DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
İlknur ESKİOĞLU
İlknur ESKİOĞLU
Giriş Tarihi : 09-11-2020 07:29

Duyuyor musun?

Bak duyuyor musun? Sırrın sahibi bir şeyler fısıldıyor kulağına. “Kulum!” diyor. “Bezm-i elest’de verdiğin sözünü tutmuyor, beni unutuyorsun. Sana kendimi hatırlattım. Marazdaki remzimi idrak edebildin mi?”

“Beni ne yerim ne göğüm aldı” diyor. “Mü’min kulumun kalbi aldı. Lâkin sende dünyanın ihtişamına kapılıyor, yaratılanı görüyor da Yaradan’a bakmayı ihmal ediyorsun.” Buyurdu Allah(c.c); “İkazımı dimağ hazinen idrak edebildi mi?”

 “Değil mi ki ben kimsesizlerin kimsesi, sahipsizlerin tek sahibi, sana senden daha yakınım. Sen ise şu dünya tiyatrosunda, pervasızca oyununu sergiliyorsun da bir gün o sahnenin, tarumar olacağını tahattur etmiyorsun.”

 “Sırrın sahibi gönül hazinene bir demet sır bıraktı. Ruhunun kulağı ile dinle!”    Sahi kul olarak öğrenebildik mi sırların mahiyetindeki manayı? Bütün seslerin sesini kapatıp İlâhî mesajın sesi ile hemhâl olabiliyor muyuz?

Atâullah İskenderî’nin Hikem’i Atâiyye’sine yüzümüzü çevirdiğimizde, şunu diyor bize: “Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır. Esirgenmiş olanın aslında sana bağışlanmış olduğunu fark ettiğinde esirgenmenin kapıları sana açılmış olur.” Yüzümüz, neye tebessüm ediyorsa onu lütuf addediyoruz. Gözden gönle akan gözyaşı da musibet belleniyor. Oysa ne bilirsin ki insanoğlu? Lütuf sandığın kahrındır, bir o kadar bela olarak algıladığında arınman için vesiledir. Asıl lütuf gözyaşlarında, derin yaralarda saklı kalır bazen. Çünkü yaşarsan büyürsün, bağrın yanarsa olgunlaşır ve Hâkk’ı tespih etme şerefine nail olursun.

Rahmân ve Rahîm, yaşanan İzmir depremi ile bir kez daha ilahi ikazına mazhar eyledi hepimizi. Sadece İzmir’li kardeşlerimizi değil; Âlem-i İslâm’ı uyardı Yaradan. Her bir gönle nasibi nispetinde ibret almak düştü. Depremle birlik, dirlik, yekvücut olmak, yaraları beraber sarmak varken yine Ebu Cehiller bir yana Ebu Bekirler bir yana ayrıldı. Nasip meselesi işte! Kimisinin heybesi bir hayli küçük, kimisinin heybesi ise yırtık olduğu için içinde ‘nasip namına' zerre miskal kırıntı kalmıyor. Nasreddin hoca misali; “ Herkes bir tarafa gitse dünyanın dengesi şaşardı.” Hoş bizler, her hâlükârda dünyanın dengesini şaşırttık. Siyasi atışmalar, dini tartışmalar, parti çekişmeleri, ideolojik kavgalar, politik propagandalar ile; muaveneti, birliği, destek olmayı, acıları sarmayı, fiili ve kavli duaları birbirine karıştırdık da koskoca bir Müslüman ümmeti, kardeş olmayı başaramadık. Yine beceremedik Resûl’ü Ekrem(s.a.v)’in ümmeti uğruna akıttığı gözyaşlarına layık olabilmeyi! Yine beceremedik düşmanlık beslemek yerine, dostluğun kanatlarına sığınmayı!

Sessiz ve kimsesiz bir odada, yarım saat bile olsa, derince bir tefekkürün elzem olduğu kalpler taşıyoruz. Hacamat şart! Bir gün kendi çatımızında başımıza göçebileceğini, enkazların altında sesimizi  duyurmaya çalışacağımızı düşünmeli o tefekkür odasında. Akıtmalı kirli kanı. Sormalı kendimize; “Biz ne ara bu kadar kötü olduk Allah’ım?” Kötülük öyle sinsi ki, kalpte sığışacak bir delik buluyor kendisine. İyilik de pamuk ipliğine bağlı. Bu kadar mı olduk sahi? Sadece bir kez habis ruhumuza, merhamet merhemi sürsek anca o zaman sosyal empati kurarak kardeşlerimizin dertleriyle hemdert olabiliriz.

Bugün İzmir! Peki ya yarın, meçhul öyle değil mi? Burası dünya Azizim, burada her şey mümkün! Menzile varana kadar yolda çok kurtlar önümüzü kesecek. O hâlde; sadece bir kez düşünmeli değil mi, enkazlar altında kalan bedenin kendin olduğunu? “Sesimi duyan var mı?” ile “Burada birisi var mı?” seslenişleri, birbirini bulana kadar görüyoruz bu uğurda canını dişine takan arama ve kurtarma ekiplerinin ruhlarında açılan enkazları, hâli pür-melâllerini.  Elif, Ayda gibi küçücük bedenler kucağa alınana kadar nasıl terler dökülüyor! Bazı vakalara görerek şahit oluyoruz lâkin bakarak şahit olamıyoruz.

   Paylaşıldıkça azalan acıları buruşturup çöplere attık,  derin hezeyanlara neden olan acıları koyduk yerine. Ürperen kalplere ilaç olmak varken, zehir kusmak ne diye böyle?

   Hem mucizeye de bu kadar şaşma kırık gönüllü dost! İnsan kendi kıymetini bilirse başlı başına bir mucize. Sen şimdi otur ve düşün; “ Heybeme attığım azık ne alemde” diye. Bak gördün mü, uğruna ömür heba edilen, borçlarla, sıhhat elden giderek alınan evleri? Saniyelik sarsıntı yerle yek-sân etti hepsini. Bir ömrün emeği gitti bir tek sarsıntıyla. Sadece emek değil ömür gitti enkazlar altında. Tahayyülde kalan geriye kanadı kırık yaşamlar kaldı. Muhayyilede olanlar da enkaz yığınlarının, buz gibi izbe betonların altında kaldı kurtulmayı beklercesine. Tasavvuf: “Dikkat edilirse hâl denilen şimdiki zaman yoktur. Çünkü, şimdiki zaman dediğimiz an da mâzi olmuştur” der. Bir anda mâzide kalan o anın serencâmı.

   Ruhumuzun bir türlü sığmak bilmediği, şu dar gelen bi’zar olduğumuz evlerimiz, modası geçti diye düşünüp sıkıldığımız mobilyalarımız, moloz yığınlarına dönüşüyor. Bulaşık ambarına dönmüş olduğunu düşündüğün mutfağın, o mutfakta şükrünü eda etmeden burun kıvırarak pişirdiğin ve yediğin aşının nefhası, öyle ân geliyor ki; nasıl da sızlatıveriyor burnunu. Sağına soluna toz konduğunda meşakkatli bir iş olarak gözünde büyüttüğün evin, toz duman oluyor bir gecede. Duyuyor musun, ne diyor mâlikü’l-mülk? “Ne kadar da az şükrediyorsun kulum!” Şeyh Sâdi: “Yaşayan mahlûkâtın nefes alması, hayatını uzatır. Nefes vermesi de içine bir ferahlık verir. Şu hâlde bir nefes alıp vermede iki nimet vardır. Ve her nimete karşı bir şükür vaciptir.” diye ifade eder şükür nimetini. Bir nefes iki nimetse, günde sadece aldığımız nefeslerin şükrünü nasıl eda ederiz Yâ-Rabb? Ya sâir nimetlerin şükrü? Aldığın nefesi verecek takatinin olmayacağı, pinhan ecelin geldiği menfa burası.

   Vakit tek, vakti kullanış biçimimiz farklı. Kimimiz isyanın çukurunda kimimiz ise şükrün zirvesinde sayfa değiştiriyoruz. Mâmafih; ya bir hiç uğruna ya da visâlin yolunda koca bir kitabı bitiriyoruz. İki kapılı bu serüvenin göbeğinde, muhtelif mekanlarda asıl mekanımızın mekansızlığına müptela oluyoruz. Ve'l hâsıl iki dünya arasında gelgitlerle ömrümüzü toprağa emanet ediyoruz.

İlâhi takdirin ziyadesinde, yıkılan binaların mümessili olan sorumsuz, vurdumduymaz, ihmalkâr olanlar, can değil canların gideceğini bile bile felakete göz yuman hasis, tedbir almayan hodbin ruhsuzlar,  şüphesiz ki iki cihanda da vebalini ödeyemeyecek. Cân olan bilir cânânın gidişinin ne olduğunu. Allah bes bâkî heves.

Birileri fesat çamurundan çamur fırlatmaya, haset çukuruna sürüklemeye çalışsa da gücümüz nispetinde  yanındayız İzmir. Ebu Bekir ruhlular birbirine yeter bi-iznillâh. Allah devletimize zeval vermesin. Arama kurtarma ekiplerine güç kuvvet versin. Hayır namına emeği geçen tüm mercilerden Allah(c.c) razı olsun. Depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Allah(c.c) şehitlik mertebeleri ile lütuflandırsın. Yaralılara acil şifalar, yakınlarını kaybedenlere Cenâb-ı Hakk’tan sabırlar niyaz ediyorum.

Geçmiş olsun İzmir. Selam ve Dua ile.

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA