Eğitim
Giriş Tarihi : 05-10-2020 08:01   Güncelleme : 05-10-2020 08:01

Okulları Mutlaka Açmalıyız!

Milli Savunma Üniversitesi Rektörü ve Sabah Gazetesi yazarı Erhan Afyoncu, sadece ilkokul 1. sınıflar ve anaokulu öğrencilerinin yüz yüze eğitime başlamasının yetersiz olduğunu yazdı.

Okulları Mutlaka Açmalıyız!

İşte Afyoncu'nun yazısındaki o bölüm;

Salgın hastalıkla bir mücadele yöntemi olarak sadece ilkokul 1. sınıflar haftada 2 gün okula gidiyorlar. Dünyanın birçok ülkesinde okullar açıkken Türkiye'de okulların sadece 1. sınıfa eğitim vermesi hiçbir şekilde izah edilemez.

Salgına tedbir almaya evet ama nesillerin geleceğini feda etmeye hayır.

Çocuklarımızın virüsten göreceği zarar mı daha fazla, okuldan uzak kalmasından dolayı uğrayacağı zarar mı daha fazla? Çocuklarımızın sağlığını korumaya çalışırken geleceğini koruyor muyuz? Tâbi ki korumuyoruz. Maalesef Milli Eğitim Bakanlığı iyi bir planlama yapamadığı için okulların açılması konusunda geç kalmıştır.

 

Plajlar açık, oteller açık, dershane ve etüt merkezleri açık, lokantalar açık, kahvehaneler açık, fabrikalar açık, düğün salonları açık, AVM'ler açık, pazarlar açık, halı sahalar açık, OKULLAR KAPALI.

Salgını okulları kapatarak mı durduracağız? Almanya'dan Rusya'ya, Fransa'dan İtalya'ya kadar birçok ülkede okullar açıkken Türkiye'de sadece 1. sınıfların kısmi olarak açılması kabul edilemez. Üstelik salgından dolayı en fazla ölümlerin yaşandığı İtalya'da (vefat: 35.941) ve Fransa'da (vefat: 32.155) okullar açıkken, en az ölümlerin yaşandığı ülkelerden biri olan Türkiye'de (vefat: 8.325) okulların kapalı olmasının sebebi nedir? İtalyanlar ve Fransızlar bizden daha mı cesur?

 

Virüsten dolayı ağır hastalık geçirme ihtimalleri olan yaş grupları her yere gidebilirken, virüsten grip kadar bile etkilenmeyen çocuk ve gençlerimiz ise okula gidemiyorlar. Çocuk ve gençlerimiz okula gidemezken başka yerlere ise rahatlıkla gidebiliyorlar. Bu durumun mantığını anlamak mümkün değil.

 

Hemen bir planlama yapıp, gerekli tedbirleri alarak eğitime başlamalıyız. En büyük hatamız her şeye bütüncül yaklaşmak. Türkiye'nin tamamında okulları kapatmak yerine vaka sayısı artan ilçelerde, semtlerde, mahallelerde ve okullarda eğitim, riskli durum sona erene kadar durdurulabilir. Risk ortadan kalkınca eğitime tekrar başlanır. Müfredat daraltılıp, ders sayısı ve ders saatleri azaltılarak bazı sınıflar sonbahar ve kışın (1-2, 5, 8, 9, 12) bazı sınıflar ise ilkbahar ve yazın (1, 3-4, 6-7, 10-11) eğitim görebilirler. Üniversitelerde de ilk başta 1. sınıflarla eğitime başlamak doğru olacaktır. Okula gelemeyen sınıflara da uzaktan eğitim devam ettirilir. Böyle bir yol izlenirse okullarda öğrenci sayısı da azaltılmış olur. Teneffüs saatleri sınıf sınıf ayrılarak, aynı anda öğrencilerin bir arada bulunmaları engellenebilir. Hepsine aynı anda eğitim veremiyorsak, kademeli olarak eğitim vermeyi niçin düşünmüyoruz? Ya hep ya hiç mantığı doğru bir mantık değildir. Okullarda ne kadar çok süre eğitim verebilirsek bu nesillerimizin geleceği açısından önemli bir kazanım olacaktır.

 

Okula gidememenin fiziksel, psikolojik ve pedagojik zararları yıllar sonra ortaya çıkacak ve telafi edilemeyecektir. Fakir ile zengin çocuklar arasındaki uçurum eğitim alanında daha da derinleşecektir. Bu konuda acilen makro bir planlama yapılıp, bütün toplum el ele verip, dayanışma içinde mücadele edip, bu meseleyi çözmeliyiz. Yoksa bir neslin büyük bir öğrenme kaybına uğramasının yanısıra evde devamlı olarak bilgisayar ve cep telefonlarıyla oynamanın bozacağı psikolojiyi hiçbir şekilde telafi edemeyiz. Gerekirse hayatın birçok alanına kısıtlama getirip okullarımızı açık tutmalıyız. Eğitimin feda edilmesi demek, bir neslin de feda edilmesi demektir.

Kaynak: SABAH

Recep YAZGANRecep YAZGAN