DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
İlknur ESKİOĞLU
İlknur ESKİOĞLU
Giriş Tarihi : 11-01-2021 06:33

Dikkat İstikâmet Huzurevi..!!!

Ben bir anneyim. Dünyaya bir evlat getirmeden anne oldum. Evlat da edinmedim. Ama anneyim!..Tâbiri câizse; sadece rolleri değiştirdik annemle. Annem benim kızım oldu. Ben ise annemin annesi oldum. Beni yediren, içiren, giydiren, büyüten, eğiten ve öğretmenim olan kadının şimdi ise ben yedireni, içireni, giydireni, hayat yoldaşı, öğretmeni oldum.

Nitekim Yasin Suresi 68. ayet-i kerîme, “Kime uzun ömür verirsek onu yaratılış çizgisinde tersine çeviririz. Hiç düşünmezler mi!” buyuruyor. Doğup büyüyoruz, olgunlaşıyor ve yaşlanıyoruz. Yaşlılık ile beraber dünyaya geldiğimiz ilk evreye geri dönüyoruz. Peki dünyaya geldiğimiz gibi kalabiliyor muyuz ki adına “modern yaşam” dedikleri bu çağda?. Her nimetin mahiyetini bataklığa sürüklenmeden idrak edebiliyor muyuz?.. Meselâ; anne ve baba nimetini…! Onlar ebedi saâdetine veya azabına namzet olacak yolun baş tacı kahramanları olan en ulvî nimetlerdir. Allah’ın rızâ-yî ilâhîsinin, anne ve babanın rızasında olduğu medâr-ı iftihârlar ve felahın nişanesi olarak bilinen nimet-i celîlelerdir. Yavaş yavaş dâr-ı bekâya yolculuk merhalesi için bilet almış, hürmet duyulası evin sürûru, neşesi ve bereketidirler. Tüm güzel hâsletleri kucaklarında sana sunan vesile, şerlerden de alıkoyanlardır.

Sürekli nefesini takip ettiğim anneme dalıp giderim bazı zamanlar. Belli ki şaheser bir sanat harikası olan tefekkür, gönül kapıma kapılarını açıyor. Ummanlarda kaybolur giderim o demlerde. Sonra ansızın hatırıma düşer: “huzurevine terk edilen yaşlılarımız.” Allah (c.c) insana bir başka odada dururken bile yalnız kalır düşüncesine büründüren bir merhamet hâli bahşederken, yurtlara teslim edilen öğrenciler gibi ellerinde valizle nasıl “titremeyen bir kalp” ile bırakılır huzursuzluğun yerine diye düşünmeden edemiyorum…!

Sâbit hazretleri buyurur ya;” Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat.”, ” En uzun geceyi astrolog ve vakit uzmanı ne bilir. Gecelerin kaç saat olduğunu dert sahibine sor.” Oysa bir tek tebessümlerinin verdiği huzur, dünyada önüne serilecek tüm nimetlerin yanında, en büyük şükür sebebi iken…! Duâları ile her musibetten kurtuluşa vesile iken…! Onlarla geçen her bir ân, ayrı bir ibâdet hükmünde iken…!

Bir zamanlar toplumumuzda yaşlılar; evin başbakanı, kendine mahsus bir köşesi olan, izni olmaksızın kimsenin o köşesine oturamadığı, yerine oturmayı dahi hayâ addeden, saygı da kusur etmeyi acizlik bilen evin yegâne demirbaşlarıydılar. Ellerinde yine kendi edâlarına has bir tespih, dillerinde zikir ile sobanın tavana vuran ateşinin yansımanın eşliğiyle, muhabbete dem vurulan hatırı sayılır büyüklerdi.

Onlar öyle bir hazine, eşi bulunmayan öyle bir külliyattırlar ki; maddi-manevi değerlerimiz, örfümüz, âdet, gelenek, göreneklerimiz, anânelerimiz ve tüm İslâmi akîdelerimiz onlarda saklıdır. Saklı incileri öyle herkesle de paylaşmaktan çok haz almazlar. Nabza göre şerbettir şiârları, geçmiş ve gelecek arasındaki köprünün mihenk taşlarını arz edişleri de muhatabına hastır.

Bana gelecek olursak… Ben bu nimetlerden de berîyim. Çünkü benim annem konuşma nimetine dahi vakıf değil. Bizim gizli bir parolamız var: HÂL DİLİ!. Demem o ki; böyle güzel hâsletlere mâlik olan büyüklerimizin, dizinin dibinde oturup yâd ettikleri noktaya kalbimizi siper almak varken; biz namluyu uçsuz bucaksız mekanı satıh olan bir “huzursuzluğun adresine” çeviriyoruz.

Bu denli saygının âbidesi olan büyüklerimize, artık “istenilmeyenler kategorisini” ve o kategoride de bir numarayı lâyık görüyoruz. Yanı başımızda aldıkları nefesten rahatsız oluyoruz. Bir nefesi bile çok görüp, gürültü kirliliği yaftasını yapıştırıyoruz. Oysa siz bilir misiniz sabah gözlerini açtığında, evde sana ihtiyacı olduğunu bildiğinin bir annenin nefesini, kontrol etmenin ne demek olduğunu? “Aman uyanmasın” diye sessizce parmak uçlarında yürümenin, arada bir başına gidip nefesini tekrar kontrol etmenin ne demek olduğunu bilir misiniz peki? Bir tebessümünün verdiği o destansı süruru, avuçlarımın içinde açan bir tek tomurcuk güle değişmem. Çünkü asıl “huzurun evi” bu değerler bunu bilirim. Toplum ve ümmet olarak da vakarında olabilmeyi cânı gönülden temenni ederim…!

Asıl nefesleri ile kirliliğe sebebiyet veren eli öpülesi yaşlılarımız değil; asıl kirlenen bizim zihnimiz, fikrimiz, inancımız, ahlâkımız, imanımız ve nicesi. Geleneksel aile düzenimizin yerini çekirdek aileler aldı alalı aile sayısı minimuma indi. Buna mukabil evlerimiz genişledi. Lâkin ruhlarımız da bir o kadar daraldı, katılaştı ve bencilleşti. Büyüdüğümüzü zannederken insanlık nâmına her gün küçülür olduk. Bir odacığa sığan insan, kocaman evlere sığmaz ve aile büyüklerini de sığdıramaz oldu.

Batı toplumlarında modernleşme akımından en fazla zarar gören kurum, aile kurumuydu. Birey odaklı bir hayat tarzı gelişti. Ana-babadan ve yaşlılardan bağımsız bir neslin varlığı modernleşme ile birlikte hız kazandı. Müslüman ümmeti olarak Batı’nın yozlaştırıcı mefkuresi içinde, modernite ve çağdaş saplantılarla yoğrulup duruyoruz. Kentleşme, şehirleşme mevhumunun dar boğazı içinde tüm hayrî ve manevi değerlerimizden gün geçtikçe yoksun kalarak ömrümüzü bitiriyoruz. Bencil, çıkarcı ve egoist zilletlerin esiri oluyoruz. Tüm bu vahâmetler, geleneksel aile değerlerimize de yabancılaşmamızın en büyük etkenleri ne yazık ki..!!

Evin bir köşesinde kandil gibi yanan, her yeri varlıkları ile apayrı aydınlatan, aydınlatmadıkları tek bir kör nokta kalmayan yaşlılarımızı, maneviyatın tefessühünün zuhuru ile kör kuyuları, bu denli “âsûde kaynağı” görür olduk. Büyükleri tek başınalığa mahkûm eden Batı’da resmî ve gayri resmî kurumlar açılmaya başladı. Batının ahlâkî ve hukukî yönden sosyalliğine kene gibi yapışan İslâm toplumunda da Batı’da kurulan müesseselere benzer “huzurevi” adı altında kurumlar kuruldu.

Asr-ı Saadet’te, Hulefâ-i Râşidîn devrinde, Emevi ve Abbasiler döneminde ve Türk Devletlerinde çeşitli güvenlik sistemleri oluşturulmuş ve müesseseler inşa edilmiştir.Ancak günümüzde gelişen ve Avrupa kültürünün bir ürünü ve neticesi olarak ortaya çıkan huzurevleri gibi kurumlara da pek az rastlanmaktadır. Bunun aksine günümüzde de açılan huzurevleri her geçen gün artış göstermektedir. 1950 yılında dünyada altmış yaşın üzerinde 200 milyon kişi yaşamaktayken, 2000 yılında bu sayı 600 milyonu bulmuştur. 2025 yılında ise 1 milyara ulaşacağı düşünülüyor. Bu demek oluyor ki; huzurevlerindeki artış da devam edecek.

Yaşlılara yapılan anketlerde, yaşlıların %49’u kendileri huzurevinde kalmayı tercih ediyorlar. Bir amcaya soruluyor: “Neden huzurevini tercih ettin amca?” “Rahatsız oluyorlar benden evladım!” diyor sevimli amca. Elbette huzurevlerinde maddi ve manevi bakımları temin ediliyor. Lâkin aile sıcaklığını hangi kurum verebilir ki?.. Öğrenci yurtlarında kalırken değil annemin dizi dibinde iken daha çok mutmainim “şu ahir hayatın” getirdiklerinden…! O yüzden diyebilirim ki sahte huzurun evidir, huzurevleri. İslamiyet elbet vakıf adı altında hayır kurumlarının destekçisidir. Buna huzurevleri de dahildir. Amma velakin; bu rızadan, keyfi tutumlar istisnadır. Zarûrî durum söz konusu olduğunda hüküm başkadır.

İnsan şerefli bir mahluktur. Şerefli olduğu kadar da zayıf yaratılmıştır. Yaşlılık evresinde daha bir hassas ve alıngan olur insan. Bir evlat nasıl yetiştirilmiş olursa olsun, ailesi kâfir de olsa; o aile, dışlanmayı hak etmiyor. Günümüzde manevi zedelenme yaşanmasının baş müsebbibi, “maddeye” bu denli sevdalı oluşumuzdur. Yaşam koşulları, çalışma hayatı insanların kendisine bile vakit ayıramamasına zemin hazırladığı için evde bir yaşlının olması da yük görülüyor. Yük olduğunu anlayan yaşlı da kendisi huzurevine yerleşme kararı alıyor. Veya bu kararı zorla alması dayatılıyor. Koronavirüs’den en çok etkilenen bir Avrupa ülkesi olan İspanya’da, askerler huzurevlerine girdiklerinde yaşlıların yataklarında ölüsü ile karşılaştı. Hapishaneye arkadaşını ziyaret etmeye gider gibi (yine de bir nebze olsun kıyamayıp) büyüklerini ziyarete giden evlatlar olduğu gibi; zerre miskal büyüklerinin yanına uğramayan, bu denli ahlâktan nasibini alamamış evlatlar da var. Cahit Zarifoğlu boşuna dememiş vesselâm: “BEN BU ÇAĞDAN NEFRET ETTİM. ETİMLE, KEMİĞİMLE NEFRET ETTİM.”

Hâlbuki insan ne garip değil mi? Bugün bir evlat iken; yarın kendisi evlat sahibi birer anne ve baba oluyor. Hayatın cilvesi bu ki; ne ekersen onu biçiyorsun. İnsan domates ektiği yerden buğday çıkmasını bekleyerek en büyük yanılgının zirvesinde buluyor kendisini ya zaten!

Bir evlat anne ve babasının konuşmasına şahit oluyor. Muhabbet konusu: “Beraber yaşadıkları kayınvalideyi huzurevine gönderme iştiyakı.” Çocuk soruyor; “ Huzurevi ne demek, ninem neden oraya gidiyor?” Anne-baba, “yaşlıların kaldığı yer” diye geçiştiriyor. Çocuktan şu ibretlik cevap geliyor: “ANLADIM ŞİMDİ NE DEMEK OLDUĞUNU. BENDE O ZAMAN SİZİ YAŞLANDIĞINIZDA HUZUREVİNE GÖNDERİRİM” diyor ve odasına gidiyor.

 Âhir zamanın fitne ve fesatının ve dünyevi refah meramının had safhada olduğu, özümüzden sıyrıldığımız, despot Batı zihniyetinin içinde görünen o ki; huzurevine istikâmet gün geçtikçe artıyor.

Ümit ediyorum ki bu artış; aile bağlarının, dînî ve millî değerlerimizin, akîdelerimizin zirvelere yükselmesi adına olsun. Elbette insan yükü ağır. Elbette meşakkatli bir imtihan. Meşakkati olmasa imtihanın ne ehemmiyeti olurdu. Büyüklerimiz evlerimizin yıkılmaz kalesidir. Onların aile hayatına kattıkları o hoş rayihalar paha biçilemez derecede. Zamanı genç neslin, anne-babaya ve sâir büyüklerimize, “Naber pampa?” diyen zaman olmaktan çıkarıp, melâkilerin bile genç nesli takdir ettiği, takdirlerinden,”maşâAllah, bârekâllah” diyerek alkış yaptıkları zaman hâline getirmek bizim elimizde…! Zirâ halimiz her geçen gün, Necip Fazıl’ın dediği gibi; öz anne babasını huzurevine gönderip, evde kedi köpek besleyen insanların olduğu bir ülkeye daha da fazla dönecek.

Maddi elemlere karşı, sabırla mücadele etmeden “manevi lezzet” seni hanesine buyur edemez. Vel-hâsıl cennet gülü koklamaya layık olmak kolay değil azizim…! Tûbâ ağacının dallarının gölgesinde, ferahlanmak zordur da zakkum ağacının kucağına düşmek bir o kadar kolaydır. Zoru başaranlardan olabilmek duâsıyla. Sevgi ve muhabbetle kalasınız.

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA