Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 05-09-2016 10:14   Güncelleme : 05-09-2016 10:14

Tarikat ve cemaatlere niçin saldırıyorlar?

15 Temmuz FETÖ darbesini bahane edip bütün dindarlara, cemaatlere ve tarikatlara saldırı olağanüstü derecede arttı.

Tarikat ve cemaatlere niçin saldırıyorlar?

İşin ilginç tarafı darbelerin kaynağı ve hürriyetin baş düşmanı Kamalistler’e hiç söz söylenmiyor. Peki, Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz bu sefil mahluklar, 15 Temmuz darbesini M. Kamal’ın “Yurtta Sulh” sözünden ilham alarak yapmadı mı? Niçin bu darbeci geleneğe tek laf söylemeyip darbeyi önleyen cemaat ve tarikatlara hücum ediyorlar?

Bu alçakça hücumu CNN Türk gibi dindar insanlardan hazzetmeyen ve Siyonistlere hayran TV kanallarında yapmalarına bir şey diyeceğim yok. Onlar bu gibi ahmaklara gaz vermeyi çok sever ve iyi de becerirler. Zihniyeti bozuktur nede olsa! Peki bu hainliği dindar insanların gayreti ile meydana getirilmiş vakıf ve derneklerde de yapmak neyin nesi oluyor? Meydanı boş bulduklarını zannediyorlar galiba. Bu ebleh ve ahmaklara söyleyecek çok sözüm var. Hiç olmaz ise birkaç tanesini sıralamaya çalışayım:

Unutulmasın ki 15 Temmuz darbesini ne Kamalistler ve ne de modernistler önledi. Onlar darbeyi kabullenip para çekme makinalarının önünde sıraya girmişken bizzat cemaatler ve tarikatların verdiği iman gücü ile halkımız tankların önüne çıkarak önledi.

Tankların önüne yatanlar şarlatan ve şebek kılıklı Vahhabi kafalı ilahiyatçılar gibi düşünmüyorlardı. Bu ehli sünnet düşmanı zındıklar vakti zamanında FETÖ için akla gelmedik riyakarlıkları yaparken “Süfyaniyetin 4. Rüknü bu F. Gülen zındığıdır” diye feryat edip tuzaklarına düşmemek için gazete köşelerinde yazılar yazılıyordu.

Bir dehşetli zındık Feto için “onun gibi birisini yetiştirseniz ya?” diye ekranlara çıkıp hayasızca konuşuyordu. Ayağının tozu olamazmışız meğerse. Şimdi ise dansözlerden daha kıvrak bir şekilde kıvırıp söylediklerini inkâr ediyorlar. Yuh olsun size ve sizi dinleyenlere…

Dindarların dayanışmasının ve iman gücünün bir sonucu olan 15 Temmuz destanı Kamalistlere, Vahhabi kafalı selefilere yedirilmeyecek kadar değerlidir. İyi bilinsin ki bu aziz millet yeri geldiğinde devletini korumayı nasıl bildiyse, bu ahmakların saldırılarına karşı da bütün ehli sünnet cemaat gibi bilir Elhamdülillah…

Çok klişeleşmiş bir sözleri ve soruları var. Genellikle dindar insanlardan ve cemaatlerden hoşlanmayan kişilerce dillendirilen bu soruları vardır. “Peygamber efendimiz (asm) zamanında tarikat mı vardı?”

Bu insanları yanıltan en önemli sebeplerden bir tanesi “ilahiyatçı” kılığındaki şarlatan ve şebeklerin her gün TV programlarında boy göstermeleridir. Sanki Müslümanların açığını ve kusurunu arayıp bulmakla kendilerini vazifeli gören bu TV kanalları, işlerine yarayan itikadı bozuk bu ilahiyatçıları konuşturmaktan büyük zevk alıyorlar. Kullandıkları bu Vahhabi kafalılardan birisi ise çocuklara istismar ve saldırı suçundan hükümlü bir zındıktır. Ne diyeyim Allah akıl ve izan nasip etsin…

Evet asr-ı saadette de tarikat vardı. Çünkü Tarikat veya Tarik kelimesi "yol" anlamına gelir, "Allah’a ulaştıran yol" mânâsında kullanılmaktadır. Yol kavramına tarz, usul ve yöntem gibi karşılıkları da verebiliriz. Eğer “tarikat” kelimesine buradan yaklaşacak olursak doğru tanımı verebilir ve milyonlarca Müslüman hakkında kıyl-ü kal yani kötü söz söylememiş oluruz. Aksi takdirde sarf edilen sözler hakaret ve iftira sınıfına girer ki bu durum ruz-i mahşerde kişiyi mesul eder ve kul hakkına girdiği için cezadan kurtulamaz.

Tarikat, İslamiyet'in kalbi boyutu üzerinde duran ve "kalbin fıkhı" şeklinde nitelenen tasavvuf öğretisinin uygulandığı düzenli kurumsal yapılar olarak tarif edilmektedir. Asr-ı saadet döneminde tarikat yaygın değildi. Fakat İslami sınırlar içinde kalmakla birlikte farklı yol ve tercihlerde bulunan insanlara da rastlanmaktaydı. Birçok sahabe ve insan İslam’ın farklı yollarını tercih ettiği ve toplumun büyük kesiminden ayrıldığı halde İslam dışında sayılmamıştır. Toplumun yaşayış biçiminden farklı bir yol, tarz ve usulü benimsedi diye kimse bu Sahabeleri İslam dışına atamaz. Onların yolu yani tarikatı farklı, tarzı başkaydı.

Tarikatın güzellikleri saymakla bitmez. Ehl-i Sünnet İtikadının kalesi olan cemaat ve tarikatlar; FETÖ'nün panzehiridir ve bu milletin de çimentosudur. Ehli sünnet cemaat ve tarikatlara zarar verilirse bu vatanda İslam düşmanları en büyük zaferi kazanmış olurlar.

Bu Vahhabi kafalı modernistler, ilahiyatçılar ve Diyanet, doğru dürüst namaz ibadetini dahi bu vatanda anlatamamışlardır. Baksanıza % 20’den daha az insan “dinin direği olan namazı” kılıyor. Bu azınlık Müslümanlar ise tarikat cemaat mensupları olup bunların emeği ile aklını başına alan insanlardan meydana gelmektedirler. Eğer bu Vahhabi kafalı ahmakları dinleyecek olursak memleket ahalisi dinsiz olup çıkar, Maazallah.

Şu soruyu sormak gerekir: İnsanlara Cenab-ı Hakk'ı tanıttırmakta ve onlara iman hakikatlerini aklî delillerle ikna ederek anlatmakta Risale-i Nur ve Nurcuların yaptığının milyonda biri kadar bu Vahhabilerin çalışmaları oldu mu? Harici zihniyetiyle dillerine doladıkları "Kur'an İslam’ı" sloganıyla Sahabeden beri bütün tarihimizi İslam'a ihanet etmekle suçlamakla ne elde edeceklerini zannediyorlar. Yoksa kendi batıl fikirlerini bu sayede meşrulaştırmaya mı çalışıyorlar?

Risale-i Nur ile birlikte tarikat ve cemaatler, Kur'an yolunu tefsir edip güzelce göstermektedir. Milyonlarca kişi Risale-i Nur'u ve benzeri kitapları okuyarak imanlarını kuvvetlendirmiş ve gerektiğinde de tankların önüne çıkıp darbeleri önlemişlerdir. Evet, Risale-i Nur, iman hakikatlerini tahkiki hale getirmeye çalışır. Bu Vahhabi kafalıların ise İslam'ı tahrif etmek ve kendi sapık anlayışlarını anlatmaktan başka bir derdi yoktur.

Kamalistler, bu milletin tarihinde en büyük ihanetlerini1923 ile 1933 yılları arasında gerçekleştirdiği inkılâplarla yapmışlardır. Hangi yüzle bu milletin karşısı çıkıp İslam’ı anlatmaya çalışabiliyorlar, acip.

Bu Vahhabi kafalı reformcuların Kamalistlerden ve FETÖ'cu zındıklardan farkları yoktur. Hâlbuki cemaatler ve tarikatlar ise Ehl-i Sünnet itikadının kalesidir. Osmanlı’nın yıkılışıyla birlikte adam akıllı din eğitimi ve dini geleneğin, kurumların devamı cemaatlerin, tarikatların eliyle olmuştur. Ehl-i Sünnet ekseninde tezahür eden İslam eğitimi bu milletin çimentosudur. Bu çimentonun harcını da cemaatler ve tarikatlar yoğurmaktadır. Bu yüzden Ehl-i Sünnet şemsiyesi altında sahih İslam öğretisinin kurumları olan cemaatlere ve tarikatlara saldırmak Türkiye'nin toplumsal yapısına ve siyasal sistemine çok büyük zarar vermektedir. Allah korusun eğer cemaatler ve tarikatlar devreden çıkarılıp meydan bu sözde “Kur'an İslamcısı” Vahhabilere kalırsa; bunların eliyle bütün toplumun, özellikle de gençliğin nihilizmin, hiççiliğin, hazcılığın girdabına düşmesi kaçınılmazdır. Çünkü bunlar topluma, gençliğe "inandığınız, öğrendiğiniz din uydurmadır” diyerek büyük cinayet işliyorlar.

Bunların istediği şudur: Toplum ve gençlik diyecek ki, "madem bütün İslam tarihi boyunca uydurulmuş bir dinle millet uyutulmuş ise artık ben daha kime inanayım. Kime inanabilirim. En iyisi mi ben dini hiç düşünmeyeyim. Seküler bir şekilde yaşayıp hazzımın peşinde hayatımı yaşayım, günümü gün edeyim.

İşte Bediüzzaman ve İslam alimleri bu tehlikeyi görerek İmanı tahkiki hale getirip güçlendirmenin yolunu aramışlardır. Yazılan eserler ortadadır. Tarikatlar ise insanın duygularına hitap ederek toplumu tam bir samimiyet ve ihlâs ile dindarlaştırmanın merkezleri olmuştur. Kamalistler ise Türkiye'yi Batı'ya satmanın, Vahhabi reformcular ise İslam'ı Hıristiyanlaştırma projesinin adıdır, vesselam…

adminadmin