Türk Dil Kurumu ‘Eğitim’ kelimesini; “Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme, terbiye” şeklinde açıklamış ve N. Hikmet'ten alıntıyla örneklenmiştir.
Sistem kelimesinin Türk Dil Kurumunda ki karşılığında baktığımızda
1. Düzen
2. Bir sonuç elde etmeye yarayan yöntemler düzeni
3. Yol, Yöntem
4. Bir aracı oluşturan düzen, düzenek, tertibat
5. Model, tip
olarak açıklandığını görüyoruz, ben buradan anlıyorum ki ağırlıklı olarak düzen ve yöntem açıklayıcı kavramlardır.
Peki, bizim eğitim sistemimiz bize gerçekten de özgün şekilde kişiliğimizi geliştirmemize dair midir? Hayır, ben kendim öğrenciyim ve size şunu açık bir şekilde söyleyebilirim ki öğretmenlerimizden bazıları olmasa bizim yeteneklerimiz törpülenecek tek tip bireyler haline geleceğiz. Ders esnasında okutulan müfredata göre hazırlanmış olan kitaplar dahi, hala Batı etkisinde. Küçük bir örnekle açıklamak istiyorum; Kut-ül Amare zaferimiz vatanımızda tekrardan 3 yıldır kutlanıyorken 2017-2018 eğitim yılı Tarih dersi için hazırlanan kitaplarda nedense göremedik. Belki bir müdahaledir belki de ihmal, hangisi birbirinden daha kötü olduğuna karar veremedim.
Güncel sistemi ele aldığımda 12 sene eğitim gören birey donanımlı bir hale gelmiş oluyor. Ama gel görelim ki eğitim sisteminden geçmiş olan bireyler üniversitede istedikleri alanı okuduktan sonra iş sahibi olduklarında karşılarında ki kişiye karşı saygıları az denilecek kadar olduğu açıklanıyor. Doktorlar gelir için ihtiyaç fazlası ilaçlar, bankacılar ihtiyacı olan kişiye fazla faiz.
Ben günümüzde böylesine kötü birer sistem var demiyorum çünkü 21. yüzyılın doktorları, bankacıları zembille inmedi, Cumhuriyet itibarıyla böyle oldu. Ben burada bir sistem övücülüğü ya da gömücülüğü yapmıyorum eğer böyle bir derdim olsaydı Cumhuriyet tarihinin en iyi eğitim atılımının Köy Enstitüleri olduğunu belirtmezdim. Ama ne yazık ki bu atılımda daha sonra amacından sapmıştır. Osmanlı İmparatorluğunun en iyi eğitime sahip olduğunu düşünüyorum. Bu devrin en iyi eğitim sistemine sahip olarak kabul edilen Finlandiya'nın sistemi Osmanlı İmparatorluğu'nda mevcuttu. Muhakkak duyduğumuz bir örnek vardır; “Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz...” diye mekteplerin duvarında yazarmış. Ya ne güzel değil mi? Günümüz de mekteplerin kapısında böyle yazı yok ancak gazetelerde görüyoruz ki “Kötü notları yüzünden canına kıydı” ya da “Sınav stresine dayanamayarak intihar etti” gibi haberle karşı karşıyayız.
Okulların etrafı demirlerle çevrili hatta bazıları dikenli tellerle atlanmaması için üstüne ekleme yapılmış. Benim bildiğim kişinin yaşı ne olursa olsun mutlu, huzurlu ve ilgi çekici bir yer olduğunda oradan ayrılmaya yeltenmez. Bakınız asıl mesele aslında şurada başlıyor bize talebe denirken öğrenci denilmesidir. Bak ne güzel atanın bildiği var ki talep eden manasında talebe demiş. Önüne sunulanı öğrenmek zorunda kalan öğrenci dememiş. Eğitim, manasına uygun olursa kişi zaten doğru bilgiye ulaşır. Bunun sonucunda da istenilen değil olması gereken davranışa sahip olarak vatanına milletine hayırlı birer evlat olabilir. Bizlere notlarla muamele göstermeyin, anaokulundan başlayarak ellerimize karne tutuşturmaktan vazgeçin. Bize ahlak, merhamet, sevgi gibi kavramların kelime manasını değil özünü öğretin. Bize Din kültür ve Ahlak Bilgisi olarak verilen dersin önce ismini düzeltin çünkü; din dediğimiz şey ahlakı barındırır. “Eğer ki sistem veya sistemin işleyişi hatalıysa bunun fark edilmemesi maksadıyla törpüleyen ve eşit düzeye getiren eğitim sistemi olur” düşüncesinden bizi kurtarmalısınız.
Ben burada akranlarımın ve şahsımın yaşamış olduğu problemleri naçizane bir şekilde aktarmaya çalıştım. Gerisi yüce Devletimize kalmış bir meseledir.
Allahaısmarladık...
Ahmet Fatih Akkaş
İletişim: Twitter; Ahmetfatihakkas
İnstagram; ahmetfatihakkas
Facebook; ahmetfatihakkas
E-Mail; [email protected]