Eğitim
Giriş Tarihi : 28-01-2021 10:52   Güncelleme : 28-01-2021 10:52

Prof. Dr. Yusuf Demir "Dünya Çölleşmeye Sürükleniyor, İklim Seferberliği Şart!"

Türkiye’nin bu süreçte en çok etkilenen kaynaklarının başında yeraltı suları olduğunu dikkati çeken Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Demir, gazetemize verdiği röportajda, “Özellikle yağış rejimini değişmesi, yeterli kar yağışının alınamaması, yağmurun düzensiz ve beklenilen düzeyde olmaması pınarlarımızı, akarsu kaynaklarımızı ve yeraltı sularımızı etkilemektedir” ifadeleriyle susuzluk tehlikesine karşı uyardı.

Prof. Dr. Yusuf Demir

Prof. Dr. Demir, sınırlı olan yeraltı su kaynaklarının beslenememesinin problemin boyutunu büyüttüğünü belirterek, Türkiye’nin yüzde 80’ine yakın yeraltı suyu kaynaklarının birinci derecede risk altında olduğunu söyledi. Yeraltı sularının hareketliliği, beslenme kaynakları ve risklerin tespit edilerek, tarımsal alanda ve birinci ve ikinci derecede riskli bölgelerde yeraltı suyu kullanımının yasaklanması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Demir, “Kullanılma mecburiyeti bulunan alanlar kontrollü ve takip edilebilir bir kullanıma müsaade edilmelidir. Mevcut kuyuların kapatılması, yeni kuyu açılmaması veya şartlarının net ve sorunu çözmeye yönelik olması kaydıyla müsaade edilmesi sağlanmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.

 

KURAKLIKTA KRİZ YÖNETİMİ

Prof. Dr. Demir, merkezi hükümet ve yerel yönetimler ile halkın ele ele vermesi gerektiğini, her kentin ve her sektörün kendisini bekleyen risklere karşı önlem almasının şart olduğunu kaydetti. Ülkesel bazda politikalar yanında yerel politika ve çözüm çalışmaları sorunun giderilmesi, toplumun bilinçlendirilmesi, mevcut kaynakların doğru ve sürdürülebilir kullanımı açısından oldukça önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Demir, şehir yönetimlerinin önemine dikkati çekti.

 

Prof. Dr. Demir sözlerini şöyle sürdürdü:

“Büyükşehirlerimizde çevre, tarım, iklim ve su üst kurulu ile uyumlu çalışacak kurullar oluşturulmalı, sorun ülkesel politikalara uygun yerel çözümlerin geliştirildiği uygulamalar ile ele alınmalıdır. Diğer şehirlerimizde benzer kurullar şehirlerin valileri tarafından aynı misyon ve vizyonla kurularak çalıştırılmalıdır. Ülkesel su politikasına ters düşmemek kaydıyla her birim mevcut kaynaklarını verimli kullanma, sürdürülebilir kılabilme noktasında bireysel çözümler üretmelidir. Mevcut kaynaklar, hidrolojik çevrim süreci, kaynakların sürekliliği analiz edilmeli, bir damla su bir candır düsturu ile çözümler üretilmelidir. Bilim kurulları yapılan ve yapılacak bilimsel çalışmaların ışığında kuraklığın bölgesel riskleri ve çözümlerini üreterek uygulamaya koymalı, mevcut kaynakların risk analizleri ve kullanım performanslarını geliştirerek yerel uygulayıcılara yol göstermelidir. Yerel yönetimler, bilinçli toplum, tasarruf ve tasarrufu teşvik uygulamaları, geri dönüştürülebilir su ve kaynaklar, su hasadı vb. konularda örnek çalışma, uygulama ve teşvikler geliştirmelidir”

 

SU, GIDA VE TARIM STRATEJİSİ

21. yüzyılda su ve gıdanın stratejik ürünler, tarımın da stratejik bir sektör olduğunusöyleyen Prof. Dr. Demir, Türkiye’nin çeyrek asrı aşkın yaşadığı en önemli sorun tarımdan uzaklaşması ve üretimden kopması olduğunu belirtti. Üretimden kopan toplumların tekrar üretime döndürülmesinin oldukça zor olduğunu dikkati çeken Prof. Dr. Demir, sözlerine şöyle devam etti:

 

“Toplumlar yaşanan bu süreci faydaya dönüştürerek tekrar üreten toplumolma yolunda önemli bir adım atmak zorundadır. Yaşanan süreç kimsenin kimseye faydasının olamayacağını, ülkelerin kendi derdine düştüğünü açıkça göstermiştir. Bu günden tezi yoktur, üretmezsek beslenemeyiz, üretemezsek tüketemeyiz, üretemezsek kıtlık ve açlık çekeriz ve bu felaket yaşadığımız günleri fazlası ile aratacak bir sonucu karşımıza çıkarabilir”

 

2021 ÜRETİM YILI OLMALI

2021 yılı tarımsal seferberlik ve üretim yılı olması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Demir, “Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan öncülüğünde Tarım Bakanlığınca ‘tarımsal üretim seferberliği’ ilan edilmeli, bu seferberliğe yediden yetmişe herkesin destek olması sağlanmalıdır”dedi. Prof. Dr. Demir, “Ülkesel ve yerel yönetimlerimiz el ele vererek ekilecek bir karış toprağın bile ekilip dikilerek üretime döndürülmesi sağlanmalıdır. Tarım Bakanlığının birinci önceliği, üretim için gübre, tohum, ilaç, yem, mazot, elektrik gibi temel girdilerin maliyetleri düşürülmesi, tarımsal girdilerin desteklenmesi, KDV indirimi dahil üreticiyi ve üretimi rahatlatıcı önlemlerin alınması olmalıdır. Planlı bir üretim, bitkisel ve hayvansal ürünlerin destekleme kapsamı genişletilmeli, iyi tarım uygulamaları ve organik tarım destekleri sürdürülmeli, girdiler dahil tarımda ek ekonomik destek paketi açıklanmalıdır. Bir yandan su kaynaklarımızı korurken, diğer yandan tarımsal üretimimizi artırmamızın mutlak bir zorunluluk olduğu kabul edilerek devlet politikası haline dönüştürülmelidir” ifadelerini kullandı.

 

HAYVANCILIKTA SEFERBERLİK

Büyükşehir belediyelerinin kırsal kalkınma birimleri aktif hale geçirilerek belediye sınırları içerisinde üretimin artırılması, üretilen ürünlerin değerlendirilmesi ve tüketiciye ulaştırılması zincirini kurarak üretim seferberliğine öncülük etmesi gerektiğine değinen Prof. Dr. Demir, “Bunu fırsata çevirelim, üretim toplumu olma yolunda kaybettiğimiz 40 yılı bu vesile ile telafi edelim” dedi.

 

Prof. Dr. Demir, “Bu amaçla öncelikle çiftçiliği tanımlayarak profesyonel tarımın kapıları açılmalıdır. Her bir tarım işletmesi bir üreten fabrikaya dönüştürülmeli, üretilen ürünleri hammadde ve işlenmiş ürün olarak değerlendirecek alt yapı kurup geliştirilmelidir. Hayvancılıkta ve hayvansal üretimde seferberlik ilan edilmelidir. Üç tarafı denizlerle çevrili ve akarsu cenneti olan ülkemizde balıkçılık desteklenmeli, sadece üretip tüketen değil, ihraç eden ülkeye dönüşmeliyiz. Türkiye yapacağı seferberlik ile ilk yıl kendine yeter bir ülke haline dönüşebilir, birkaç yılda 83 milyon yerine 383 milyonu bakabilecek üretim potansiyeline ulaşabilir. Bu amaçla güçlü irade, hızlı karar mekanizmaları ve uygulama kararlılığı gerekmektedir” şeklinde değerlendirdi.

 

700 MİLYON İNSANA ZORUNLU GÖÇ

Prof. Dr. Demir, “Süreci doğru yönetemezsek insanlık olarak daha büyük felaketler bizi beklemektedir. Böyle devam etmemiz halinde dünyanın yüzde 40’ı önümüzde ki 30-40 yıl içerisinde su kıtlığı ile karşı karşıya kalacak, dünyada 700 milyondan fazla insan zorunlu göç yaşayacak, su savaşları ve su krizleri yaşanacak, üretim ve verim düşecek, beslenme problemleri artacak, kısaca kaynaklarımız bizleri besleyemez hale gelecektir. Sürdürülebilir doğa, çevre, su ve tarımı koruyamadığımız sürece gelecek günler için daha büyük tehlikeler bizleri beklemektedir” diye konuştu.

 

TÜRKİYE’Yİ ZORLU BİR YIL BEKLİYOR!

Mevcut sürecin devam etmesi ile dünyada 2021 yılının zor geçeceğini gösterdiğini belirten Prof. Dr. Demir, “Küresel iklim değişikliğinin yaşandığı, yaz ve kış kuraklıklarının etkili olduğu günümüzde, su kaynakları tüm dünyada çok sıkıntılı hale gelmekte, su varlığı ve kullanımı insan sağlığı ve üretimde en temel girdi olmaktadır” dedi. Bilinçsizce tüketilen suyu yaz aylarında çok arayabileceğimizi vurgulayan Prof. Dr. Demir, “Tarımda su kullanımı ve tüketimini iyi planlamalı, bir damla suyumuzu bile boşa harcamamalıyız. Aksi takdirde yaşadığımız felaketle birlikte oluşabilecek su sıkıntıları hepimize çok ağır faturalar ödetebilir. Türkiye bir tarım ülkesidir ve bu kıskaçtan üreterek çıkabilir. Tarım ve tarıma dayalı sanayiye gerekli destek ve önemi verirsek, doğa ve çevremize saygı duyar ve sahip çıkarsak, suyumuzu yarınlara taşımanın çözümlerini üretebilirsek, 2023 vizyonumuz parlak, geleceğimiz aydınlık olacaktır” şeklinde ifade etti.

Kaynak: Diriliş Postası Sümeyye Aksu / Ankara / Mülakat

Recep YAZGANRecep YAZGAN