Tarih
Giriş Tarihi : 01-03-2021 08:21   Güncelleme : 01-03-2021 09:14

Hep Hazır Duralım Yeni ‘Hazır Ol’lara!

YENİNDER (Yeni Nizam Yeni İnsan Derneği) Başkanı Gazeteci-Yazar Burak Çileli 28 Şubat'ın yıldönümünde Müslüman Anadolu halkına Merhum Mütefekkir Mirzabeyoğlu'nun “hep hazır duralım yeni ‘hazır ol’lara” sözünü hatırlattı.

Hep Hazır Duralım Yeni ‘Hazır Ol’lara!

28 ŞUBAT’IN BEDELİNİ ÖDEYENLERDEN BİRİSİNİZ… ASLINDA ÇEMBERİN MERKEZİNDESİNİZ DİYEBİLİRİZ… SİZCE 28 ŞUBAT NEYDİ? O GÜNLERİ KENDİ BAKIŞ AÇINIZDAN ANLATABİLİR MİSİNİZ?

O günlere nasıl gelindiğini anlatabilmek için İslâmî mücadele tarihinde bir milat olan 1975 senesinden başlamamız lâzım kritik etmeye. O tarihte Salih Mirzabeyoğlu’nun doğrudan yönetimiyle çıkan Gölge ve peşi sıra Akıncı Güç dergileri, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu mücadelesiyle oluşturduğu elverişli zemin üzerinde pratiğe geçmenin ve bu vesileyle pratiğe dönük teori kurmanın tecrübeleriydi. Salih Mirzabeyoğlu’nun sahada olduğu o dönemde Müslümanlar, aksiyon, ideoloji, düzen değişimi, teşkilat, kadro gibi kavramlarla, daha doğrusu bu kavramların İslâmî ve sahici muhtevasıyla tanıştılar. Ancak Mirzabeyoğlu’nun “patlama” olarak isimlendirdiği bu ihtilalci ses, her ne kadar İslâmcı camiayı şu veya bu şekilde etkilese de, dönemin “gürültülü” siyasi atmosferinden dolayı fazla bir görünürlük kazanmadı. 12 Eylül Kemalist darbesiyle bu gürültü yerini siyasi rehavete bıraktı ancak Salih Mirzabeyoğlu, darbeciler tarafından aranmasına ve son derece kıt imkânlarına rağmen rehavete kapılmaksızın aksiyona dönük fikir binasını inşa etmeye devam etti. Necip Fazıl’la Akıncı Güç dergisi kadrosu olarak yüz yüze başlayan görüşme ve büyük takdirlerini kazanma, onun Salih Mirzabeyoğlu’nu 17 Ocak 1983’te tek başına çağırmasıyla bir devir-teslime dönüştü. Necip Fazıl hasretle beklediği “bir genc”ini bulmuştu ve artık Büyük Doğu mücadelesi İBDA ismiyle yürüyecekti. 1980’li yıllarda, Batıcı medyanın tetikçiliğiyle koparılan “irtica hortluyor” yaygaralarını o günleri yaşayanlar iyi hatırlayacaklardır. Bunu 12 Eylül rejiminin İslâm’a hoşgörüsüne ve solu ezmesine bağlama yanlış yorumuyla ona bu minvalde mikrofon uzatan sol çevrelere Mirzabeyoğlu, “bugün yaşanan İslâmî gelişmeler, 1975’te ufukta kopan fırtınanın dalgalarının zaman içinde kıyıya yansıması, sizler tarafından yeni görünür olmasıdır” ifadeleriyle cevap veriyordu. Bu gelişmeler, zaten en başından beridir İslâm’a karşı olan ve onu sadece yeri geldikçe bir istismar unsuru olarak kullanan askerî vesayet rejimini rahatsız etmeye, istikbâlin şartları içinde onu düzen değiştirecek militarist bir tehdit olarak algılamaya sevk etti. Refahyol iktidarını, bu tehdidin ete kemiğe bürünmesi olarak gördüler ve hep yaptıkları gibi, savunduklarını iddia ettikleri kurucu ideolojinin koyduğu kanunları çiğnediler.      

 

BÜYÜK DOĞU-İBDA MERKEZİNDE 28 ŞUBAT’IN EN BÜYÜK DARBESİNİ ALAN MÜTEFEKKİR SALİH MİRZABEYOĞLU’NUN YAKININDA BULUNMUŞ BİRİ OLARAK MİRZABEYOĞLU’NUN VE İBDA CAMİASININ 28 ŞUBAT’I NASILDI?

İBDA’yı yekpâre bir piramidal yapı olarak lanse etmek, bu hayalî piramidin tepesine de boy hedefi olarak Salih Mirzabeyoğlu’nu oturtmak, Kemalist askerî vesayetin ve onun güdümündeki güya sivil kurumların hep yerleştirmeye çalıştığı bir algı olmuştur. Salih Mirzabeyoğlu, kurduğu pratiğe dönük fikir sistemiyle, bu fikre gönül verenlerin her alanda kurumlaşmaya gitmesini arzu ediyordu. Oysa ki 12 Eylül sonrasında Mirzabeyoğlu’nun etrafında giderek eyyam güder bir istismar halkası oluşmaya başlamış, bunlar bilhassa darbe ortamının depolitize ettiği siyasî rehavet döneminde, ANAP iktidarının estirdiği “köşe dönücülük” rüzgârından fazlasıyla etkilenerek küsbeleşmeye başlamışlardı. Daha da kötüsü, hasbelkader Mirzabeyoğlu’na yakınlıklarını kullanarak, faaliyet isteklisi gerçek bağlılarına da ayak bağı oluyorlardı. Bu istismara bir son vermek üzere Mirzabeyoğlu, cephe yahut büro sistemi adıyla kendinden ve birbirinden bağımsız, her biri kendi içinde hiyerarşik düzene sahip kurumlaşmalar modelini ortaya koydu. Bunu, Mirzabeyoğlu’nun istikbâle dönük iktidar stratejisinin taktik davranışı olarak algılayan Batıcı askerî vesayet rejimi, cephe sistemini hep yekpâre bir “İBDA-C Örgütü” klişesiyle ve Batıcı zihniyete mahsus “terör” tanımıyla ilişkilendirerek bir algı oluşturdu. 28 Şubat öncesi mahkemelere çıktığımızda hâkimler en azından “İBDA ayrı İBDA-C ayrı” diyerek yargılamayı ona göre yaparlardı ancak 28 Şubat konjonktüründen sonra, askerî mücadeleye mahsus “toptan imha”cı bakış çerçevesinde artık böyle bir ayrım da gözetmeksizin hepimizi illegal yapı olarak değerlendirip, lider olarak da Salih Mirzabeyoğlu’nu münasip görerek, faaliyet yapan ve yapmayan bilindik ne kadar İbdacı varsa düzmece iddialarla hepimizi tutuklamaya başladılar. FETÖ’cüler de o süreçte, Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle onların “gılmanlıklarını” yapıyorlardı! Malûm, bunlar her devirde güce eğilen “hizmet” ehliydi!

 

BÜYÜK DOĞU-İBDA İÇİN 28 ŞUBAT BİTTİ Mİ?

Bugün her ne olursa olsun mevziini terk etmeyen yahut davamıza yeni gönül veren İbdacılar açısından 28 Şubat’ın bitmesi için, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da artık programında olan Büyük Doğu projesinin, İBDA fikriyatının gösterdiği yoldan Başyücelik siyasî sistemi olarak devletleşmesi gerekiyor. Ancak bugün itibarıyla baktığımızda, Salih Mirzabeyoğlu’nun beraatine rağmen hâlâ örgüt davasından mahkûm İbdacılar var cezaevlerinde. Kanunen böyle bir örgütün olmadığı, söz konusu beraat kararıyla tescil edilmişken, Emniyet’in terör örgütleri listesinde hâlâ mevcut olma garabeti, dışarıda bulunan İbdacılar açısından hâlâ “İBDA-C” suçlamasını Demoklesin kılıcı gibi tepemizde sallandırıyor ve devlet içinde yuvalanmış Batıcı kliklerin keyfî soruşturmalarına kapıyı açık tutuyor. Erdoğan, gerek kadro eksikliği gerekse de iç ve dış şartların elverişsizliğinden dolayı bir inkılâb hamlesi gerektiren Büyük Doğu projesini, sistem reformu olarak hayata geçirmeye çalışıyor. Oysa ki, Kemalist sistemin formu yok ki reformu mümkün olsun. Atılan samimi adımların havuz problemi gibi sonuçlar vermesi ve son derece yavaş ilerlemeler hep bu sebeplerden kaynaklanıyor. Büyük Doğu projesinin taşıyıcısı nesillerin yetiştirilmesi meselesinde en öncelikli olan eğitim-öğretim alanı, Batıcı müfredatla beyinlerin yıkandığı darbeci Kemalistlere tahsis edilmiş özerk ve dokunulmaz bir bölge gibi adeta. Yani daha önümüzde katedilecek çok mesafe var.

 

28 ŞUBAT ÖZELİNDE YARGILANAN VE 20 YILA YAKIN HAPİS YATAN ARKADAŞLARINIZ VE ŞAHSINIZ VAR… 28 ŞUBAT SİZCE MÜSLÜMAN ANADOLU GENÇLİĞİ TARAFINDAN YETERİNCE İDRAK EDİLDİ Mİ?

28 Şubat’ın idrak edilmesi, yakın tarihin kritik edilebilmesiyle mümkün. Bunun için de evvelâ Batıcı sistemin kritik edilmesi gerekir. Yani 28 Şubat’ı kuru kuruya ve havada bir “demokrasiye müdahale” söylemiyle ele almak, mevzuyu daraltmak olur. Necip Fazıl’ın ve Salih Mirzabeyoğlu’nun “tarih muhasebesi” çerçevesinde yazdıkları, bilhassa Necip Fazıl’ın “tersine devlet ehramı-piramidi” muhteşem benzetmesi, yalnız 28 Şubat’ı değil onun bir tür devamı olan 15 Temmuz’u da doğru analiz ederek sonrası için ders çıkarıp hazırlıklı olmanın kriteryumunu verir bizlere. Bunu sistem eleştirisi çapında bir genişlikte ele almazsak, vesilesiyle hep söylediğim gibi, ETÖ gider FETÖ gelir, FETÖ gider KETÖ gelir! Yahut bakarsınız, dün birbirini boğazlayan Batıcı klikler bugün karşınızda müttefik kuvvetler hâlinde saf tutmuşlardır.

 

MÜSLÜMAN ANADOLU HALKINA 28 ŞUBAT’TA NE GİBİ TAVSİYELER VERMEK İSTERSİNİZ?

28 Şubat sürecinde Salih Mirzabeyoğlu’nun hukuksuz tutuklanıp konulduğu Metris Cezaevi’nde gösterdiği direniş, yine bir “patlama”nın dünya çapına kadar varan yansımalarına -burası nazik tasavvuf bahislerine girer- yani sonrasındaki aksiyonlara emsal teşkil etmiştir. Bu yansımaların zaman içindeki geri dönüşleri halinde de AK Parti iktidarına… 17-25 Aralık kumpasında ABD büyükelçisinin ağzının payını veren Tayyip Erdoğan’ın bu çıkışını “Türk siyasal hayatında ABD’ye karşı ilk defa bu çapta bir çıkış yaşandı” diyerek takdirle karşılayan Mirzabeyoğlu, o güne kadar en sert şekilde eleştirdiği AK Parti iktidarına, sonrasında da sürdürdükleri dik duruşlarına bağlı olarak destek vermeye başlamıştır. Ve akabinde İbdacıların da şehit ve gaziler verdiği muhteşem 15 Temmuz direnişi… Ancak her şey sona ermiş değil ve küresel emperyalist güçler çok daha büyük saldırılara hazırlanıyorlar. 15 Temmuz’la sokaklarda düzen değişimi talimi yapmış olarak milletçe hepimize düşen görev, gevşememek, günübirlik hasis hesaplara düşmeden birlik ve beraberlik halinde yeni saldırılara hazır durmaktır.

Mirzabeyoğlu, Telegram suikastiyle şehid edilmeden kısa bir süre önce, 1999 senesinde bizlere yapmış olduğu ikazı bu kez milletçe hepimize tekrarlayarak, “hep hazır duralım yeni ‘hazır ol’lara” demişti. Dolu dolu geçen otuz seneyi aşkın mücadele hayatımda Büyük Doğu-İBDA bağlısı kimliğimi bugün de gururla taşımamın ve has gönüldaşlarımla kurduğumuz ve dostlarımızın fedakârca destekleriyle faaliyetlerini sürdürdüğümüz YENİNDER (Yeni Nizam Yeni İnsan Derneği) tabelası altında mevziimizi terk etmeyişimiz bu sebeptendir.

Kaynak: Yeni Akit   

Recep YAZGANRecep YAZGAN