DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
İlknur ESKİOĞLU
İlknur ESKİOĞLU
Giriş Tarihi : 12-10-2020 08:51

Deprem

Cenâb-ı  Hakk’ın kudret ve irade sıfatlarının tecellisi üstüne Bismillâh...

O ki; her şeye gücü yeten, mutlak irade sahibidir. Yoktan var eden, var olanı yok  eden mâlikü'l-mülktür.

Mülk sahibi O’dur ki; mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. “Ol” emri ile oluverir her şey. O’ndan izinsiz yaprak dahi kımıldamaz. Süleyman Çelebi Mevlid’inde, “Ol” emrinin kutsiyetine ne muammâ bir âtıfta bulunmuştur: “Ol dedi bir kere var oldu cihân/ Olma derse mahvolur, ol dem hemân.”

Nitekim depremlerde İlâhi uyarı olarak  Allah’ın iradesi ile vuku bulan doğal afetlerden birisidir. ”Ol” der yerle yek-sân olur kâinat veya engeller vuku bulacak zararları.  Bediüzzaman Said Nursi, ‘Sözler’ isimli eserinin, ‘On Dördüncü Sözün Zeyli' kısmında deprem hakkında: ” Küre-i arz(dünya), hareket ve zelzelesinde vahiy ve ilhama mazhar olarak emir tahtında depreniyor, bazen de titriyor...Kadir-i Mutlak, hikmetinin muktezasıyla, zahir esbabı tasarrufatına perde ediyor. Zelzeleyi irade ettiği vakit, bazen de bir madeni harekete  emredip, ateşlendiriyor. Haydi madeni inkılâbat dahi olsa, yine emir ve hikmet-i İlâhi ile olur; başka olamaz” ifadeleriyle mevzuyu izah etmiştir.

Depremi, materyalist görüşte olanlar; İlâhi buyruğu olmayan bir tabiat olayı olarak görüyorlar ve Aristo mantığını savunuyorlar. Lakin; Müslüman âlimler hadiseye  Aristo gibi bir anlam tasavvuru ile yaklaşmamışlardır. “...O irca ile, onun nispetini irade-i ihtiyariden keser; sonra, tutar tesadüfe,tabiata havale eder...Zelzeler gibi vâkıalar olan şu hâdisât-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller.” demektedir Bediüzzaman Said Nursi.  Şeksiz ve şüphesiz; deprem, Allah’ın irade ve kudretinden ve emrinden münezzeh tutulamaz. Tılsımlı bir İlâhi ibret vesikası  olan depremde, bir ikaz ve ihtâr vardır. Lâ-teşbih; boyayı görüp de boyacıyı görmemek nasıl mümkün değilse, kâinatı yoktan var eden Kâinat Sultanı'nı görmemek nasıl mümkün olur?

Ülkemizin Kuzey Anadolu fay hattında, tehlikeli bir deprem kuşağında yer alması hasebiyle tarihi süreç içerisinde depremler olmuştur. Hâlâ olmakta ve yaşadığımız ömür süresince de olmaya devam edecektir. Üstad Bediüzzaman da 27-28 Aralık 1939’da Erzincan ve İzmir, 20 Haziran 1943 Adapazarı ve Geyve depremlerinden sonra risale yazmıştır. Yine yakın tarihte 17 Ağustos- 12 Kasım 1999’da da depremler meydana gelmişti. Daha da yakın bir zaman diliminde, Elazığ depremi ile sarsıldık. Uzman kişilerin görüşünce Marmara denizinde bulunan fay  hattının kırılması neticesinde 7.5 şiddetinde bir depremin yaşanacağı bilgisi yürekleri sızlatıyor, kulakları rahatsız ediyor. Ki artçı sarsıntılar da korkulu beklentiyi zaman zaman tetikliyor.

Deprem, her ne kadar tabiat olaylarının gerektirdiği bir vâkıa olsa da; İlâhi emri ve buyruğu tozlu raflara kaldırarak hadiseye vakıf olmak, Müslüman olmanın şiârına yakışan bir haslet olmasa gerekir. Elbette bu demek değildir ki; “Olacakla öleceğe çare yok, kaderimizi yaşayacağız, alınyazısı”... İnanan kalbe yakışan, ‘ Önce tedbir, sonra takdirdir’ bi-iznillâh. “İhtiyatî tedbirlerinizi alın.”( Nisa S/102),  “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.”(Bakara S/195) buyuruyor âyet-i kerimeler.

Bilhassa tedbirle mükellef olan ve depremin en az zararla atlatılabilmesi için sorumluluk bilincinde olması gerekenler; binaların yerini belirlemede görevli olanlar, imar ve iskana izin verenler, eksik malzeme kullanan müteahhitler, tehlike arz eden ve girilmez raporu verilen binalar ile enkaza tedbir almadan girenler ve daha nicesidir. Âyet-i kerime “Masum bir kimseyi öldürenin bütün insanlığı öldürmüş gibi, bir kimseyi kurtarmanın da bütün insanları kurtarmış gibi olacağını” (Maide/32) söylemektedir. Onlarca canın katili olmanın, hakkına girmenin, vebal almanın hesabını vermek iki cihanda da depremlerden  ağır olacak kuşkusuz. Ucuz ve kalitesiz malzemelerle, kısa sürede bina üstüne bina inşa etmek, dünyevî kazançlar uğruna, Allah'ın huzuruna milyonlarca kul hakkı ile gidecek olmayı düşünmemek; nasıl bir insaniyettir ki başını yastığa, vicdanı sızlamadan koyabiliyor. Ancak ; bu korkuyla yaşayan, geceleri gözüne uyku girmeden sabahı edenler var. Daha önceki depremleri yaşamış ve bu psikolojiden kurtulamamış, her artçı sarsıntı da kalbi defalarca kez dağlananlar var. Sevdiklerini kaybetme endişesi, yığınların arasında “Sesimi duyan var mı?” çığlığını duyuramama, uzvunu kaybedecek olma tedirginliğini yaşayanlar var. Kendisini belki bir şekilde kurtarabilecekken yatağa bağımlı hastası, engelli yakını olup onları, taşıyamayacak olmanın vicdan muhasebesini yaşayan, nedâmetini hissedenler var. Hele ki; engelli ve hasta olanlarında, bakımlarını üstlenen yakınlarının acısını duyabilecek olmanın korkusunu, kim anlatabilir! . Sağ kalıp, acı kayıpları dolayısıyla, kolu kanadı kırık hayata tutunmaya çalışacak olmanın hüznünü düşlerine getirenler var. Ölüm var akılda! Günlerce enkaz altından çıkarılamamış cesedinin tahayyülünü gözünün önünde canlandırarak uykusuna sekte verenler var. Çünkü bilinen bir gerçek ki; depremler öldürmüyor, binalar öldürüyor. Daha da kat’î olan insan, insanı öldürüyor... Belirsizlikler içinde yaşamaya alışmış insanoğlu, önüne konmuş bu,  ‘deprem olacak düsturunu' kabullenmekte zorlanıyor. Nüfus cüzdanımızda doğum tarihimizin yazılı olduğu gibi ölüm tarihimiz de yazılı olsa yaşayabilir miydik? Bu hadise de, bir nevi böyle bir algı oluşturuyor ister istemez! Şehitlik mertebesinde ki ölümlerden birisinin de; göçük altında kalarak ölmek olduğunu düşünmek, yaralı gönüllerin merhemi oluyor.

Depremlere İlâhi ikazın yanında, İlâhi bir ceza olarak da bakılabiliyor. Fakat; deprem kuşağı üstünde, dayanıklı bir bina inşa etmeyip (tedbir almayıp) takdiri, ceza görmek de sığınılacak bir liman değildir! Beşeri ihmalkârlık rol model oynuyor ne yazık ki! Tespih taneleri ayrı ayrı düşünülemez bir bütün olarak tespihtir ve yine bütün olarak işlevi vardır. O hâlde; Ebu Cehiller ile Ebu Bekirleri ayrı düşünmek değil imtihanın cilvesi!  Herkes payına düşen nasibini, almalı değil mi kesesine? Üstad Bediüzzaman ile başladık, onunla noktalamaya çalışalım: “ Masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydı, teklif ve imtihan sırrı bozulurdu” diyor. Zirâ musibetlere maruz kalanlar peygamberlerdir. Sonra evliyalar sonra da derecelerine göre Allah’ın salih amel işleyen kullarıdır. ( Hadis) İ. Asakir de; ” Allah-u Teâlâ, depremleri iyilere öğüt, mümine rahmet, kâfirlere ise azap kılar.” demiştir. Hisse meselesi... Hissene düşeni, hanene ‘buyur’ ediyorsun!

Sınanacağız ve ölçüleceğiz makamımızın derecesi âdetince. Kâh; biraz korku ve açlık ile kâh da; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltılarak... Sabredenlere müjdeler olsun o vakit! Hz. Pîr’imiz; ”  Çok sakin ve edepli olan yeryüzü bile, depremlerle sıtmaya tutulur da tir tir titrer” demiştir Mesnevi'sinde. Ol dem kalpler titresin  tevbe ve istiğfar kuşağı ile, giyinsin ruhlar tevekkül abasını, emanet olan bedenin bilinsin kıymeti, emrine verilmiş malının-mülkünün kendi payına düşen kısmıyla; yetime, öksüze, fakire, yoksula düşen kısmını gözetsin vicdan terazisi, gözüne hoş gelmeyen evin, barkın gönlünde parlasın da aklına düşsün viranelerde yaşayıp, başına göçecek bir çatısı bile olmayanlar inşaAllah.

Allah (c.c) göçük altında kalmaktan korusun, uyandırsın gaflet uykusundan cümlemizi. İbretini, idrak edebilmeyi nasip eylesin cümle gönüllere. Depremde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, gazi olanlara şifalar, yakınlarını kaybetmiş olanlara sabr-ı  cemiller niyaz ediyorum. Selam ve dua ile.

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA