündür:
12. yüzyıla kadar uzanan uzun tarihi, ve geleneğe sahip olması, prestijli akademik programları, birinci sınıf öğretim üyeleri ve elemanları, çok kapsamlı kütüphane imkan ve kaynakları, sahip olduğu geleneklerine bağlı oluşu, mükemmeliyetçi prensipleri, güçlü bir araştırma ve yenilik geleneği sahip olmasıdır. Bütün bunlarla birlikte, üniversitenin yapısında kolej sisteminin olması ve bununla yürümesi başarıyı perçinlemiş, öğrenciler açısından aidiyet bilinci ve bir topluluk olma duygusu geliştirmiş ve bu durum öğrenciler için destekleyici bir ortam sağlamıştır. Ayrıca üniversitenin sahip olduğu şöhret, küresel ağ ve itibarı, dünyanın dört bir yanından en iyi akademisyenleri ve öğrencileri çekerek akademik mükemmelliğini ve uluslararası tanınırlığını daha da artırmıştır.
Bütün bunların yanında, Oxford Üniversitesi, kapsamlı ve ilgi çekici bir öğrenme ortamını oluşturmak ve teşvik etmek için benimsediği çeşitli eğitim metot ve yöntemlerini takip ettiği görülmektedir. Yaygın metot ve yöntemlerden bazıları şunlardır:
Öğreticiler ve Denetimler:
Oxford’un eğitim sistemi, eğitiminin ayırt edici özelliğidir. Öğrenciler, öğreticiler veya profesörlerle küçük grup oturumlarına katılır, çalışmalarını tartışır, fikir alışverişinde bulunur, hazmedilmiş, içselleştirilmiş ve kişiselleştirilmiş geri bildirim alınır. Oxford’un akademik personeli dünya çapında ünlüdür, 80’i Kraliyet Topluluğu Üyesi ve 100’ü İngiliz Akademisi Üyesidir.
Dersler ve İşlenişi:
Dersler, konuya genel bir bakış sağlayarak ve temel kavram ve konuları tanıtarak daha büyük öğrenci gruplarına verilir. Bu yüzden Oxford Üniversitesinde yüksek kaliteli öğretim ve bölümler oluşmuştur. Bu bölümler, Beşeri Bilimler, Matematik, Fizik ve Yaşam Bilimleri, Tıp Bilimleri ve Sosyal Bilimler departmanları bulunan 30’dan fazla fakültesi ile yaklaşık 250 farklı bölüm sunmaktadır.
Seminerler ve Özel Dersler:
Seminerler aktif katılımı ve eleştirel düşünmeyi teşvik eder. Öğrenciler atanan okumaları tartışır, araştırmalarını sunar ve tartışmalara katılır. Özel dersler haftada en az bir kez, eğitim alınan her alanda iki veya üç öğrenciden oluşan gruplar öğretmenleriyle birlikte bir saatlik dersler yaparak, herhangi bir konuyu derinlemesine tartışırlar. Bu, öğrencilerin fikirlerini ve teorilerini daha rahat ve gayrı resmi bir ortamda paylaşabilmelerini mümkün kılar.
Laboratuvar Çalışması:
Bilim ve mühendislik disiplinleri için, uygulamalı deneyim sağlamak ve teorik bilgiyi pekiştirmek için laboratuvar çalışması esastır.
Bağımsız Araştırma:
Oxford, öğrencilerin kişisel ilgi alanlarına giren konuları keşfetmelerine ve analitik ve problem çözme becerilerini geliştirmelerine izin vererek bağımsız araştırmayı önemser ve vurgular.
Okuma Listeleri:
Eğitim ve öğretim için kapsamlı okuma listeleri, öğrencilere konuyla ilgili anlayışlarını derinleştirmeleri için çok çeşitli kaynaklar sağlar.
Sınavlar: Düzenli bilgi değerlendirmeler ve final sınavları, öğrencilerin anlayışını ve bilgiyi kalıcılığını değerlendirir.
Projeler ve Tezler:
Öğrencilerin üniversitedeki daha sonraki yıllarında, onlar genellikle derinlemesine araştırma yapma yeteneklerini sergileyen araştırma projeleri veya tezleri üstlenirler.
Grup Çalışması:
Ortak projeler ve grup tartışmaları önemlidir. Bu ekip çalışmasını ve iletişim becerilerini geliştirme açısından
Müfredat Dışı Faaliyetler: Üniversite, kişisel gelişimi ve çok yönlü bir eğitimi teşvik etmek için kulüpler ve topluluklar gibi ders dışı faaliyetleri teşvik eder.
Genel olarak, Oxford Üniversitesi’nin yukarıda zikredilen çeşitli eğitim yöntemleri, öğrencilerinde öğrenip anlamayı, eleştirel düşünmeyi, entelektüel merakı ve ömür boyu sürecek bir öğrenme sevgisini beslemeyi amaçlar.
Araştırma mükemmeliyetçiliği ve yenilikçiliği ile tanınan ve öne çıktığı kabul edilen Oxford Üniversitesi başarı noktasında, Times Higher Education Dünya Üniversite Sıralamasında 2017, 2018, 2019, 2020 ve 2021 yıllarında üst üste 5 kez dünyada birinci sırada yer aldı. 250’den fazla lisansüstü programa sahip Oxford Üniversitesi’nin 11.955 lisans ve 12.010 lisansüstü olmak üzere 24.000’den fazla öğrenci bulunmaktadır. Oxford, her yıl, üstün yetenekli kadınlar ve erkekler mezunlar etmekte, bu mezunlar arasında 28 İngiliz Başbakanı, 55 Nobel Ödülü sahibi, 120 Olimpiyat madalyası kazananı vardır. Yenilikçi ve mükemmeliyetçi yönüyle birlikte buluşçu ve bunu koruma yönünü ifade şu anekdot dikkat çekicidir: Oxford Üniversitesi kütüphanesinde, 180 yılı aşkın süredir durmadan çalan bir zil bulunmaktadır. Oxford Üniversitesi’ndeki Clarendon Laboratuvarı’nda yer alan zil, 1840’ta takılan tek bir pille çalışıyor. İlk elektrikli pillerden biri olan ve “dry pile” olarak adlandırılan kuru piller, 1800’lerin başında Giuseppe Zamboni adlı bir adam tarafından icat edildi. Araştırmacılar, pilin neyden yapıldığını bilmek isteseler de zili açmanın riskini göze alamadıkları için denemediler. Pil, Guinness Rekorlar Kitabı tarafından “dünyanın en dayanıklı pili” olarak adlandırıldı. Ziller ise Londra enstrüman yapımcıları Watkin ve Hill tarafından üretilirken yanında “1840’ta kuruldu” yazan, el yazısıyla yazılmış bir not vardır.
Sonuç olarak bu yazıda Oxford Üniversitesinden, eğitim tecrübesinden bahsetmeye çalıştık.
1096 yılında kurulan üniversite, dünya çapında akademik üstünlüğü, üst sıralarda yer alması, uluslararası alanda saygın itibarı, zengin tarihi ve çeşitli disiplinlerdeki başarılarıyla tanınmaktadır.
Bunlarla birlikte üniversitenin köklü tarihi ve geleneği, kütüphane koleksiyonları, laboratuvar imkanları ve araştırma kaynaklarına sahiptir. Oxford ayrıca, öğrencilerine uluslararası düzeyde saygın bir ağa ve iş birliği fırsatlarına erişebilme ve dünya çapında tanınma ve çeşitli sektörlerde kariyer imkanları sunmaktadır. Sayılan bu imkanlar neticesinde önemli ve büyük başarı ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan başarının, itibarın ve bunların devamının tesadüfi olmadığı, ilkeleri, kuralları ve geleneği olduğu görülmektedir. Gerekli ilke ve kurallara uyulduğunda başarı her zaman mümkündür.
Oxford tecrübesi en açık şekilde bunu ortaya koymaktadır. Durum, şart ve imkanlara göre bu tecrübeden istifade etmek gerekir. Hangi kültür ve medeniyetten olursa olsun iyi, güzel ve faydalı olanı almak bizim görevimizdir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) bir hadisinde “Hikmet, müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir.” (Tirmizi, İlim 19; İbn Mâce, Zühd 17) buyurmaktadır. Dolayısıyla tarihimizde benzerleri ve örnekleri bulunsa da günümüzde de medeniyetimizin yüz akı olacak müesseseleri oluşturmak durumundayız ve bu bizim en önemli görevi olmalıdır.
Yazımızı Oxford Üniversitesi Oxford Bilişsel ve Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nde yapılan araştırmayla bitirmek istiyoruz.
Enstitüye bağlı antropologların, evrensel ahlak kurallarını belirlemek için 60 farklı kültüre ait 600 kaynağı araştırdıklarında, ortaya “ahlâkî açıdan iyi” sayılan 7 ortak davranış çıkmıştır. Current Anthropology adlı hakemli bilimsel dergide yayımlanan çalışma, “her ülkeden insanların karşılaştığı benzer toplumsal sorunlar olduğunun ve bunları çözmek için de benzer ahlaki kurallar geliştirdiklerinin” altını çizmektedir.
Buna göre dünya genelinde en yaygın ortak ahlaki kurallar;
aileye destek çıkmak, dahil olunan gruba yardım etmek, iyiliklere karşılık vermek, cesur olmak, üstlere saygı göstermek, kaynakları adil dağıtmak ve başkalarının mahremiyetine saygı göstermek.
Kaynakça
Yusuf Alpaydın, “Erken Modern Dönemde Osmanlı-İslam Bilimi ve Oxford Üniversitesi”, İlmi Etüdler Derneği 2019.
https://www.ox.ac.uk/
https://www.hotcourses-turkey.com/study-abroad-info/applying-to-university/oxford-universitesi-hakkinda-10-ilginc-bilgi/
https://www.indyturk.com/node/18246/ya%C5%9Fam/her-dinde-her-k%C3%BClt%C3%BCrde-ge%C3%A7erli-7-ahlaki-ilke
Not: Bu yazının hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen Oxford Üniversitesi doktora öğrencisi gelinim B. Merve Yıldırım’a ve oğlum M. Raşit Yıldırım’a çok teşekkür ederim.
Prof. Dr. Ahmet YILDIRIM