Son yıllarda ülke sınırlarımızın hemen dışında gelişen karmaşa ve savaş ortamı hepimizin malumu. Sınırlarımızın hemen ötesinde var olan bu karmaşık hal, ülke olarak da insanî anlamda da bizleri yeterince rahatsız etmekte. Bazıları sadece ekonomik veya güvenlik kaygılarıyla bu karmaşadan rahatsız olurken bazılarımız durumu insanî yönden değerlendiriyor bazılarımızsa komşu coğrafyalarda yoğun olan Müslüman nüfus dolayısıyla duruma ümmet bilinciyle bakıyor ve kaygılanıyoruz. Canlı yayınlarda dünyanın gözüne soka soka alenî bir vahşet var yakın coğrafyamızda...
Yakın coğrafyamız dediğimize bakmayın. Bu karmaşaların veya savaşların olduğu coğrafyanın tamamına yıllarca biz hükmettik. Şimdi birilerinin çıkıp da ‘Bana ne Suriye'den’ ‘Bana ne Kudüs'ten, Bağdat'tan’ ‘Bizim ne işimiz var Libya'da' ve benzeri sözleri söylediği coğrafya çok değil yüz yıldan biraz daha fazla bir zaman önce bizim coğrafyamızdı. Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa, Kuşçubaşı Eşref ve bazı Osmanlı subayları ‘Vatan toprağı’ bildikleri Libya'da 1912'de İtalyanlara karşı savaşıyordu. 1915-1916'da Anadolu'nun bağrından bir asker Yemen’e ‘Vatan toprağı' müdafaasına gidiyordu. Peki, ne oldu da yüz yıldan biraz daha fazla bir zaman önce ‘Vatan' diyerek dedelerimizin can verdiği topraklar ‘el toprağı’ ‘bana ne oradan’ denilebilecek bir hale geldi? Dünyada pek çok milletin kurmayı amaçladığı ideal, büyük bir devlet varken biz neden bedenen hapsedilmek zorunda kaldığımız tel örgüler arasına zihnen de hapsedildik?
Ülkemizin civarında veya komşusu olan devletlere bakarsanız birçoğunun kendi milletlerine ait büyük devlet kurma hedeflerinin olduğunu görürsünüz. Örneğin, Ermenistan Büyük Ermeni Krallığı’nı kurmak istiyor. Kurmak istediği devletin toprakları şu anki Ermenistan devletinin tamamı, Azerbaycan'ın büyük bölümü, Türkiye'den Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri hatta İç Anadolu'nun bir kısmı, Adana Mersin'e kadar uzanan Akdeniz Bölgesi'nin bir kısmı... Halen Doğu Anadolu'yu Ermenistan, Batı Ermenistan diye isimlendiriyor. Ermenilerin yakın zamanda paralarına dahi Ağrı Dağı'nı bastıklarını hatırlıyoruz. Peki en son ne zaman ulaşmış Ermeniler bu sınırlara? Milattan önce 300-200'lerde. Yunanistan'a bakalım, onların da ‘Megola İdea' dedikleri ve İstanbul başkentli Bizans'ı canlandırma hayalleri malum... Onlar nereleri istiyor? Balkanların büyük bölümü, Türkiye'den Ege’nin tamamı, Akdeniz'in bir kısmı, Marmara ve hatta Anadolu içlerine kadar... Ayrıca Karadeniz Bölgesi’nde de Trabzon Rum İmparatorluğu öncesi var olan Pontus'u yeniden canlandırmak. Peki, ya Bulgarlar? Onlar da Büyük Bulgaristan idealindeler... Onlar da Balkanların tamamına yakınını ve Trakya'yı istiyor. Peki, Bulgarlar böyle bir devlet kurdu mu hiç? Meçhul... Ruslar’ın sıcak denizlere inme ideali hepimizin malumu.1950'lerde Stalin Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesi'nin büyük bölümünü Ermenistan ve Gürcistan'ın devamı diyerek Sovyetler Birliği’ne bağlamak istiyordu. Güneyimizdeki İsrail ne durumda peki? Onlar da ‘Arz-ı Mevud' sevdasında. Onlar da kendilerine kutsal kitaplarında vaat edildiğine inandıkları coğrafyada büyük bir devlet kurmak istiyorlar. Peki, nereleri kapsıyor bu vaat edilen topraklar? Şu anki Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye ülkelerinin tamamı, Irak'ın batısı Mısır'ın Nil nehrinden itibaren doğusu, Suudî Arabistan'ın kuzeyi, Türkiye'den de Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Akdeniz Bölgesi'nin doğu illeri ve hatta bazılarına göre bu coğrafya Anadolu içlerine Kapadokya’ya kadar uzanıyor. Peki, onlar en son ne zaman böyle bir coğrafyada devlet kurdular? Hiçbir zaman. Bu anılan topraklara en yakın geniş sınırlara, Hz. Süleyman döneminde ulaştılar ki; muhtemelen bu da bundan üç bin yıl evveldi.
Peki, ya biz? Bizim bir mefkuremiz, bir idealimiz var mı? Eski Türklerden itibaren gelen ‘Kızıl Elma' ‘Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi’ veya İslam sonrası ‘Gaza ve Cihat anlayışı’ Ne oldu bunlara? İsrail üç bin yıl öncesinin davasını güderken benim ülkemdeki bir birey nasıl olur da bundan yüz yıl kadar önce İstanbul'dan gönderilen bir vali ile yönetilen bir coğrafyadan bahsederken ‘Bana ne’ diyebilir? Bu kadar dar bir bakış olabilir mi? Tabii ki, ‘Gidelim bu toprakları şu an yeniden hakimiyetimize alalım' demiyorum ama tamamen de bağımızı neden ve nasıl koparalım bu coğrafyadan? Biz bağımızı kopardık desek bile gerçekten koparabilecek miyiz ayrıca? Milletimizin bir mefkureye bir ideale ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Ve bu mefkure muhakkak devlet eliyle ve devlet okullarında genç dimağlara verilebilmeli...