Yaratılmış olan insan sırlı bir yolculuğa mahkum edilmiştir. Bu yolculuğu erdemli bir şekilde sonlandırdığında insanın ödülü özgürlük (cennet) olacaktır.
İnsanın serüveni ile insanlığın serüvenini birbirinden ayrı düşünmek bilgilerimizde ve tecrübelerimizde açmazlara sebep olmaktadır. Aslında insanlığın sosyolojik gelişimini insanın psikolojik gelişimine de uyarlayabiliriz. İnsanın psikolojik serüveninde her çocuk doğumdan başlayarak 3 yaşına kadar Hz Adem ve Hz Havva’nın cennet hayatını yaşamaktadır. Anne babanın bütün ilgisi kayıtsız şartsız yeni doğmuş çocuğunun üzerindedir. 3 ve 7 yaş arasındaki her çocuk Yahudi'dir. Ne demek istediğimizi açıklarsak; Yahudiler insanlığın şımarık, yaramaz, kolay uslanmaz çocuklarıdır.
Hani siz, "Ey Mûsâ! Biz bir tek yiyecekle dayanamayacağız. Bizim için rabbine dua et de bize toprağın mahsullerinden; sebzelerinden, kabakgillerinden, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bitirsin" demiştiniz. Mûsâ ise, "İyiyi kötü ile değişmek mi istiyorsunuz? Şehre inin; istedikleriniz orada var" dedi. Zillete, fakru zarûrete mahkûm oldular; Allah’ın gazabına uğradılar. Bu durum, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerinin, bütün bunlar da isyan etmeleri ve haddi aşmalarının sonucuydu. (Bakara 61)
Çocuk yetiştirirken okul öncesi dönemde her anne babanın kaderidir Hz Musa sabrı ve anlayışını göstermek. Hz Musa'ya çok şey borçluyuz. İsyankar ve haddi aşan insanlığı büyük bir terbiyeden geçirmiştir. Bu açıdan baktığımızda Hz Musa, insanlığı terbiye edici bir peygamberdir. Psikolojide bu yaş dönemleri Egosantrik dönem olarak tanımlanmaktadır. "Egosantrizm ya da beniçincilik her şeyi kendine dayandırmak, kendine bağlamak, kendine indirgemek, her şeyde kendi görüş açısından hükümde bulunmak, her şeyde kendini esas almak ve kendi fikrini, mantığını ve duygusunu hareket noktası, örnek, ölçü ve merkez almak eğilimi olarak tanımlanır." Çocuğun benlik gelişimi sağlanmazsa Yahudi kimlik (egosantrik dönem) özelliklerine sahip olarak kalır. Egosantrik (Yahudi) kalmış bir çocuk açısından "Güneş niye doğuyor?" sorusunun cevabı Ben sokağa çıkpıp oynayabileyim diye"dir. Çocuğun benlik gelişimi tamamlandığında ise 7 ve 12 yaş arasında her çocuk Hristiyan'dır.
Sonra onların izinden peygamberlerimizi peş peşe gönderdik. Arkalarından Meryem oğlu Îsâ’yı da gönderdik, ona İncil’i verdik, ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Kendilerinin icat ettikleri ruhbanlığa gelince, biz onlara bunu emretmemiştik; sırf Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapmışlardı, ama buna hakkıyla riayet etmediler. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik, ama çokları yoldan çıkmışlardır. (Hadid 27)
Meryem oğlu İsa ise insanlığa şefkat ve merhamet aşılamış bir peygamberdir. Hz. İsa, “Kötüye karşı koyma ve senin sağ yanağına kim vurursa ona ötekini de çevir. Ve eğer biri seninle mahkemeye gidip senin gömleğini almak isterse ona abanı da bırak. Ve kim seni bir mil gitmeye zorlarsa onunla iki mil git. Senden dileyene ver, senden ödünç isteyenden yüz çevirme” diyecek kadar insan sevgisi aşılamıştır. İlkokul döneminde çocuklara gerek anne babaları gerekse öğretmenleri tarafında Hz İsa gibi yaklaşılmalıdır. Çocuklara geleceklerine yönelik İncil'deki gibi müjdeler, umutlar verilmelidir.
Sevgi gelişimi sağlanmadığı takdirde çocuk Hristiyan kimlik özelliklerine sahip olarak kalır. Benlik ve sevgi gelişimleri olumlu olarak yaşandığında ergenlik döneminde 12 ve 18 yaş arasında her çocuk Müslüman'dır. Bu dönemde adalet gelişimi tamamlanmaktadır.
“Muhakkak, Allah, adaleti, iyiliği, yakınlara yardım yapmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı da yasaklar.” (Nahl, 16/90)
Hz Muhammed ise insanlığa adaleti öğretmiş bir peygamberdir. Anne babalar ve öğretmenler ortaöğretim dönemindeki çocuklara yaklaşımlarında Hz Muhammed'i örnek almalıdırlar. Bu dönemdeki çocuk ve gençler kimlik arayışı dönemindedirler ve şahsiyetinin gelişmesi açısından onlara adaletle davranılmalıdır. Yahudilik ve Hristiyanlık kendi devletlerini kuramamış dinlerdir. Hz Muhammed, Hz Musa'dan ve Hz İsa'dan farklı olarak kendi İslam Devleti'ni kurarak "Adil bir Düzen"in kurucusu olmuştur. Hz Musa, Tih çölünde, Hz Harun'dan sonra öldü. İsrailoğullarını Arz-ı Mukaddes'e sokamadı. Hz İsa sonrasında Hristiyanlık ise Roma İmparatorluğu tarafından kuşatılmış bir dindir. Roma'nın Hristiyan Olması MS 313 yılında, imparator Konstantin diğer pek çok dinle birlikte Hristiyanlığa da yasal statü kazandıran Milano Fermanı'nı yürürlüğe soktu. Haçlı güçleri diyebileceğimiz güçler ise bugün Va’dedilen topraklar "Arz-ı mev’ûd"; Lübnan, Irak, Suriye ve Fırat havzasında Hz Muhammed'in emaneti topraklarda Müslüman kanı akıtmaktadırlar.
Bu bilgiler ışığında insanlığı (sosyoloji) ve insanı (psikoloji) yeniden ele aldığımızda Müslüman toplumlarını
Müslüman Yahudiler, Müslüman Hristiyanlar ve Müslüman Müslümanlar kavramlarıyla yeni bir sınıflandırma içinde değerlendirebiliriz.
Müslüman Yahudiler saplantılı düşüncelere yani İslam’ın sadece cihat ayetlerine odaklı zihin yapılarına; Müslüman Hristiyanlar da saplantılı duygulara İslam’ın sadece sevgi, kardeşlik ve hoşgörü mesajlarına odaklı zihin yapılarına sahiptirler. Müslüman Müslümanlar da duygu ve düşünce bütünlüğüne sahip bireyler olarak barışın ve dengenin temsilcileridirler. Bu kapsamda her türlü radikal ve azınlık örgütler (el kaide, ışid, daeş) Müslüman Yahudi örgütlenmeleridir. Fetullah Gülen ve adamları ise kırk yıldır Müslüman Hristiyanların örgütlenmesidir. Son dönemlerde yaşananlar Müslümanlığın Yahudileştirilmesi ve Hristiyanlaştırılması süreci ve serüvenidir. Yahudileştirilmiş ve Hristiyanlaştırılmış Müslümanların terör eylemlerinin bedelini İslam dünyası ağır ödemektedir.
Tarihsel süreç içerisinde Yahudilik ve Hristiyanlık insanlığın çocukluk dönemidir. Müslümanlık ise insanlığın ergenlik dönemini kapsamaktadır. O zaman şöyle bir soru soralım; insanlık yetişkinlik dönemine erişebilmiş midir?
Yahudilik anneden geçtiği için yani anne soylu bir din olduğu için Müslümanların ve Hristiyanların Yahudi olması mümkün olmamaktadır. Yahudilik bir azınlık dini olarak, Müslümanlığı ve Hristiyanlığı sayısal olarak aşamamaktır. Dinler arası diyalog ya da İbrahimi dinler kavramları ve çalışmaları zamanla deşifre olmuştur. Fakat yakın zamanda kesin sonuç alınabilecek başka bir yöntem söz konusudur. Müslümanlar ve Hristiyanlar eşcinselleştirildiği takdirde, insanlıkta dolaylı olarak yani Kişilik Olarak Yahudileştirilmiş insan topluluklarına dönüşecektir. Aynı kişilik tarzında insan topluluklarının ortak yaşam alanları oluşturulacaktır. Bu konu ile ilgili olarak ‘eşcinsellere açık ilk cami hizmete girdi’ haberlerine bu açıdan bakabiliriz. Katolik Kilisesi lideri Papa Francesco'nun Vatikan'da görüştüğü bir adama "Eşcinsel olup olmaman mühim değil. Tanrı seni böyle yaratmış ve seni olduğun gibi seviyor" dediği ortaya çıktı. Yeni Papa’nın bu eşcinsel açılımından sonra 16. Papa Benedikt'in istifasının gizli kodlarından birisinin de eşcinsellik olduğunu düşünebiliriz. Kişilik olarak Yahudileşmek kavramını açımlarsak, Yahudiliğin anne soylu bir din olması gibi eşcinseller de anne soylu bir topluluktur. Yahudilerin dini eğitimlerinin baskıcı denmese bile baskın bir yapıda olması, katı kuralları bakımından otoriterdir. Bununla birlikte Eşcinsellerin de en temel sorunları babalarıyla olan otorite çatışmalarıdır. Baba otoritesi altında ezilen erkek çocuklarının sığınabileceği tek güvenli liman anne sevgisinin bağımlılığıdır. Türkiye’de feminizm aç parantez kadın hakları, kadın ve demokrasi çalışmaları; toplumsal cinsiyet eşitliği çabaları ister sol ister muhafazakâr kesimde hız kesmeden artarak devam etmektedir. Bu dernekli ve örgütlü çalışmalar sonucunda babalarının çocukları yerine annelerinin çocukları dönemi başlayacaktır hatta başlamıştır bile diyebiliriz.
Sözün özü: Eşcinseller, insanlığın Yahudileşmesi (Yahudileş(tiril)mesi) sorunudur.