Dünya
Giriş Tarihi : 24-01-2014 11:02   Güncelleme : 24-01-2014 11:02

ARAP BAHARI'NDAN BÜYÜK DOĞU'YA DOĞRU!

Bugün merkezinde Türkiye olmak üzere Mısır, Suriye, Tunus ve Libya'da yaşanan çalkantıların dünyayı yeni bir döneme taşıması için bu şart! Meydanları kuşatan soylu insanların hakkını verdiği mücadelenin yanında, fikrî planda aynı cesaretin gösterilemiyor oluşu bir çelişki değil mi? Fikirde de cesaret göstermeliyiz.

ARAP BAHARI'NDAN BÜYÜK DOĞU'YA DOĞRU!
En son Mısır hadiseleri ve genel olarak da Arap Baharı vesilesiyle başlayan demokrasi tartışması fikir alışkanlıklarımızı sarsmış bulunuyor. Suriye ve Mısır'da verilen şehitlerin kanı şuur durumumuzu zorluyor. Bir yeniyi arıyoruz! 'Mevcut yetmiyor' duygusu her yanımızı kuşatmış bulunuyor.
 
Batı dünyasının olanca zulmü ve çifte standardı karşısında artık muazzam bir bıkkınlık hissediyoruz. Duyguda ve eğilimlerimizde batıdan kopuş bütün tezahürlerinin şiddetiyle söz ve tavırlarımıza vuruyor.
 
Mısır'da İhvan ve lideri Mursi'nin soylu tavrı demokrasinin ikiyüzlü şirretliğini bütün çıplaklığı ile açığa çıkardı. İnsanlığın vicdanı kanıyor. Bütün bu güzel gelişmelere rağmen Batı karşısında fikirde yaşattığımız zaaf ise en büyük meselemiz. Ümmet olarak Batı'nın liberal demokrat dünya görüşü karşısında neyi getirmek istediğimizi henüz elle tutulur bir berraklıkta söyleyebilmiş değiliz. Henüz dünya görüşü nedir ve ne işe yarar bunun bile farkında olduğumuz söylenemez. İslam'ı bizzat dünya görüşümüz zannediyoruz.
 
ŞERİAT VE TASAVVUF!
 
Peki nedir İslamî bir 'Dünya Görüşü'? Kısaca şöyle tarif edebiliriz: Değişmez şeriat ve tasavvufun bize bildirdiği ve erdirdikleriyle, değişen eşya ve hadiselerin doğurduğu ihtiyaçları sistemli ve tutarlı bir bütün halinde gidermenin fikir planına İslami 'Dünya Görüşü' diyoruz.
 
Böylece anlaşılıyor ki, dünya görüşü şeriat ve tasavvuf karşısında mahkûmiyetin, eşya ve hadiseler karşısında ise bu mahkûmiyetin hakimiyeti olarak fikirde kulluğun hakkı verilmiş ideolocyasını (fikri bütünlüğünü) temsil ediyor. Liberal Dünya Görüşü ise serbest aklın (nefsin- heva ve hevesin) keyfî ölçülerine mahkûmiyet içinde değişen eşya ve hadiselere hakim olmanın fikri planından ibaret.
 
İşte Liberal Dünya Görüşü'nün idare biçimi olarak teklif ettiği 'demokratik rejim' de bu gayeye hizmet etmeye göre ayarlanmış güdük bir idare biçiminden başka bir şey değil.
 
Bugün Türkiye yazar ve çizerleri arasında demokrat (!) olduklarını iddia ettikleri halde bu gerçeğin tartışılmaya açılmasından korkan (!) Müslüman şahsiyetler var. Geçmişin İslam düşmanı ve baskıcı rejimlerine karşı en etkili mücadele dilini liberal demokrasiden süzebilen bu şahsiyetlerin yaşadıkları çelişki açık.
 
Bir taraftan –güya- batılı değerlere karşı İslamî değerleri üstün tuttukları için, liberal demokrat dünya görüşünden kendilerini ayırma ihtiyacı ile bir kelime oyunu oynuyorlar. Böylece liberal demokrat değil de, muhafazakar demokrat olduklarını söyleme imkânına sığınıyorlar. Halbuki muhafazakar demokrasi ile liberal demokrasi isimlendirme farkı dışında SİSTEM olarak bir ve aynıdır. Demokrasinin küresel ve evrensel olduğu yönünde kanaat belirtenler de var. Bu kanaat ise kelimenin tam anlamıyla bir yanılmadan ibaret.
 
FİKİRDE CESARET!
 
Gelelim Büyük Doğu'ya! İslamî bir dünya görüşü teklifi olarak Büyük Doğu'da idare biçimi Başyücelik Devleti olarak öngörülüyor. Hem Büyük Doğu Dünya Görüşü ve hem de bu dünya görüşünün idare biçimi olarak Başyücelik idare biçiminin tafsili için Necip Fazıl Kısakürek'in 'İdeolocya Örgüsü' ile Salih Mirzabeyoğlu'nun 'Başyücelik Devleti' adlı eserlerine bakılabilir.
 
Niye illa demokrasi olsun değil mi? İslam'ın kuşatmadığı hiçbir hakikat yoktur. Madem bu iddianın ispatı halinde dünyaya söyleyebilecek bir şeyimiz olmalı. Bugün bir devin uyanışına ve doğumuna ait tezahürleri yaşıyoruz. Bu çapta içtimaî hadiselerin tarih boyunca yeni fikirlere beşiklik ettiğini gördük.
 
Bugün merkezinde Türkiye olmak üzere Mısır, Suriye, Tunus ve Libya'da yaşanan çalkantıların dünyayı yeni bir döneme taşıması için bu şart! Meydanları kuşatan soylu insanların hakkını verdiği mücadelenin yanında, fikrî planda aynı cesaretin gösterilemiyor oluşu bir çelişki değil mi? Fikirde de cesaret göstermeliyiz.
 
Bu bakımdan Rabia Meydanı'nı tetikleyen ruhun talep ettiği yeni kalıp ve şekil tekliflerini ciddiye almak aydınların en büyük borcudur. Aksi halde onca şehidin vebalinin altından nasıl kalkabiliriz? Onlar 'demokrasi' için can vermediler!

YENİŞAFAK
adminadmin