Anlatamadım…
Senelerdir “Edebiyatı bırak!”, “Bana edebiyat yapma!”, “Bunlar hep edebiyat!” diye geveleyen pespaye zihinlere bu edebiyat denen şeyin ne menem bir şey olduğunu ne yaptımsa anlatamadım.
Anlatamadım…
Sevdiyse insanlar, hep mısraların hatrına.
Anlatamadım…
Öfkelendiyse bir Amerikan zırhlısına, ya da küfür edilecekse ağız dolusu İsrail askerlerine hep edebiyatçıların kalemiyle.
Anlatamadım…
Atıyorsa bir yürek; insanlık aşkına, yitip giden umutlar adına, hâlâ bir şeylerin bir şeylere dönüşeceğine dair hayâller kuruluyorsa bunu edebiyat fısıldar insana.
Anlatamadım…
Edebiyatın boş iş olduğu peşin hükmünü vererek kendi dolu işlerinin mala davara faydalarının ne olduğunu izahta yalnız derin bir gafletle geveleyenlerin yapıp ettikleri saçmalıkların mide bulandıran cinsten olduğunu.
Anlatamadım…
Emperyalizmin Şark’ı saran duvarı hakkında yazılan şiirlere üzerinde basılan nice toprağın borçlu olduğunu.
Anlatamadım…
Hangi ağaya itiraz, hangi bayrama sevinç, hangi dosta güven, hangi kıza aşık, hangi küreğe sap, hangi İbrahim’e balta, hangi Yunus’a Ninova, hangi Musa’ya asa, hangi dişe macun, hangi noktaya cümle, hangi soruya cevap arıyorsak edebiyatın na şuracıkta durduğunu.
Anlatamadım…
AVM’lere açılan bütün kapıları kapatanın edebiyat olduğunu.
Anlatamadım…
Seferberlik başladığında aklında en çok sevda şiiri olanın ilk adımı atacağını.
Anlatamadım…
Küsülecek bir dosta hâlâ sabredilecek bir dost olarak bakmaya devam ettirenin bin bir badirenin ardından mutlu sonla biten hikâyeler olduğunu.
Anlatamadım…
Anlatmaya takatimin yetmediği şeyleri anlatanın edebiyat olduğunu.
Anlatamadım.
Zaten onların da anlamaya hiçbir meyli yoktu.