Fikir
Giriş Tarihi : 28-12-2020 12:17   Güncelleme : 28-12-2020 12:20

Korona Savaşı

Patojen mikroorganizmalar biyolojik olarak üretilen biyo aktif maddeler insan, hayvan ve bitkilerde ölüm ve hasar meydana getirmek amacıyla, tarihin eski çağlarından beri kullanılmıştır. Günümüzde biyolojik savaş kapsamında kabul edilen bu hastalık yapıcı veya öldürücü ajanlar artık terörist gruplar tarafından da bir tehdit unsuru olarak kullanılmaya başlanılmıştır.

Korona Savaşı

Zehirli maddeler kullanılarak insan, hayvan ve bitkilerin öldürülmesi ya da etkinliklerinin kısıtlanmasına yönelik bir savaş yöntemidir. Entomolojik savaş da biyolojik savaşın alt türlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bakteriler, riketsialar, virüsler, funguslar, protozoalar gibi mikroorganizmalar biyolojik savaş maddesi (ajanı) olarak kullanılır.

Kolay ve ucuz üretilirler, dayanırlıkları fazladır, salgın başlatırlar, kuluçka devreleri genellikle kısadır, teşhis ve tedavileri zordur ve çok zaman almaktadır, öldürücü olabilir. Vücuduna giriş yolları Solunum sistemi,  deri,  sindirim sistemi, üreme sistemi, göz konjonktivaları... Bunlar tanıdık geldi mi?.

Corona Virüs ile ilgili söylentileri duymuşsunuzdur. Koronavirüsün bir biyolojik silah olduğu söylentisinden bahsediyorum. Kimine göre Çin ABD’ye, kimine göre ise ABD Çin’e karşı bu virüsü geliştirdi ve yaydı. Tabii bu “dedikoduyu yayanlar” salgının bir biyolojik savaş olduğuna ilişkin tweet atan Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ve Hindistan Parlamentosu Sözcüsü olunca, iş ciddiye bindi.  Bu bir biyolojik silah mıdır değil midir, onu ancak tarih yani zaman gösterir. Biz şimdi biyolojik savaş yöntemi tarihte nasıl kullanılmış, ona bakalım. Zira bu silahların varlığı, bir komplo teorisi değil. İnsanoğlu savaşmaya başladığından bu yana bizimle varlar ve gitgide de yaygınlaşıyorlar.

Tarihçilere göre biyolojik silahların gücünü ilk fark edenler, Hititler. Mısırlılara ait bir tablete göre, Hititler MÖ 1274’te Kadeş Savaşı’nda vebalı hastaları casus olarak Mısır’a gönderip çok sayıda Mısırlının hayatını kaybetmesini sağlamışlar. Büyük İskender de Perslere karşı savaşırken (MÖ 332) İran ordusunun üzerine ölmekte olan hastalıklı insanları göndermiş. Milattan öncesine dair bir başka örnek de MÖ 190’da Kartacalı General Hannibal’ın Bergamalı düşman gemilerini alt etmek için yılan zehri kullanması. Gelelim biraz daha yakın zamanlara... Moğol hükümdarı Cengiz Han, 13. yüzyıl başında Çin, Kırım ve Viyana kalelerini almak için vebadan ölmüş insanların cesetlerini mancınıkla fırlatıp, mikrobun o bölgelerde yayılmasını sağlamış. Belki sizi en çok şaşırtacak olan, 14. yüzyılda Avrupa’yı kırıp geçiren o meşhur veba salgınının bir biyolojik savaş olduğunu öğrenmek olacak. Şöyle ki: 1346 yılında veba salgını Kırım bölgesinde yayılmaya başladığında Tatarlar, Cenevizlilerin bulunduğu (Ukrayna’daki) Kefe’yi kuşatmışlar. Vebadan ölen Cenevizlileri de mancınıklarla şehre atıp, salgını iyice yaymışlar. Bunun üzerine gemilere binip kaçan Cenevizliler, hastalığı Avrupa’ya taşımışlar. İşte 1346-1353 yılları arasında 475 milyonluk dünyada 100 milyon kişinin canını alan veba salgınının aslı bu. (Kaynak Millet Kütüphanesi Biyolojik Savaş)

Biyolojik savaşla en etkili mücadele yolu Ümmün sistemin güçlendirilmesidir. Ümmün Sistem, bağışıklık sistemi, bir canlıdaki hastalıklara karşı koruma yapan, zararlı hücreleri tanıyan vücudun savunma sistemidir. Bağışıklık sistemin güçlü olması virüslerin sebep olduğu hastalıklar gibi pek çok hastalığa karşı bizi korumaktadır. Bağışıklık sistemini normal fonksiyonunu devam ettirebilmesi için vücut belirli vitamin ve minerallere ihtiyaç duyar, bu da organik ve sağlıklı beslenmeden geçiyor. Köylere dönüşler bu yolla başlamıştır. Kendi ürününü kendin yetiştirme, bahçeye, organik domates, patates vs. ekip onları tüketmek. Tavuk, kuzu ve sütünü kendinin üretmesi ve bu besinleri tüketerek bağışıklık sistemini güçlendirmektir.

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi '' Köylü Milletin Efendisidir'' sözü, o günlerden  geleceği tahmin etmesinin işaretidir. Köylerimizin kıymeti artacak artık köylere göçler çoğalacaktır. Bu biyolojik savaşlarında sonu gelmeyecek gibi görünüyor. Allah'a emanet olun Hoşçakalın.

Recep YAZGANRecep YAZGAN