Türkiye
Giriş Tarihi : 06-09-2015 11:42   Güncelleme : 06-09-2015 11:42

İsmet Özel: Bir Türk Dünyaya Bedeldir

İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı Şair İsmet Özel "Bir Türk Dünyaya Bedeldir" adı altında, 4 Temmuz 2015 Cumartesi günü Konya’da bir konuşma yaptı

İsmet Özel: Bir Türk Dünyaya Bedeldir
İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı Şair İsmet Özel "Bir Türk Dünyaya Bedeldir" adı altında, 4 Temmuz 2015 Cumartesi günü Konya’da bir konuşma yaptı. Konuşmasında Türklüğün mücerred oluşuna işaret eden Genel Başkan İsmet Özel İstiklâl Marşı’daki ““Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım.” mısraından hareketle şunları söyledi: “Bu, Türk’ü anlatan bir ifade. Yerden ruh-i mücerred gibi fışkıran bir şey. Bu Türk'ten başkası değil. İstiklâl Marşı’nda zaten bize diyor ki Türk Türklüğünü bilecek, Türklüğünü yerine getirecek olursa o zaman secde eder varsa taşım diyor… Türklük gerçekten mücerred bir şey. Tecrid edilmiş bir şey. Irktan, kavimden, kültürden, medeniyetten tecrid edilmiş bir şey. Biz Türklüğün Mescid-i Dırar'ın yıkılışıyla başladığı iddiasını güden insanlarız. Kâfirle çatışmayı göze alan Müslüman'a Türk denir, diyoruz. Bizi Türklükten nasıl uzak tuttuklarını anlamak için bizi İslam'dan nasıl uzak tuttuklarını anlayabilmemiz lazım. Bugün Ramazan ayındayız. Bize Ramazan ayı denince ne anlaşılması gerektiğini gayr-i Müslimler telkin etti. Biz Müslüman olarak Ramazan ayının ne manaya geldiğini ve tuttuğumuz orucun neye tekabül ettiğini bilmeden yaşıyoruz. Billboardlarda falan görüyoruz: "Ramazan keyfi..." bilmem ne. Bu kâfirlerin işidir. Çünkü dünya kâfirlerin cenneti, Mü'minlerin zindanıdır. Ramazan keyfinden bahseden insan kâfirdir. Ramazan keyifli bir şey değildir. Ramazan'ın keyfi çıkarılmaz. Bizim kültürümüzde Ramazan eğlenceleri doğrudan doğruya kâfirlerin icat ettikleri şeylerdir. Ramazan eğlencesi olmaz. Çelimli Çalım okuyanlar Müslüman'ın üç türlü eğlencesi olduğunu öğrenmişlerdir. Hadis-i Şerif bildiriyor bunu bize. Bir, atını eğitirken aldığı zevk; iki, ok talimi yaparken aldığı zevk; üç, helaliyle oynaşırken aldığı zevk. Müslümanın bu üçünden başka eğlencesi olmaz… Bir ümmet, büyüğüyle küçüğüyle zenginiyle fakiriyle bütün bir ay oruç tutuyor. Bu akla sığacak bir şey değil. Ne yapıyorlar oruç tutmakla? Sahurdan iftara kadar bir şey yiyip bir şey içmiyorlar, cinsi münasebete veya cinsi faaliyete müteallik şeylere bulaşmıyorlar. Bu bir çeşit zühd gösterisi mi?… Biz oruç tutmak suretiyle bütün yaratılmışlara bir ümmet olarak, ümmetin tamamı olarak hitap ediyoruz: Bizi yaratan Allah'tır. Biz cinsi münasebet sebebiyle ortaya çıkmadık. Bizi Allah yarattı. Biz hayatta kalıyorsak yediklerimiz, içtiklerimiz yüzünden değil. Allah bizi yaşattığı için hayattayız. … İslam'da ibadetlerin hepsi küfre darbe vurmakla alakalıdır. Bu yüzden kendini bilmez birtakım insanlar papazlarla, hahamlarla iftar ettiklerini, bunun iyi bir şey olduğunu sanıyorlar. Bu dinden çıkmaktır. Biz, eğer namazda Fatiha suresini okuyorsak, Yahudi olmadığımız için, Hıristiyan olmadığımız için Müslüman'ız. Ehl-i Kitap sözü bir yumuşaklığı, bir ehveni gösteren ifade değildir. Ehl-i Kitap sözü bir hakarettir. "Siz, size Kitap verildiği halde Müslüman değilsiniz!" kınamasıdır. Ama işte ehl-i kitap kadınlarla bir Müslüman erkek evlenebilir. Bu onları nakısadan arıtmak içindir.” BOĞAZDAKİ KÖPRÜLER TÜRKİYE’YE FAYDA MI SAĞLADI, ZARAR MI VERDİ? “İstiklâl Marşı millet olarak, Türk olarak anlatmaya çalıştığım ruh-i mücerred olarak yaşayan ve hala potansiyeli olan unsur olarak İstiklâl Marşı’ndan güç alacak mı yoksa andımızın başına gelen İstiklâl Marşı’nın da mı başına gelecek? Bu dikkat edilmesi gereken bir şey. Gördüğüm kadarıyla insanların başlarına gelen bütün felaketlerden zevk aldıkları açık seçik ortada. İnsanlar yaşadıkları hayattan hiçbir şikâyetleri yok. Görüyorsunuz birtakım şeyler konuşuluyor siyaset sebebiyle. Bunların hiçbiri Türkiye menfaatlerini zikretmiyor. Bana siyasi programı Türkiye’nin ikbali olan bir tek siyasi odak işaret edemezsiniz. Hepsi Türkiye’nin mahvı için uğraşan unsurlardır. Şunu şuna tercih ediyor değilim. İstanbul Boğazı üzerine yapılan köprüler, Marmaray, şimdi Boğaz’da yapılan üç katlı alt geçit… Üç imparatorluğu işaret ediyormuş… Gâvurluklarını hiç saklamıyorlar. Bu üç imparatorluk İslam imparatorluğu değil. Bu nedir? Bunu anlamamız lazım. Bu Türkiye’nin haritadan silinebilmesi için bünyevi müdahaledir. Şu anda İstanbul Boğazı üzerinde iki köprü var. Bu iki köprü Türkiye’ye fayda mı sağladı, zarar mı verdi? Bu konuya akıl yoran var mı? Yok. Bu iki köprü dolayısıyla tamamen küfür düzeni azgınlığa uğradı. Yerleşim, İstanbul’ a göç… Müslüman olmayan bir mantığın sıralayacağı dünya kadar mazarrat söyleyebilirim. Fakat asıl önemlisi bu köprülerin kontrolü üzerinden Türkiye’nin kontrolüdür. Yani sen Boğaz köprüsü üzerinden geçen tırların ne taşıdığını biliyor musun? Hangi irtibatlara meydan verdiğini biliyor musun? Bilmiyorsun. Bilmediğin için senin nerelerden sıkıştırılacağın, hangi tehditlere maruz kalacağından haberin yok. O tehditlerle yüzyüze kaldığın zaman boyun eğmekle uğraşabilirsin ancak.” SEÇİM SONUÇLARI DÂHİL BÜTÜN SONUÇLAR PEŞİNEN ELDE EDİLMİŞ HALDE “Müslüman olsun, kâfir olsun herkesi zor durumda bırakan, herkesi dünya hayatı itibariyle sıkıntıya sokan, bunaltan bir işleyiş, bir düzen var. Bu bir hâkimiyet düzeni. Dünyada birileri bir şeye ve başka birilerine hâkim. Bu hâkimiyet, hâkimiyet altında olanları hayra yöneltmiyor. Şer içinde kalmalarını zorunlu kılıyor. Bu hâkimiyet bir finans hâkimiyeti aslında. İnsanlar parayla her şeyin halledileceği fikriyle hareket ederek bu hâkimiyetin isabetli olduğunu teyit ediyorlar. Evet, her şey parayla halledildiğine göre paranın hâkimiyetinde bir zarar yok. Bütün mesele parayı ele geçirmekte, sıkıntı parasızlıktan doğuyor, insanlara paraları dağıtırsan eşit olarak, hiç kimsede zorluk falan olmayacak sanıyorlar. Böyle bir cehalet içinde debeleniyor insanlar. Ya da başkalarının aleyhine kendilerini servet sahibi kılarak sıkıntılarını, dertlerini hafifleteceğini düşünüyor insanlar. Bu bir mekanizma, bir işleyiş biçimi. Bu işleyiş biçiminden insanlar başlarını salim tutabilirler mi? Eğer tutabilirlerse nasıl bir gelecek insanları bekliyor? Bu konuda ciddi bir tecrübe yaşandı. Dünyada Fransız İhtilali’nden sonra bir Rus İhtilali çıktı ve bu Rus İhtilali’nin sonunda, nasıl Fransız İhtilali’nin sonunda bir burjuva hâkimiyeti esas olduysa Sovyet hayatıyla beraber de bir parti hâkimiyetinden doğacak bir ümit yaşatıldı. Ama hepinizin bildiği gibi Sovyet deneyimi 1990 yılında sona erdi. Ondan sonra tarihin sonunun geldiğini iddia eden düşünürler çıktı. Kapitalizmin ebedi bir düzen olduğu, dolayısıyla artık tarihten bahsedilemeyeceği fikri birilerinin hoşuna gitti. Bu anlayış neden doğdu? Kapitalizm deyince bizim aklımıza alternatif olarak neden Sosyalizm geliyor? Neden hiç kimse bu işin başı Türklerdir demiyor? Çünkü bu bir kere anlaşıldığı zaman dünyada tek bir millet olarak bildiğimiz küfür geri adım atmış olacak. Belki ciddi bir yarayla uğraşmak zorunda kalacak. Hayvani hayatlarına yeni bir buut eklenmiş olacak." “Dünya sistemi denilen şeyin bir tanrı olduğunu düşünerek, onunla baş edemeyeceklerini düşünüyorlar. Ve sonunda ne oluyor? Herkes kendisine bir lütuf bahşedilmesini bekliyor. Hiçbir şeyi bileğinin gücüyle alamayacağını bildiği için mutlaka dünyaya kötülük yapan insanlarla anlaşmak, uzlaşmak gerektiğini düşünüyor. Ve onlarla uzlaşmazsam benim hayatımı mahvederler diye düşünüyor. Onlar da “Bizimle uzlaşmazsanız sizin hayatınızı mahvederiz” diyorlar. Böyle düzen işler. Onun için Türkiye’de veya dünyanın herhangi bir yerinde şu ne olacak bu ne olacak diye hiç merak etmeyin. Çünkü birileri bir yerlerden gerekli sonuçları peşinen elde ediyorlar. Bunun içine Türkiye’deki seçim sonuçları da dâhil.” YUNANİSTAN, BULGARİSTAN, ERMENİSTAN’LA DOSTANE İLİŞKİLER KURAMAYIZ! “Kürtler gâvur olmayı reddettikleri takdirde bütün gavurlar onların ensesinde boza pişirir. Hepsini bir günde yok ederler. Çünkü Kürtlere x, w, q’yu savunduruyorlar. Kim savunduruyor? Kâfir savunduruyor. Sen x’i, w’yu, q’yu savunduğun zaman Müslüman mı oluyorsun? Müslüman olsan x’i, w’yu, q’yu savunur musun? Demek ki biz İstiklâl Marşı Derneği olarak Allah nasip eder de bir gün yazımızı geri alma bahtiyarlığına erişirsek o zaman her şeyimizi geri almış olacağız. Çünkü bizi Türk yapan Türk yazısıdır. Şimdi dangalakların, sefillerin, alçakların hepsi Osmanlıca diyorlar. Osmanlı Devleti’nin esamisi okunmazken bizim yazımız vardı, Türk yazısı vardı.” “Peki, ben Türk olup olmadığımı nasıl anlayacağım dediğin zaman çok pratik bir ölçü vereyim size. Kâfirle çatışmayı göze alan Müslümana Türk denir diyoruz ya, “Ben kâfirle çatışmayı göze aldım, Arnavut olduğum halde neden kendime Türk diyeyim” diyebilir bir insan. XVII. yüzyılın başında Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu toprakların haritasına bakan birisi “Bak gördün mü, bütün buralar bizimmiş” diyorsa Türk’tür. Ama “Bak bu Türkler, nereleri almışlar, bizim yerlerimizi de almışlar, bunlar zaten dünyanın başına bela olmuşlar” diye düşünüyorsan Türk değilsin. Yunanistan’la, Bulgaristan’la, Ermenistan’la dostane ilişkiler kuramayız. Neden? Çünkü onlar milli varlıklarını Türk’ü başlarından atmakta arıyorlar. Türk’ü defetmiş olmak onlara bir milli şahsiyet temin ediyor. Türk’ten kurtulmayı atın Yunanlı’nın, Bulgar’ın, Ermeni’nin kafasından; geriye hiçbir şey kalmaz. Bütün dertleri Türk’ten kurtulmak, Türk’ü başından atmak. Dolayısıyla sizlere yutturuluyor. Ne yutturuluyor? Türkiye’nin mesela, normal olarak Ermenistan’la diplomatik münasebetleri olması imkânsızdır. Ermenistan anayasasında Sivas vilayeti de dâhil olmak üzere Doğu Anadolu, Batı Ermenistan olarak geçer. Sen Türkiye olarak demiyorsun ki ‘Anayasandan o maddeyi çıkar ondan sonra oturup konuşabilelim! Yoksa sen benim topraklarımı kendi toprakların olarak sayarak ben seninle konuştuğum zaman buna rıza göstermiş oluyorum.’ Ermenistan’la Türkiye diplomatik ilişkiler kurarsa Sivas bir Ermeni beldesi olmuş oluyor. Ermeniler diyorlar ki; ‘Bunları gösteriş, kendi insanlarımızı kandırmak için yaptık. Aslında siz Ermeni katliamı ya da soykırımı dolayısıyla bizden özür dileyin, bir de tazminat verin, biz toprak talebimizden vazgeçeceğiz! Toprak istemeyeceğimizi şimdiden beyan ediyoruz, tekeffül ediyoruz.’ Bunu yiyen milyonlarca Türkiye’de yaşayan insan var.” “ ‘Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var!’ Türklüğün nasıl mücerred bir şey olduğunu buradan anlıyoruz. Biz bir memleketin sınırlarını dağlarla, nehirlerle ya da bazen pergel ve iletkiyle çizmeye çalışıyoruz. Fakat çok mücerred bir şey çıkıyor karşımıza Türkler bahis konusu olduğu zaman. Bunların imanı yurtlarının işareti olmuş oluyor. Kendi göğsünü küfre karşı koyup geri kalan kısma vatan diyor. Siperin ardı vatan. Demek ki İslam’ı anlamak Türk’ü anlamakla hemen hemen eşit manaya gelir. Türk’ü anlamayan İslam’ı anlayamaz; İslam’ı anlamayan da Türk’ü anlayamaz. Neden İslam’ı anlamayan Türk’ü anlayamaz? Çünkü Kur’an-ı Kerim nazil olduğu zaman dünyada iki büyük dünyevi otorite vardı. Kisra ve Kayzer. Bizim peygamberimiz Resul-i Ekrem, Hendek savaşında kazmalar toprağa inerken şunu söyledi: ‘Her inen kazmanın Kisra’nın, Kayzer’in sarayına indiğini görüyorum!’ Hendek Savaşı bu! Kisra, Kayzer… Türk olmakla Müslüman olmak arasında doğrudan doğruya siyasi zihin, siyasi şuur bakımından bir mütekabiliyet var.” “Türk neden dünyaya bedeldir meselesi bugün yaşadığımız hayatla alakalı bir şey. Dünyada eğer bir zulüm varsa, bir tahakküm varsa, bir yozlaşma varsa, bir lanet insanlığın üzerine çökmüş halde ise bunun def'i için elde Türk’ten başka bir eleman, unsur, mevcudiyet kalmamıştır. Bu yüzden "Bir Türk Dünyaya Bedeldir." Neden Türk bu kadar çok önemli? Çünkü Türk mücerred bir şeydir. "Dünyada çeşitli kavimler var, bunlardan bir tanesi de Türk" böyle bir şey yok. Türklük tercih edilen bir şeydir. Küfürle çatışmayı göze almakla ilgili bir şeydir. Bu yakın tarihte hepimizin anlayacağı bir şeydir. Türkleri tarihten silmek, Türk yurdunu ortadan kaldırmak için Birinci Cihan Harbi ile başlayan bir süreç var. Bu süreçte Türkler pek muvaffakiyet elde edemediler. Seferberlik dedik biz Birinci Cihan Harbi’ne. Tarihten silinmemek, yurdumuzu kâfirlere kaptırmamak için biz seferber olduk fakat bunda bir muvaffakiyet elde edemedik. Her ne kadar Çanakkale gibi, Kut’ül Amare gibi başarılarımız olsa dahi. Sonunda 1918 yılına gelindiği zaman Türk bayrağı can ve mal emniyeti bakımından en belalı yerdi. O yüzden bu topraklarda yaşayan insanlar Yunan, İtalyan, Fransız, İngiliz, Amerikan bayrakları altında selamet aradılar. Ama Allah bize nasip etti, bir İstiklâl Harbi verdik. Daha doğrusu bir Sakarya Meydan Muharebesi yaşadık ve topraklarımızı yağmalanmaktan kurtarabildik. Topraklarımızın yağmalanmaktan kurtulması meselesi dünya tarihiyle alakalı bir mesele. Biz ikinci kez dünya tarihinin istikametine tesir ettik. Birincisi Türkler olarak bu toprakları Darü’l İslâm kılarak vatan haline getirmemiz; ikincisi İstiklâl Harbi vererek bu vatanı elde tutmamız. Bu, duaların sonucunda doğmuş bir şeydir.” ÇÖZÜM SÜRECİNİN SONUNDA NE ÇÖZÜLMÜŞ OLACAK? “İnsanlar diyorlar ki ‘Çözüm süreci çözüm süreci diyorsun. Güzel. Bu çözüldüğü zaman ne olacak onu bir söyle!’ Bunu söylemiyorlar. Kötü niyetli, alçak, denî, sefil, vatan haini insanlar bir süreç başlatmışlar ve bu sürece karşı çıkanlar alay konusu oluyor. Sen bana bu sürecin sonunda Kürdistan’ın muhtar mı olacağı, bağımsız mı olacağı, Kürtlerin hangi imtiyazlara kavuşacağı konusunda bir bilgi ver. De ki biz böyle bir süreç başlattık. Biz de buna taraftar olup olmadığımızı söyleyelim. İnsanlar İsrail’i savunmak için ne diyor? Dünyada bir milletler uzlaşması olacaksa Yahudilerin de bağımsız bir devletleri olması lazım diyorlar. Aynı şeyi Kürtler için de söyleyebilir birileri. Dünyada şu anda bir Kürdistan var mı? Yok. Eğer dünya milletleri barış içinde yaşayacaklarsa o halde mutlaka bir Kürdistan olması lazım diye bir akıl yürütme olabilir. Bunu söyleyin bize. Deyin ki Kürtlerin bir devleti yok, bir devlet vereceğiz. Bunu söylemiyorsunuz, çözüm süreci diyorsunuz. Ama siz söyleyin, buna evet deyip demeyeceğimizi de biz söyleriz. Siz çözüm süreci sonunda neyin çözüleceğini söyleyin. Şimdi Arap Baharı neydi? Ne oldu Arap Baharı? Kimin baharıydı, kim çiçek açtı? Kâfirler Müslümanları, Müslümanlık iddiasında olan insanları kedi fareyle oynar gibi oynuyorlar, oynatıyorlar. Bu Müslüman geçinen alçaklar birçok belayı başımıza sarmış insanlardır. Neden böyle sert konuşuyorum? Çünkü bunların çoğu sıkıyı gördükleri zaman Müslüman olmuş insanlardır. Kendilerini kabul ettirmek için oooo neler, hafız da oldular, her bir boku yediler. Ondan sonra karşımıza geçip “İslam böyle, İslam şöyle” deyip duruyorlar. Bunlar kendi atalarını temize çıkarmak, kendi atalarını bir şekilde bize yedirmek yutturmak için bir plan yaptılar ve Türkiye’de de Siyasal İslam yoluyla bu plan gayet güzel sonuç verdi. Onun için bütün bunları mertçe söyleyen adam Türk’tür ve Türk dünyaya bedeldir.” İsmet ÖZEL - 17 Ramazan 1436, Konya İstiklal Marşı Derneği http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/Yazi.aspx?YID=1171&KID=2
adminadmin