Röportaj
Giriş Tarihi : 18-08-2020 15:10   Güncelleme : 18-08-2020 15:10

Bir Aşkın, Bir Tutkunun Ardından Giden Bir Ömür/ 3

Araştırmacı yazar Ömer Özcan’la yaptığımız söyleşimize bu hafta da kaldığımız yerden devam ediyoruz. Söyleşinin hayli ilgi görmesine mutlu olduk. Biz, toplum olarak bazen çok fazla mütevazı oluyoruz.

Bir Aşkın, Bir Tutkunun Ardından Giden Bir Ömür/ 3

Bu da farkında olmadan  küfran-ı nimete  (nimetleri, verilenleri, elde olanları inkâr etmek, yok saymak, gereksiz tevazu) sebebiyet veriyor. Geçmiş senelerde katıldığım bir kongrede bir tebliğci “Anadolu dantelleri” konulu bir müze projesinden bahsetmişti.  Projeyi katılımcılara izah ederken de bu alanda; Japonya’da hatta Batı’da Fransa’da yapılan çalışmaları da örnek göstermişti, bil hassa Japonların değerlerine verdiği önemi  (dantele) anlatacak söz bulamıyordu, hatta Anadolu’ya gelip bizim değerlerimize de bizden daha çok ilgi gösterdiklerini örneklerle anlatmıştı. Sonra da eki dantelleri Madame Coco, English Home gibi marka tüccarlarının nasıl değerlendirdiğini anlatmıştı. Diyeceksiniz ki ne alakasız bir mevzu… Haklısınız doğrudan bir alakası yok fakat bizim değerlerimize olan kör bakışımızı göstermesi, bazı şeylerin iş işten geçtikten sonra idrak etmemiz durumunu ifade etmesi bakımından bu örneği verdim. Ömer Bey “çok kere bırak kardeş” demesine rağmen bu röportajı iyi ki yapmışız diyorum çünkü o, bir devre ışık tutacak, kendi sahasında ve umumi manada önemli konuları aydınlatacak hatıraları sahipleriyle birlikte toprak olmaktan kurtararak insanlığın hizmetine fisebilillah sunmayı görev edinmiş bir araştırmacı… Popüler kültürün günübirlik hadiselerinin kahramanları her gün basında yer alırken böyle dini,  tarihi, içtimai, sosyal konulara ışık tutacak araştırmacıların hizmetlerini kamuoyuna sunmak  tahdis-i nimettir ( teşekkür etmek maksadıyla nâil olduğu nimeti anlatmak, onunla sevincini ve şükrünü bildirmek).

İlginçtir ki Ömer Beyle müteaddit defalar bir araya gelmemize rağmen birlikte çekilmiş bir fotoğrafımız bile yok. Ben de zatıyla değil eserleri ile fotoğraf çekileyim dedim ama bu seferde yanımda fotoğraf çekecek kimse olmadığı için pek basit bir öz çekim oldu…

 

Ağabeyler anlatıyor kitap serisini yazma fikri safhaları nasıl gelişti, bir kronolojiden bahsetmek mümkün mü?

HATIRALARI YAYINLAMA TEKLİFİ NESİL YAYINLARINDAN GELDİ

Hatıralar toplamak, arşivlemek fıtrat meselesi veya bir istihdam yahut da iktidarım haricinde sevk-i ilahi, bunu bilemiyorum…

Zaman içinde topladığım hatıralar belli bir seviyede birikince kendim, ailem ve çocuklarım için bunları bilgisayarda yazıya döktüm. Hatta fotoğraflar koydum, kitap falan aklımda bile yok daha. Sonra bunları İstanbul’da ikamet eden ağabeyim Abdülkadir Özcan’ın eşi Handan Hanıma gösterdim. Handan yengem Nesil Yayın Grubu bünyesinde yayın yapan Moral FM'in Müdürü Haluk İmamoğlu'nun kardeşidir. O bana: “Sen bunları bir CD yap, bana ver” dedi. Ben de yazdıklarımı CD halinde kendisine verdim.  O da ağabeyi Haluk İmamoğlu’na vermiş.

Bir zaman sonra Haluk Bey beni aradı, yanında Mustafa Tuncer yani müstear adıyla Avukat Sefa Mürsel de vardı. Beraber iken telefon ettiler. Dediler ki: “Ömer kardeş bu hatıralar çok kıymetli, bunların hepsi tahkikli, yeri, tarihi, muhatabı, şahitleri belli; biz bu hatıraları Nesil Yayınlarında yayınlamak istiyoruz.” diye teklif ettiler. Ben de: “Olur, memnuniyetle, hatta telif ücreti falan da istemiyorum” dedim. İlk kitap bu şekilde basılmış oldu. Ağabeyler Anlatıyor-1 kitabı bir anda sekiz baskı yaptı, çok tutuldu, itimat edildi, güven sağladı.

BU İŞ PARA İÇİN YAPILMAZ, BU AŞK VE SEVDA MESELESİDİR…

Sonra Nesil Yayınlarına bir ziyaretim esnasında Sefa Mürsel Bey ile görüştüm. Bana: “Bu çalışmaların gerisi var mı?” diye sordu. Dedim: “Çok var, ama yayınlanmasını hiç düşünmedim.” Dedi: “Yok, sana kartımı vereyim bir problem çıkarsa beni ara, bunu devam ettirmek lazım, bu ağabeylerden hala görüşmediklerin varsa onları da ziyaret edip onların hatıralarını da toplamak lazım, bunu sen yapabilirsin” dedi. Amiyane tabirle bir gaz verdi bize. İkinci kitap da bu şekilde basıldı. Ondan sonra arşivi açtıkça arkası gelmeye başladı: 3, 4, 5, 6,7 kitabımız oldu. 8. kitap hazır, dijital halde internette var, fakat henüz kitap olarak tab edilmedi.

Telif ücreti deyince aman aklınıza bir şey gelmesin. Telif ücreti yüzde 3 ile başladı sonra yüzde 5 yaptılar, yani benim yollarda içtiğim çay paralarını bile karşılamaz. Zaten bu iş para için yapılmaz ki, bu aşk meselesi, sevda meselesi… Şuradan bir Van’a gidip gelsem bir kitaptan aldığım telif ücreti o yol masrafını bile karşılamaz, durum bu. Hatırları kitaplaştırmak fikri ve gelişmesi böyle başladı ve devam etti.

Bu sahada bildiğim kadarıyla mahdutta kalsa ilk çalışmalar Necmettin Şahiner tarafından başlatıldı yoksa yanılıyor muyum, bu minvalde sizin çalışmalarınızdan daha kapsamlı çalışması olanları biliyor musunuz?

NECMEDDİN ŞAHİNER ÇALIŞMALARIMI HEP TAKDİR ETMİŞ, DESTEKLEMİŞTİR

Doğrudur, Necmettin Şahiner ağabeyin hakikaten bu konuda yani sahada koşuşturarak malzeme toplama konusunda kimse eline su dökemez. Ben Bayram Yüksel ağabeyden, "Necmettin'e dua ediyorum"  şeklinde bir söz duymuştum. Çok koşturdu, çok çalıştı, nurculuk tarihine epey malzeme toplamış oldu. Biz hemen hemen aynı dönemlerde başladık gibi Necmettin Ağabey'le. Fakat o ne yaptığını bilerek, profesyonelce bu işe başladı. Yani yaptığı çalışmaları kitaplaştırmak, bunları arşivlemek niyetiyle başladı zannediyorum. Ben ise fıtrattan gelen bir sevk ve şevkle hatırat toplamaya başladım. Bizimki az önce de anlattığım gibi sonradan inkişaf etti. 

Bu sahada bizim gibi yani Necmettin Ağabey  ve benim gibi il il, kasaba kasaba hatta köy köy dolaşıp da Bediüzzaman ve Risâle-i Nur hakkında  bilgi, belge, hatırat toplayan başka kimseler var mı bilemiyorum onu, varsa da kısmi  sahada olmuştur  herhalde.  Necmeddin Şahiner’e bir gün dedim ki: “Ağabey, Son Şahidler’de bazı hatalar var, ben de yardım edeyim, bunları düzeltelim?” Elinde başka dosyalar vardı herhalde, olumlu cevap vermedi. Fakat her zaman çalışmalarımı takdir etmiş, desteklemiş ve teşvik etmiştir.

Başka türlü çalışmaları olan ağabeyler de var. Mesela ciddi olarak Abdülkadir Badıllı ağabeyin Mufassal Tarihçe-i Hayat adında üç ciltlik eseri var. Profesör Ahmet Akgündüz hocamızın altı ciltlik büyük boy her cildi 1200 sayfalık dev bir çalışması oldu;  Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi eseri var. Binlerce hatta on binlerce belge, bilgi ve hatıratı kendi kitaplarında birleştirdi bu ağabeyler. Üstadımız Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’la ilgili başka türlü araştırma yapan, tarama yapan çok kimseler de var elbette.

Risâle-i Nur eserlerinde ismi geçen tanıklardan ne kadarı ile bire bir görüşme imkânınız oldu?

HATIRALARINI KAYDETTİĞİM AĞABEYLERİN SAYISI 300’Ü GEÇER

Bu konuda ben şanslıydım, çünkü Ankara'da üniversite okudum, Bayram Yüksel Ağabey Ankara'da kalıyordu o zamanlar. Biz onun nezaretinde medresede kalıyor iken, çok sayıda ağabey Ankara'ya gelip gidiyordu.

Tabii Eski Said döneminin çok eski ağabeylerini görmek nasip olmadı. Mesela bir Hafız Ali, Hasan Feyzi, Santral Sabri gibi ağabeyleri yahut Ceylan ağabeyi genç yaşta vefat ettiği için göremedim. Şamlı Hafız Tevfik, Hüsrev ağabeyleri göremedim. Hulusi, Refet, Sabri, Tahsin Tola, Ahmet Feyzi Kul, Mehmet Feyzi, Molla Hamid, İbrahim Fakazlı, Mustafa Gül, Cahid Türkmenoğlu gibi daha çok sayıda ağabeylerimizle görüşmelerimiz olmuştur. Sonra Üstadımızın varis ve vekillerinden Zübeyir, Tahiri, Sungur, Bayram, Hüsnü ve Abdullah Yeğin ağabeyler ile Said Özdemir, Ahmed Aytimur, Mehmed Fırıncı ağabeylerimiz çok görüştüğümüz ağabeylerimizden olmuştur. Bu sayı 300’leri geçer… Ali Uçar Ağabey ile de bir zaman beraberliğimiz olmuştu. Hüsrev ağabeyle görüşmeyi çok arzu ettiğim halde, randevu alamadık, nasip olmadı.

Ömer Özcan Bediüzzaman’ın eserlerinde ismini zikrettiği naşir ve varisim dediği talebelerinden hüsnü Bayramoğlu (soldan bitişik) ve Said Özdemir (sarıklı) sağında Çantacı Necmettin İlgen ile…

 

Bir de eserlerde ismi doğrudan geçmeyip gizli özne, (‘o hocaya’, ‘orada bulunan kardeş’, ‘casus adam’, ‘o müftü’, ‘daha birkaç kişi’, ‘o şeyhe’ vb. gibi) gizli tanıkları da merak edip araştırdınız mı, buldunuz mu? Bunlarla ilgili hatırlar okuyanların merakını cezbedecektir örnek vermeniz mümkün mü?

ARAŞTIRDIKÇA GİZLİ ÖZNELER ORTAYA ÇIKIYORDU

Keşke bir hazırlık yapıp bu sorunun cevabını öyle verseydim. Araştırmalarımız elbette öyle gizli öznelerin de ortaya çıkmasına vesile oluyordu. Mesela Hz. Üstad risalelerde diyor ki: “Buranın korkak müftüsü…” böyle bir tabir geçiyor. Bura dediği Emirdağ, ben de hep kimdir bu zat diye merak ederdim, O’nu bulduk. Tabii kendisi çoktan vefat etmişti de kim olduğunu, adını, soyadını, fotoğrafını, kimliğini kendi çocuklarından, torunlarından bulduk, topladık. Mesela Barla Lahikasında bir mektup var. Yeni Aydın Müftüsü Ahmet Feyzi’ye aittir diye bir mektup… Ahmet Feyzi Ağabey müftü olmadığı, Aydın Müftüsü olmadığı halde, neden bu mektupta Üstadımız Böyle yazmış diye merak ederdim, bunun da izini sürdük, elhamdülillah onu da bulduk, karşıma akıllara ziyan bir hikâye çıktı, artık teferruatını merak edenler kitaplardan okuyabilir.

Buna benzer gizli kalmış meseleler ortaya çıkıyordu, araştırma yaptıkça. Mesela ağabeylerimizin ve üstadımızın toplu çekilmiş çok sayıda fotoğrafları vardır. Orada kim kimdir? Nerede, hangi tarihte çekilmiş bu resimler; onları tek tek araştırmak nasip oldu bize. Belki hala tespit edilmesi gerekenler de olabilir. Bu da böyle...

Ciddi bir arşiv taraması, fiili bir emek, maddi bir külfet gerektiren, hakikaten de meşakkatli olan böyle bir işe girişmeyi nasıl bir gereksinime dayandırıyorsunuz?

BENZERİ AZ OLAN BİR ARŞİV ÇIKMIŞ OLDU ORTAYA

Dediğim gibi gereksinimi aşk, sevda ve merak. Yani bu iş sadece niyet ve arzu ederek olacak bir şey değil. Bu araştırma ve arşiv tutma tutkusu tamamen fıtrat meselesidir benim için. Bunu böyle hayırlı bir şekilde kullanmayı Allah nasip ettiği için, şükrediyorum.

Gerçekten hizmetle ilgisi olan gitmediğim il kalmadı gibi. Hatta ilçelere, köylere kadar… Üstad Bediüzzaman ile kim görüşmüş ise, Risalelerde kimin adı geçmişse onları tek tek arayıp bulmaya çalıştık. Erzurum'dan Van'a, Antalya'dan Kastamonu'ya İnebolu’ya, hele Isparta’ya defalarca… Burdur, İstanbul, Ağrı Doğubayazıt, Ankara, Maraş, Bursa, Konya, Manisa, Afyon, Sandıklı, Denizli, Kayseri, Erzincan ve içinde bulunduğumuz İzmir… Saymakla bitmez… Nerede bir bilgi, belge varsa onlara ulaşmaya çalıştık.

Ve neticede Allah'a şükür, belki de benzeri az olan yazılı, sesli ve görüntülü bir Bediüzzaman arşivi ortaya çıkmış oldu. Elbette bu hizmetler fiili emek istiyor, zahmet istiyor, masraf istiyor. Az önce demiştim yol ve telefon masrafları, o günkü şartlar için düşünülürse az olmuyordu...

Bediüzzaman’ın eserlerinde ismini zikrettiği naşir ve varisim dediği talebelerinden Muallim Mustafa Sungur’un  (rahmetullahi aleyh) Ömer Özcan’a yazdığı mektuptan sayfalar

Recep YAZGANRecep YAZGAN