Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 07-09-2017 09:12   Güncelleme : 07-09-2017 09:12

Faşistlere Şirin Görünmenin Dayanılmaz Hafifliği

Bu yazı her ne kadar hükümeti eleştiriyormuş gibi görünse de aslında toplumuzdaki yerleşik yapıyı incelemekte ve buna karşı tedbir almayı amaçlamaktadır.

Faşistlere Şirin Görünmenin Dayanılmaz Hafifliği

Ülkemizde her on yılda bir askeri darbe yapılmaktadır. Her ne kadar son yıllarda darbe aralığı 7-8 seneye düşmüş olsa da gidişatta düzelme meydana gelmemiştir. Bunun en önemli nedeni ise siyasi tarafgirlik ve milletin menfaatlerini üstün tutma yerine kendi yandaşlarını üstün tutmakta yatmaktadır.

Hâlihazırda 15 Temmuz 2016 darbesi gündemde olup bu sayede darbenin mimarı "FETÖ örgütü ile mücadele edilme" adına her türlü faşist eğilimle işbirliği yapılmaktadır. Örneğin darbelerin asıl kaynağı "tek parti diktatörlüğünün" dayattığı ilkeler olduğu halde bu durum görmezlikten gelinmektedir. Hükümet yetkilileri ve medya her fırsatta darbecileri ve halka tepeden bakan faşistleri kutsallaştırmakta aksini düşünenler hakkında kamu otoritesi acımasızca kullanılmaktadır. Derin Tarih dergisinin başına gelenler meydandadır. Hiç ilgi ve alakası olmadığı halde yıllarca önce yapılmış bir eylem sanki bugün yapılmış gibi üstelik çok farklı insanları bir arada göstermek sureti ile büyük bir linç kampanyası başlatılmıştır. Hükümet bu linç kampanyasının elebaşlığını yapmış sivil toplum örgütleri bırakın bu haksızlığa karşı durmayı Derin Tarih dergisi mağdurlarını ateş altına alarak yapılan günaha ortak olmuşlardır.

Hala benzer kampanyalar sürdürülmekte ülkeye hükmetmiş kişiler putlaştırılarak dayatmış olduğu kurallar milletin ensesinde patlatılmaktadır. Bu dayatmalara karşı gelmek halkımız tarafından da hala en büyük suçlardan kabul edilmektedir.

Yahu zavallı Yunan ordusunu mağlup etti diye askerleri kutsallaştırmanın bir anlamı var mı? Galibiyet ve şeref bütün milletin olduğu halde bunu bir kişiye hasretmek kimseyi rahatsız etmiyor mu? Halaskarımız olarak nitelendirilen şahısların nasıl bir otoriter yönetim kurduğu ve işlenen günahların hasır altı ettiğini görmemekte niçin ısrar ediliyor.

Galibiyetler milletin başarısızlık ise komutanın hakkıdır. Bu acı gerçeği görmeyen gafillerden olmamalıyız. Eğer bunu siyasi liderler ve bürokratlar devamlı surette kafamıza çakıyor ise buna sessiz kalmak; acınacak durumda olduğumuzun resmidir.

Peki, ne yapalım, faşistlere hakaret edip kendimizi hapse mi attıralım. Hayır, onurlu bir duruş göstererek zalimlerin zulmünü yüzlerine haykıralım. İster hapse atsın, isterse kınasın. Bunun hiç önemi yoktur zira onurlu bir şekilde yaşamak ve ölmek şerefli her insanın en önemli arzusudur.

15 Temmuz darbesi ile ilgili bir panele katılmıştım. Bütün konuşmacılar Feto'nun fenalıklarına ve ABD'nin uşağı olduğuna dair bildiriler sundular. Elbette söyledikleri çok doğru ve isabetli idi. Fakat en önemli ayrıntıyı unuttular. Bunu da toplantının sonundaki soru-cevap kısmında ben hatırlatmak zorunda kaldım. Soruyu sorarken dedim ki "Darbenin ABD tarafından yaptırıldığını bilmeyen yok, bütün konuşmacılar bunu söyledi. Fakat darbenin en önemli sebepleri arasında -ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir- anlayışının hiç bir yeri yok mudur?"

Soruyu cevaplayan gazeteci arkadaşım 500 defa yargılanıp hiç ceza almadığını söyleyerek, bunu nasıl yaptığını da ispatlamış oldu. Tek parti dönemini ve "Nutuk" isimli eseri hiç nazara almayarak darbeci faşistlere bir güzelleme yaptı.

Panelde konuşma yapan Ak Partili milletvekili ve yönetici ise tuhaf bir şekilde Türkiye’deki militan yapının 1938 yılından sonra başladığını söyledi. Ne yaparsın böyle başa böyle tıraş. Güler misin, ağlar mısın?

1938 yılına kadar üç siyasi partinin kapatıldığını ve yöneticilerinin ya hapse atıldığını ya da sürgüne gittiğini, bilmiyor zavallı. Meclisteki 2. Grubun tasfiyesi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılması ve Serbest Fırkanın ortadan kaldırılmasını duymamış besbelli. Hâlbuki bu ve benzeri zevata hürriyet ve özgürlüklerin siyasi partiler aracılığı ile topluma yayıldığını ve çok partili hayat olmaz ise insan haklarından söz edilemeyeceğini, bıkmadan usanmadan anlatmak gerekiyor.

Faşist askeri diktatörleri yetiştiren benimde içinden geldiğim askeri okullar kapatıldı. Fakat yerine kurulan Milli Savunma Üniversitesinde yine tek parti diktatörlüğü kutsallaştırılmakta ve bunun liderleri hala putlaştırılmaktadır. Sonuçta bir insan olarak her yöneticinin hata yapacağı gözden uzak tutulmakta, Batıdan alınan ilke ve inkılapların toplum bünyesine uyup uymayacağı dahi tartışılamamaktadır.

28 Şubat 1997 döneminde yapılan askeri darbe ile benim de içinde bulunduğum on binlerce asker ordudan atıldı. Bu sayede faşist askeri yapı elini kuvvetlendirdiği gibi FETÖ örgütünün palazlanıp güçlenmesine de yol açtı. Eşi başörtülü olup namaz kılan, içki içmeyen askerleri sudan bahanelerle vicdansızca işinden gücünden ettiler. Hatta Ak parti hükümeti döneminde dahi 7-8 yıl bu tasfiye ile geçti. Hükümet bu zulme seyirci kalarak sadece hiçbir işe yaramayan "şerh koyma" bahanesini ortaya koydu.

Sonunda ordudan atılacak irticacı asker kalmayınca bu sefer meydanlarda "orduda yapılan dindar asker kıyımını durdurduk" diyerek adeta milletle alay edildi. Yahu askeriyede eşi başörtülü, namaz kılan, içki içmeyen adam kaldı mı ki, ordudan atasın. Bu ne perhiz ne lahana turşusu.

Siyasetçilerin bu fenalıklarını görmezlikten gelelim. Diyelim ki, istemeye istemeye tuzağa düşüp bu dindar kıyımını gerçekleştirdiler. İyi de bu darbeci faşistleri görmezlikten gelmenin anlamı var mıdır?

FETÖ örgütünü silahlı kuvvetlerde palazlandıran ve örgüt için en tehlikeli insan kitlesi olan dindar askerleri tasfiye eden bu faşistler değil miydi? Ne demek eşin başörtülü? Bunu utanmadan söyleyen generaller terfi ettirilip milletin başına bela ettirilmişken bu sorumsuzca tutum nasıl izah edilebilir.

28 Şubat davası hala devam ediyor. Apaçık bir şekilde darbe yapan hatta sesini kayda çektirmekten çekinmeyen faşist darbeciler hala ceza almadı. Belli ki Kenan Evren gibi haşirde yargılanıp ceza almayı düşünüyorlar. Darbe yapmayı suç saymayan yargı ve anlayışla nereye kadar gidilebilir ki?

Daha söyleyecek çok şeyim var. Fakat bunu sonraki yazılarıma bırakıp Rabbimden milletime feraset vermesini niyaz ediyorum. Hükümetimizin de riyakar, şarlatan ve faşist siyasetçilerden kurtularak hürriyetin önemini idrak eden, imanlı, halkını seven ve gerçekçi politikacılar olması için Allah'a yalvarıyorum...

Vehbi KARA  

adminadmin