Yazılan her şey bir şeyleri fâş etmenin aracıdır. Bunu akıldan çıkarmamak gerektiğini anlayan biri; Antik Yunan filozoflarının sofistike cümlelerle üstünü örttükleri ontolojik irili ufaklı meselelerin künhüne vâkıf olmanın da birtakım mesafelerini kaydetmenin bahtiyarlığını yaşar.
Yazılan, sere serpe ortaya döküldüğü için mahremiyet sınırlarına riayet etme hakkını elden bırakmış da demektir. Okuru biraz da bu çarpar. Bir tür grogi. Grogi bir boks terimi. Boksörün yediği bir yumruk sonucu knock out olmaması ve fakat müthiş derecede sendeler hâlde sallanıp durmasına deniyor. Okur, yazarın hayata, hayatın insanı kuşattığı bütün düşünce, duygu ve tahayyül durumlarına yüklediği anlamlara dair karşı karşıya kaldığı cümleler karşısında bu hâli yaşar. Biz dışarıdan bakanlar sadece “etkilendi” deriz.
Bir metnin en albenili olan kısmı, yazar ve okur arasındaki “sır”dır. Albenili dediğim yanlış anlaşılmaya müsait bir ifade olmanın aksi bir mânâ taşıyor. Herkese “Ben buradayım!” diyen ifadeler değildir bunlar, her okur başka bir sırrın muhatabı olur. Parmak izi gibi hep değişen sırlardır bunlar. Yazar, bütün benliğiyle bir metinde tebarüz ettikten sonra her okurun, yazarın aktardıklarından ilgi ağına takılanlar değişir. Biz dışarıdan bakanlar sadece “empati” deriz.
Oysa kalemin “sırrrr” diye üflediğidir.