Metro’dan eve dönerken arka sokağımızdaki pazarın içinden geçtim. Sebze ve meyve fiyatları önceki haftalara göre epeyce düşmüş! Ardından Cebe Sokaktaki MOPAŞ a uğradım; market pazardan da ucuz. Domates, salatalık, patlıcan, biber vs hepsi 20 TL, hatta fasulye. Kavun 13 TL. Harika nektarın 50, şeftali 40 TL. Patates, soğan 12 TL
Ama mısır hala nazar boncuğu, 10 TL
Nominal olarak bu fiyatlarda yüksek gözükebilir ama reel olarak bakmamız lazım. Artık 1 doların 35 lira olduğu bir ortamda 20 liraya ne alabiliyoruz! Simit, poaça, bir tas çorba kaç lira!
Bazen çok insafsızca eleştiriyoruz.
Üreticinin o mahsulü sıfır maliyetle ürettiğini düşünüyor, hakkını almayı hedeflemesini kınıyoruz. Tarlanın kira değeri, çalışanların emek değerleri, tohum, gübre, toplama – kasalama, sulama vs bedava olmuyor. O müstahsil oradan elde edeceği kazançla ailesini geçindirecek, çocuğunu okutacak vs. Üstelik tabi afet dışında ciddi oranda haşereden etkilenip sıfır ürün alma riski de cabası.
Tarlada 5-10 lira olan mahsul bize 25-30 a sunulduğunda feryat figan ediyoruz. Bu kadar fark olur mu?
Aradakiler fırsatçı!
Evet aradakiler arasında Allah korkusu olmayan, fırsatçılar var ama bir de işletmecilik gerçeği var. O sebze veya meyve bilgisayarın tuşuna basıldığı gibi semtinizdeki marketin rafına gelemiyor. Bunu anlayabilmek zor olmasa gerek.
Birileri tarladan toplatacak, ambalajlatacak, büyük kentlerdeki tevziatı gerçekleştirecek aracılara ulaştıracak. İşçiliği, navlunu, firesi, sigortası vs maliyet. Aracı kişi de aynı süreçleri yaşayarak markete ulaştıracak. Markette ürün maliyetine işletme maliyeti ve karlılığını da ekleyip rafında hedef tüketicisinin beğenisine sunuyor.
Tarlada 10, markette neden 30 demek biraz amiyane olacak ama bekara karı boşamak gibi!
Bazılarının sandığı gibi gidip tarladan alıp direk tüketiciye intikali o kadar kolay mi!
Dün akşam TV de denk geldim. Taşrada 30 dönüme domates ekmiş bir üretici. Halka 10 TL’den satış yaptığı için kahraman olarak lanse ediliyor!
Kahraman üretici aslında cin akıllı. Fiyatta fedakârlık falan yapmıyor. Sadece güzel bir iş modeli uygulamış. Daha iyi fiyat ve nakit satış.
Zira aracılara o fiyattan veremiyor. Vatandaşa da göreceli ucuz geliyor ama gerçekte ucuz mu?
Yakıt, zaman ve emek vererek üreticinin tarlasına giderek patlıcanı, biberi, domatesi ucuza satın alabilmek bir yandan keyifli de. Ancak tüm alıcıların acaba yüzde 5’i bu olanağa, zamana, tarlaya yakınlığa sahip olabilir mi?
Alternatif maliyet hesabı kavramından acaba haberdar mıyız!
Bu yaklaşımla mahsulünü dere kenarlarına, arazisinin kösesine dökerek imha edenleri suçlamadan, hain ilan etmeden önce anlamak istiyorum.
Neden!
Bu hafta sebze ve meyve fiyatlarındaki göreceli ehvenliği vurgulamak için kısa bir not düşeyim derken yazı makaleye döndü. Memleketimden, çay tarımından bir örnekle toparlayıp bitireyim.
Gazeteci Osman Köseoğlu, haber yapmış. “Çaykur’un açıkladığı brüt 19 TL bizi kurtarmaz derken özel sektör fiyatı 13’e, 12’ye kadar çekti!”
12 liraya yaş çayını satmaktansa dalında bırakan çay müstahsiline şimdi hain mi diyeceğiz!
Yada hain kim?
Neticede… Belli ki bu yıl sebze ve meyve de verim, mahsul iyi. Fiyatlarda ehven. Rio, menemenlik domates bile 10 lira… Emekli su, elektrik faturasının acısını kısmen sebze – meyve ile yumuşatabilecek.
Elbette aracı dipteki fiyattan pazarı istemiyor. Oransal olarak düşük fiyatta toplam karı çok düşüyor! Ama özellikle zincirleşebilmiş marketler direk tarladan aldığında hem üretici hem de tüketici mutlu olabiliyor. Markette yanında peyniri, deterjanı, bakliyatı vs daha kolay satabiliyor.
Direk tarlaya ulaşabilen dürüst marketlerimizin çoğalması dileğiyle.