Kültür
Giriş Tarihi : 22-12-2019 11:00   Güncelleme : 22-12-2019 11:00

İrade Olmadan İdare Olmaz

Dünden bugüne, bugünden yarına insanlar ve toplumlar hep aynı sorunlarla karşılaşmışlardır ve karşılaşmaya da devam edeceklerdir. Zamana ve döneme göre bu sorunlar değişiklik göstermemiş, sadece çözüme ulaşmanın zorluğunun seviyesinde değişmeler olmuştur. Bu zorlukların da reçetesi, bütün zamanları kapsayacak şekilde verilmiş ve insan için geriye tek bir anahtar kelime kalmıştır: İrade.

İrade Olmadan İdare Olmaz

Dünden bugüne, bugünden yarına insanlar ve toplumlar hep aynı sorunlarla karşılaşmışlardır ve karşılaşmaya da devam edeceklerdir. Zamana ve döneme göre bu sorunlar değişiklik göstermemiş, sadece çözüme ulaşmanın zorluğunun seviyesinde değişmeler olmuştur. Bu zorlukların da reçetesi, bütün zamanları kapsayacak şekilde verilmiş ve insan için geriye tek bir anahtar kelime kalmıştır: İrade.

İnsanı diğer canlılara nazaran daha kıymetli kılan, insanın “irade sahibi” bir varlık olmasıdır. Sözcük kapsamında irade, “İnsanın herhangi bir eylemi gerçekleştirme yolunda iç ve dış koşullarıyla belirlenen bilinçli kararlılığı” olarak tanımlanabilir.

İradenin iki temel bileşeni vardır. Bunlardan birincisi “seçme ve karar verme”, ikincisi ise “eylem”dir. Bu, “fikir ve aksiyon” olarak da değerlendirilebilir.

Seçme ve karar verme aklî bir çaba, eylem ise ruhî bir çaba gerektirir; yani irade, insana özgü bu iki melekenin beraber çalışması ile ilgili bir durumdur.

İrade, her dönemde irdelenmiş, üzerine düşünülmüş ve hakkında kitaplar yazılmış bir kavramdır. Çünkü insanın ve insanla beraber toplumun temel dinamiği, ateşleyicisi, harekete geçiricisi aldığı kararlar, gerçekleştirdiği eylemler; yani iradesidir.

Sağlam ve sağlıklı bir iradeye sahip olmak hiç şüphesiz iyi bir eğitim ile mümkündür.

“İrade, aklî ve ruhî çabanın müşterek çalışması ile ortaya çıkan bir mekanizmadır.” demiştik.

Bu eğitim ailenin, okulun, toplumun ve devletin temel görevidir. İrade sağlam olmadığı takdirde fert, aile, toplum ve devlet sağlıklı bir şekilde idare edilemez. Dolayısıyla “İrade olmadan idare olmaz.” diyebiliriz. Bu temeli sağlamlaştırmak için de aklı ruh, ruhu da akıl ile desteklemeliyiz. Çünkü aklın desteklemediği ruh ve ruhun desteklemediği akıl her zaman tuzağa düşer.

Burada ilk olarak düşmanı tanımamız lâzım. Bugün bizi ideallerimizden, geleceğimizden alıkoyan ve bizi adım adım bataklığa çeken düşmanlarımız kim?

1- İsteksizlik ve Her Yönden Dağınıklık

Çaba göstermekten; özellikle de süreklilik gerektiren bir çaba göstermekten korkarız. Rahata düşkünlüğümüz, tembelliğimiz gibi insanî huylar tıpkı yer çekimi kanunu gibi tabiîdir. Gerçek şu ki; kararlı bir iradenin karşısında ancak devamlı bir güç durabilir. Tutkularımız ise doğası gereği geçicidir, ne kadar şiddetli olursa bir o kadar kısa sürer. Ancak hantallık, tembellik veya aymazlık diye adlandırılan huylarımız süreklilik arz eder. Bu huylarımıza karşı yapılacak düzensiz mücadele aynı mücadeleyi yeniden tekrar etmekten başka bir şeye yaramaz. Büyük seyyahlar, ilkel toplumların çalışamaya yeterince istekli olmadıkları için geri kaldıkları hususunda hemfikirdir.

Başarılı toplumlarla başarısız toplumları birbirinden ayıran anlık çalışmalar değil, düzenli ve sürekli çalışmaların toplamında harcanan eforun çok daha değerli olmasıdır. Az da olsa düzenli ve sürekli olan çalışma, uzun molalar içeren yüksek eforların toplamından daha güçlüdür ve daha değerlidir.

Burada Resûlullah’ın (sav) şu Hadis-i Şerif'ini hatırlıyoruz:

 “Allah katında amellerin en makbulü az da olsa devam üzere yapılanıdır.”

Çünkü irade, gösterilen çabanın çokluğundan ziyade amaca yönelik olması ile kendini belli eder.

Dağınık, düzensiz bir çalışmanın yoğun olmasının hiçbir faydası yoktur. Bir fikrin veya duygunun içimizde canlanması ve içimize yerleşmesi için samimi olması, devamlı olması ve tekrar etmesi gerekir. Fikir sadece içimizden geçip giderse hiçbir kıymeti olmaz ve mücessem hâle gelmez.

2- Nefse Düşkünlük

Mücadele etmemiz gereken düşmanlarımızdan biri de tembellik ve nefse düşkünlük. Kişi, kendisini tembellik yüzünden tamamen salarken, ortamın da ahlâkî açıdan korunaksız hâle gelmesine sebep olur. Diğer bir deyişle tembellik, insanı şehvete iter. Ayrıca ahlâkî çöküntü de daha büyük bir tembelliğe sebep olur. Bütün sebepler birbiriyle bağlantılı ve biri olmadan diğerinin olması da mümkün değil fakat ahlâk, burada daha hayatî önem taşımakta. Tembelliğe karşı verilen mücadele kazanılır da güzel ahlâkın tekrar idame ettirilmesi için verilen mücadele kazanılamazsa tembellik tekrar belirgin hâle gelir.

Kişinin gençliğe adım attığı zamanlar enerjisinin de en fazla olduğu zamanlardır. Bu dönemde genç, enerjisini ideallerinin (devamlılık arz edecek şekilde) uğrunda harcadığı müddetçe gelecekte bunun mükafatlarını toplar. Fakat bu dönem bir yandan da dış uyarıcıların aklı ve ruhu en çok manipüle ettiği dönemdir. Genç, fiziksel ve ruhsal değişimin bu eşiğinde sürekli gelgitler yaşar ve arzuları, tutkuları, hayalleri en yoğun şekilde yaşamak ister. Tüm bu duygular yanlış yere kanalize edildiğinde, genç kendini bir felaketin ve kısır döngünün içinde bulur. Genç, bu çetin mücadelede kendisiyle baş başa kalmamalı, yalnız bırakılmamalıdır.

Gencin iradesi Mart ayının havası gibidir. Asla “hava güzel” diyemezsiniz; çünkü hava ne kadar güzel de olsa her an değişmeye müsaittir. Bir anda esen rüzgarla hava soğuyabilir, buz gibi bir havaya dönüşebilir. Bu yüzden gencin en ufak bir hava değişimine neden olacak ortamlardan uzak durması, uzak tutulması gerekir.

3- Kötü Arkadaşlar

Doğal olarak seçtiğimiz arkadaşlara dikkat etmeliyiz. Arkadaş dediğimiz figürün altında geleceğimizin en azılı düşmanı olabilir.

Öncelikle maddî durumu iyi olan ailelerin çocukları, gelecek kaygısı olmayışı ve değerler eğitiminin eksikliğinden dolayı gençliklerini boşa harcayıp sonra yaş ilerledikçe çalışanların işiyle alay edip küçümserler. Bu kişilerden uzak durmak gerekir.

Bir diğer tür ise sadece tembeller. Bu türler sürekli bir yerlere çağırarak, boş işlere sevk ederek genci tembelliğe sürüklerler.

Bu türler, yanına çektikleri her genç kadar özgüven sahibi olur. Sürekli konuşurlar; fakat bu konuşmalar mesnetsiz ve mihraksızdır. Zihinlerindeki kısıtlı kelimeleri başarılı bir şekilde kullanırlar ve günlük ihtiyaçlarını giderdiği için geliştirmeye ve çoğaltmaya yeltenmezler. Arkadaş arkadaşa tesir eder. Tehlikeye bulaşmamanın en güzel yolu tehlikeyi bilmek ve uzak durmaktır.

Düşmanını tanımak, çözüme kavuşmanın alâmetidir. İrade eğitimi burada çok önemli bir hâl alıyor. Bu eğitim, insan için çocukluğundan itibaren başlamalı, gençliğe giriş döneminde ise üstüne düşülmesi en elzem mesele olmalı. Aile, okul, toplum ve devlet içinde...

Muzaffer Ayvalıoğlu

Aylık Dergisi 182. Sayı

adminadmin