Sağlık
Giriş Tarihi : 07-07-2021 12:06   Güncelleme : 07-07-2021 12:06

Doğumdan Tedaviye Yakın Devir Hastahane Tarihimiz

“Allah hâkime ve hekime muhtaç etmesin” temennisini anamızdan çok dinlemişiz. Hâkime düşmemiz hayli sonradır, fakat annemizin hastalıkları bizi hekime muhtaç etmiştir. Şimdi “sosyal güvence” denilen şey bizde külliyen olmadığı için valide hanımı doktor muayenehanelerine taşımak zorunda kalmışızdır.

Doğumdan Tedaviye Yakın Devir Hastahane Tarihimiz

Türkiye’nin başkenti Ankara’da geçti ömrümüz…

 

Koca başkent Ankara’da bir tek Nümune Hastahanesi vardı, ki Abdülhamid döneminin Gureba Hastahanesi’dir. Cumhuriyet döneminde tevsii edilmiştir, yani genişletilmiştir. Peki Atatürk döneminde Ankara’nın nüfusu hızla artarken neden ikinci bir hastahane yapılmamıştır? Hadi bunu imkânsızlıklara bağlayalım. Yine de Ankara’nın Cumhuriyet öncesi nüfusu 40 bin civarındayken, 1935’de 153 bin, 1940’da 188 bine ulaşıyor. Dört kat, beş kat bir artış sözkonusu. Başkent yeni ve Cumhuriyet’e yakışır bir hastahaneyi hak etmez miydi dersiniz?

 

Bu arada Ankara’da “Atatürk” adını taşıyan eski bir hastahane hatırlıyorum: Atatürk Sanatoryumu. Bu hastahanenin inşaatı, 1945’te başlamış, 1953’te Demokrat Parti döneminde açılmış. Muhtemelen fukara demokratlar CHP’nin şerrinden kurtulmak için adını “Atatürk” koymuşlar!

 

Türkiye’nin sağlık altyapısının temelleri gerçek anlamda, aynı eğitim, iletişim ve ulaştırmada olduğu gibi. 2. Abdülhamid döneminde atılmıştır. Abdülhamid döneminde 300 (üç yüz)e yakın hastahane yapılmıştır. İçinde bulaşıcı hastalıklar ve salgın hastahaneleri de vardır. Tıbbiye’yi geliştiren, Haydarpaşa’da o muazzam külliyeyi yapan Abdülhamid’dir. Cumhuriyet’ten sonra bina bir liseye tahsis edilmiş, yapının çok az bir kısmı kullanılabilmiş, son zamanlara kadar metruk kalmıştır. Tabiî bir kısmı da Haydarpaşa Nümune Hastahanesi yapılmıştır. (Bu hastahanenin adı, yakınlarda bânisine nisbetle Abdülhamid Hastahanesi’ne çevrilmiş.)

 

Türkiye’de Atatürk öncesini yok sayan ve fakat onun dönemini her şeyin zirvesi olarak gösteren sakat bir anlayış var. Sağlık konusunda da öyle gösterilmek istenmiş ve nitekim, salgın döneminde malûm gazetelerde “Atatürk’ün sağlık devrimi”nden bahseden yazılar yayınlanmıştır.

 

Bakındı şu sağlık devrimine: Atatürk döneminde, Türkiye’de ilaç için bir tek yeni hastahane açılmamıştır! Aksine bilgi varsa, buyursunlar, biz de öğrenelim, aydınlanalım, hakkı teslim edelim.

 

Yapılan, mevcut hastahaneleri ayakta tutmak ve bir kısmını genişletmekten ibarettir.

 

Aynı dönemde 19.yüzyıldan devreden “tıbbiye”ye yeni bir tıp fakültesi eklenebilmiş midir? O da yok! Türkiye’nin ikinci tıp fakültesi Ankara’da İnönü döneminde, 1945’te faaliyete geçmiştir. Askerî hastahane, Gülhane de 2. Dünya Harbi sırasında Ankara’ya taşınmıştır.

 

Türkiye’de eğer Cumhuriyet döneminde sağlıkta devrim mahiyetinde bir gelişme olmuşsa, başlangıcı 1950’li yıllardır. (Menderes’i rahmetle analım.)

 

Atatürk’ün tıp devrimi: Tıp dilini latinceleştirmek!

 

Atatürk döneminde sağlıkla ilgili tek devrim vardır: Tıp dilinde latinceye geçiş! Herkes arı dil ile yatırılıp kaldırılırken, çaktırmadan tıp dilinde latinceye geçilivermiştir! Ben “devrim” diye buna derim! Hakiki dil devrimi bu!

 

Tıp dilinde latinceye geçiş demek, temel ilimlerde (fizik, kimya, biyoloji) latinceye geçiş demektir ve bugün akademide yabancı dil hâkimiyetinin kökleri işte o “devrim”e dayanır!

 

Tek parti devrinin sonlarına doğru (1949) Ankara’ya bir doğumevi kazandırıldığını da kaydetmeden geçmeyelim.

Kaynak: D. Mehmet DOĞAN - tyb.org.tr

Recep YAZGANRecep YAZGAN